Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir süredir iç politika yerine özellikle Türk Dünyasındaki gelişmelere yer vermeye çalışıyorum. Bu amaçla önce Bakü'ye oradan da Kazakistan'ın Türkistan şehrine henüz ulaştım.

        Zira toplumun ağır sorunları ve giderek keskinleşen kutuplaşma söyleminin siyaset üstü konuları irdelememize imkan tanıdığı söylenemez.

        Türkiye kendi içerisinde “yok artık!” “Bu kadarı da olamaz!” dedirten hatalarla yüzleşirken dünyadaki gelişmeler doğru planlanmış bir konumlanmayı zorunlu kılıyor.

        Tarih ve mekan etkileşimi/dengesi durmaksızın devam ediyor!

        Örneğin Türkiye’nin geçmişte Suriye’de yürüttüğü birtakım yanlış politikalar şimdi daha büyük bedellerle dengeye ulaştırılmaya çalışılıyor.

        Bugün Doğu ile Batı, Avrupa ile Asya ya da ABD ile onun karşısındakiler mücadelesi yeni dönemde çok kutupluluk ekseninde bir rekabeti işaret ediyor.

        Bilhassa Karabağ Savaşı ve ardından Güney Kafkasya-Hazar hattında beliren imkanlar ise Türk Konseyi’ni (Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği) dikkatle izlenmesi gereken bir sürece taşıyor.

        Yazının başlığında Türk Konseyi yerine “Türk Devletler İşbirliği”ni özellikle kullandım. 12 Kasım’da İstanbul’da yapılacak zirvede bu isim değişikliğinin gündeme gelmesi bekleniyor. Geçtiğimi yıl Konseyin Onursal Başkanı Nazarbayev bu öneriyi getirmişti.

        Geriye dönüp bakıldığında 90’lı yıllarda da benzer bir iklim vardı. Ancak o tarihlerde çok kutupluluğun zorlu ve engebeli resmi henüz ortaya çıkmamıştı.

        Gelinen aşamada Türk Devletlerinin askeri ve güvenlik anlamında birlikteliğini nasıl sağlayabileceği konuşulurken aslında bu eğilim bile tarihin akışına ilişkin bazı ipuçları veriyor.

        Bir örnek vermek gerekirse Kazakistan, Kırgızistan Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütüne üyeler ve yine bu ülkelerle Özbekistan Şangay Örgütündeler... Aynı zamanda Turan Koridorunun bir parçası durumundalar... Rusya ve Çin ile kökleşmiş ilişkileri olduğu gibi Anadolu ve Kafkaslar üzerinden çok yönlü diplomasilerini kurmak ve hem de sağlam kurmak (!) istiyorlar.

        Türk Dünyası aslında yerleşik modeliyle çok yönlü İlişkiler sisteminin en etkili parçalarından biri olma özelliği taşıyor.

        Bu potansiyel işbirliği alanı çevresindeki küresel gelişmelerle daha da görünür hale geliyor. Afganistan, Suriye, Irak, Hazar, İpekyolu, enerji vb derken bir çok önemli hadisede fırsat ve tehlikeler manzumesi sunuyor.

        Her zaman ifade ettiğim bir tespit; Türk Dünyası nüfusu açısından siyasi sınırlarının çok ötesinde bir anlam ifade ederken nüfuzu bakımından bu sınırların dışında hak ettiği birliktelik ruhunu uzun süre ortaya çıkaramamıştır.

        Geçtiğimiz hafta Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun Ukrayna ziyaretindeki açıklamasına Anadolu Ajansında şöyle yer verilmişti: "Bölgesel iş birliği mekanizmalarının, etkin çok taraflılık için son derece önemli olduğunu belirten Çavuşoğlu, Ukrayna'nın Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyine (Türk Konseyi) gözlemci üye olmak istediğini ve 12 Kasım'da düzenlenecek zirvede bu konunun önerileceğini dile getirdi."

        O halde Ukrayna ve sırada duran 10'dan fazla ülke neye göre bu birliğe dahil edilmeli?

        YARIN bu noktadan devam edelim...

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar