Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Demokrasi ile denetim arasında karşılıklı ve ciddi bir ilişki bulunmaktadır. Denetim doğru ve kapsayıcı şekilde yapıldığında demokrasi ilerlemekte, demokrasi ilerledikçe de denetim her mecrada kurumsallaşmaktadır. Bu yönüyle bakıldığında seçim ikliminin hissedildiği bugünlerde ülkenin açmazlarının kilidi olarak denetim kıskacı çok daha fazla seslendirilmelidir.

        Zira demokrasi-denetim ilişkisinin çerçevesini belirleyen zemin o ülkedeki siyasal kültür ve onun değişimidir. Yani denetime önem veren bir siyaset kurumu ve denetimin faydalarına inanmış bir yönetim anlayışından söz ediyorum.

        Türkiye’deki mevcut tablo denetimin bir yük ve tehlike olarak görüldüğü anlayışı yansıtmaktadır.

        Genel anlamda var olanla olması gerekenin karşılaştırıldığı ve eksikliğin ortaya konulduğu denetim olgusu, günümüz beklentileri dikkate alındığında daha farklı bir nitelik kazanmaktadır. Öyle ki bir ülkede denetim sadece hata ve yolsuzlukların tespitinden de öte bunlar meydana gelmeden önlem alan, açıkları kapatan bir yol göstericilik şeklinde değerlendirilmelidir.

        Denetim öncelikle devletten bireye doğru kurumsallaşan bir ilkesel yaklaşım meselesidir. Yasama, yürütüme ve yargının dışında denetimin bu üç kuvvetin hem kendi içerisinde hem de kendi arasındaki dengede en önemli ağ düzeneği olduğu görülmektedir.

        Aslında halkın kendisini yönetmek için yetkisini devrettiği temsilciler bu kez koydukları hedefleri gerçekleştirmeleri için yürütme organına ve bürokrasiye yetki vermektedir. O halde bu kurguda en önemli denetim halkın denetimidir, o da demokratik sistemlerde seçimler başta olmak üzere katılımcı demokrasi süreçleriyle desteklenir. Elbette uygulamada bu durum yeterlilikten uzaktır. Zira denetim süreçleri hukuki ve kurumsal çerçevesi ile ete kemiğe bürünebilir.

        Bugün Türkiye’de uygulanan yönetim sistemi (uygulanış biçimiyle) parlamentonun yürütme ve bürokrasi üzerindeki yetkisini aşındırmış ve kutuplaşmanın da derinleşmesiyle siyasal kültürün denetim yönlü gelişimini kilitlemiştir.

        Kuvvetler ayrılığı ise denetimde en önemli araçlardan biridir. Yasama, yürütme ve yargı arasındaki yetki/sorumluluk dengesi iyi kurulamadığında yozlaşmanın yaygınlaşması kaçınılmaz olmaktadır. Yetkilerin tek elde toplandığı, parlamentoların diğer kuvvetler karşısında güçsüzleştiği, parlamento adına denetim yapan kurumların ve diğer denetim organlarının tek bir merkezden, siyasal saiklerle belirlenmesi görünürde denetim ama özde kılıfına uydurma anlayışını yerleştirmektedir.

        Bir başka ifadeyle siyasetin her alana girdiği, partizanlaşmanın kutuplaşma ile normal sayıldığı böyle bir dönemde denetimin aşırı siyasal baskıya maruz kalması sürpriz olmayacaktır.

        Denetim dün de olması gereken seviyede değildi ancak bugün zihinsel olarak geriye gittiği gibi yapısal yönüyle de daha karmaşıklaşmıştır. En son denetim alanında çalışan ve farklı statüdeki kamu görevlilerinin maaş ve özlük haklarında meydana getirilen uçurum, denetimin ilk icracı ayağında da ciddi sorunlara yol açacaktır.

        O halde seçimler yaklaşırken Türkiye’de aşırı merkezileşme ve yetki gaspının ciddi bir sorun olarak masaya yatırılması, hangi parti olursa olsun yönetime talip olanların vereceği en büyük sınavlardan birisi olarak kabul edilmelidir. Değilse sorunlarımız devam eder durur…

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar