Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Putin’in Donetsk ve Lugansk’ı bir devlet olarak tanıma kararı pek muhtemel ki her iki bölgenin Ruslar tarafından kontrol edilmeyen alanını da kapsayacak ve en belirgin çatışma riski de bu hat üzerinde yaşanacaktır. Dolayısıyla Putin Donbas'ı hedef alacaktır. Zelenski yönetimi de farklı araçlarla halkla karşı karşıya getirilmek istenebilir. Ukrayna’nın genelini doğrudan hedefleyen bir bütünsel saldırı şu aşamada olur mu? Doğrusu böyle bir savaş Slav tarihi açısından bir yıkım olur, Ukrayna nüfusunu daha fazla koparır Rusya’dan…Ve nihai olarak Rusya açısından Ukrayna’nın araçsallığını da yok eden bir karar olur. Fakat yine de ilerleyen dönemde Rusya’nın parçalanmış bir Ukrayna’ya çok daha motive olacağı koşullar oluşabilir. Bunda Putin'in Çarlık Rusya hayali. yıkıcı liderlik boyutuna kaymış olması ve öngörülebilirlikten son derece uzaklaşması dikkate alınmaya değerdir. Aynı zamanda bu koşullar ABD ve Batının Ukrayna’ya olan bakışı, tavrı ve adımları ile de şekillenecek.

        Örneğin 2008 yılında şişeden çıkardıkları Ukrayna’nın NATO üyeliğini seslendirdiler hatta taahhüt ettiler ancak gerekli adımlar atılmadı. Ukrayna Ankara büyükelçisi Bodnar’la görüşmemizde “bu işin kesin çözümü bizim NATO’ya gitmemiz” demişti. Buradaki belirsizlik ve tutarsız söylemlerin Ukrayna’da içten içe konuşulduğunu da biliyorum. Şöyle düşünüyor Ukrayna tarafı; "bu karar alınsaydı anlaşmanın 5.maddesi devreye girebilecekti ya da girebileceğini herkes bilecekti."

        REKLAM

        Bir anlamda olan olacaktı!

        Şimdi Ukrayna çok daha sert bir sarkaç arasında kabul edilebilir sınırların neresi olduğunu beklemek ve merak etmek mecburiyetinde…

        Bana kalırsa bunu fark ettiğinde NATO üyeliğine yönelik isteğini gözden geçirebilir ve bir ara bölge olarak da özgün bir pozisyona geçebilirdi!

        Bu güç mücadelesinin maalesef dünyayı tahmin edilenden daha uzun süre gerginlik, istikrarsızlık ve çatışma riskiyle baş başa bırakacağı görülmektedir.

        Ve özellikle Türkiye’nin merkezinde yer aldığı coğrafya ciddi siyasal, ekonomik ve insani tehlikelerle karşı karşıya kalabilir.

        Söz konusu güç mücadelesinde başta enerji ve turizm olmak üzere Rusya ve Ukrayna ile süregelen stratejik bağımlılıklarımız da dikkate alındığında Türkiye’nin alacağı tavır hem milli güvenliğimizi hem de vatandaşımızı doğrudan etkileyebilecek bir muhteva taşımaktadır. Enerji arzı güvenliği, gıda ve taşıma güvenliği, turizm kartı...

        Bu başlıklardaki kötüleşmeye yönelik önleyici ve çözümleyici adımlar şimdiden atılsa iyi olur.

        Ayrıntıya ilişkin bir örnek...

        Rusya'ya yaptığımız ticaretin %58'i Ukrayna üzerinden geçiyor. Şimdiden gemi taşımacılığı %20 pahalandı. Ya ro-ro taşımacılığını güçlendirmek ya da Azerbaycan ve Gürcistan kapılarını şimdiden genişletmeniz gerek...

        Ya da Doğalgaz/LNG depolamasını şimdiden yeni bir dağılımla çeşitlendirmek ve bağlamak...

        Bu çerçevede güç ve denge siyasetinin etkinliğinin aranacağı bu yeni döneme Türkiye hazır olmak zorundadır.

        Büyük Atatürk’ün ifadesiyle “Hazır olmak o günü susup beklemek değildir, hazırlanmak lazımdır."

        REKLAM

        Öncelikle iç siyasetin bunun dışında olmadığıı ve böyle meselelerin siyaset üstü kalması gerektiği açıktır. Bu bakımdan böyle sıkıntılı dönemlerin olabildiğince Türk Milletinin birlik ve beraberliği ile atlatılabileceğini söylemek gerek.

        Bununla birlikte ideolojik saplantıdan sıyrılmış, soğukkanlı ve çok yönlü bir dış politikaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç bulunmaktadır.

        Türkiye bir yandan kendi güvenlik çıkarlarını öncelemek bir yandan Karadeniz’deki tarafsız ve dengeli rolünü pekiştirmek ve bir yandan da Doğu-Batı arasındaki hassas konumunu muhafaza edebilmek mecburiyetindedir. Putin'in atacağı adımlara göre Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcı da olabilir.

        Her ne kadar bu süreçte beklenen etkisinden uzak kalsa da Birleşmiş Milletler başta olmak üzere Uluslararası örgütlerdeki sorumluluğumuzun, attığımız imza ve taahhütlerin bilincinde olarak uluslararası hukuk ve adalet çizgisine bir tavır ortaya koymak mecburiyetindeyiz. Bu tavrın en açık ifadesi de toprak bütünlüğü ilkesine sadık kalarak Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçı bölgeleri tanımayacağımızı dünyaya ilan etmeliyiz ki Türkiye de öyle yapmıştır...

        Şu aşamada Rusya ile karşı karşıya gelmeme hassasiyeti kadar aynı zamanda tarihsel ve komşuluk ilişkilerinin bulunduğu Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ve istikrarını gözetme zorunluluğu vardır.

        Bölünmüş ve istikrarsız bir Ukrayna her şeyden önce güney komşusu olarak Türkiye’nin güvenliğini tehdit edecektir.

        Açıklanan yaptırım kararlarına ise kapsamlı bir çatışmaya dönüşmemesi halinde Türkiye olarak üçüncü ülkeleri bağlayıcılığı ölçüsünde dahil olunmalıdır. Mesela bir bankaya uygulanan ambargo o bankayla işlem yapan diğer kişi ve kuruluşları da kapsadığında...

        Umarım işler bundan daha kötü bir aşamaya geçmez.

        (Kazakistan'a olan seyehatim sebebiyle bu yazı dün kaleme alınmıştı. Ve son saldırlar henüz başlamamıştı.)

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar