Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye’de siyaset denildiğinde popülizm kavramı ayrı bir yer tutar.

        Lider kültünün vazgeçilmezliği, ötekileştirme tekniğinin sosyolojik gerçeklerle örtüşme sıklığı ve siyaset-medya ilişkisiyle popülizm bir bütün içerisinde ilerlemektedir.

        Bu ilişki ağlarını iyi yöneten ve iktidar hedefine taşımayı başaran siyasetçiler yeri geldiğinde halkın koruma kalkanını edinmekten geri durmazlar. Zira halk için konuşan, savaşan bir savaşçı algısı yerleşmişse toplumda o vakit ödülünü almış demektir popülizm...

        Popülizmin merkezinde hiç şüphesiz halka yapılan çağrı vardır. Burada önemli olan bunun uygulayıcılarının çoğunluğu etkileyecek imgeyi inşa ederek hedef kitleye ulaştırabilmesidir.

        Aslında dünya siyasetinin merkezinde olan ve dün olduğu gibi gelecekte de varolacak bir kavramdan söz ettiğimizi belirtmek lazım.

        Özellikle halkın beklentilerinin köklü değişimlere gebe olduğu ya da dönüşümün yakın evrelerinde popülist siyaset tarzı kendisini hissettirir.

        Hatta popülizmin cezbedici doğası daha önce onun için zemin olan medya sistemini de o ülkede hissedilen popülist söylem ve eylemlerin bir parçası haline getirebilir.

        REKLAM

        Ve kriz dönemleri de popülizm için fırsatlar sunar. Krizle anılan ya da başarısızlıkların kriz boyutuna dönüştüğü siyasetçilerin kendilerini bundan ayırıp sorumluluktan sıyrılması da ancak karşıdaki popülist rüzgarın etkisizliği ile mümkün olabilir.

        Ancak kriz gerçekliğinin popülizme katkısı kadar demokrasi-popülizm arasındaki ilişkinin Türkiye açısından daha dikkatle irdelenmesi gerektiği kanaatindeyim.

        Bu hususta üç görüş öne çıkmaktadır. Popülizmi demokrasiye faydalı olarak görenler, zararlı görenler ve muğlak görüşe sahip olanlar...

        Popülizm çalışmalarıyla bilinen Benjamin Moffitt’in “Popülizmin Küresel Yükselişi” adlı kitabında bu konu oldukça iyi anlatılmış.

        Demokrasi için faydalı diyenler halkın iradesini azınlığa üstün kılma çabası ve demokrasinin işlemeyen yanlarını açığa çıkarması yönüyle yaklaşırlar. Yani halk kendi için bir popülist ürettiğinde ya da desteklediğinde belki de engellendiği düşünülen demokrasi yeni bir imkan bulabilir.

        Tersini düşünenler de ötekiler hedef alınırken onların heterojenliğinin göz ardı edilmesi ve belki de en önemlisi hızla artan otoriterleşme baskısıyla açıklarlar. Çünkü halk kendisi için savaşana yetki vermeye ses çıkarmaz. Ve eğer siyasal kültür ve sistem bunu dengelemekten uzaksa aşırı otoriterleşme kaçınılmazdır.

        Bugün Türkiye’de en çok gözlemlenmesi gereken durum, (1) dışlanan kimliklerin, (2) ötekileştirilen kesimlerin, (3)ağır ekonomik sorunlar karşısında paylaşımdan uzak kaldığını düşünenlerin dağılımı ve popülizm rüzgarına yön verme girişimleridir.

        Bu girişim hangi yönde güçlenmektedir?

        Bahsedilen belirleyici kesimlerde nasıl bir değişme yaşanmıştır?

        Artık öteki haline gelen ya da dışlananlar kimlerdir?

        Paylaşımın kantarı hangi tarafa kaymıştır?

        İşte bu denklemi iyi okuyan ona göre bir eylem ve liderlik becerisi gösterenler "halkın savaşçısı" olmak adına yeni bir fırsat yakalayabilirler.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar