Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İyi Parti lideri Meral Akşener’in Cumhurbaşkanlığı adaylığından feragat ederek açıkladığı yeni stratejisi siyasetteki gelişmeleri, ittifak için hareketliliği ve adaylar üzerinden kategorik olarak sürdürülen ihtimaller tartışmasını yeni bir evreye taşıyacak gözüküyor.

        Bu açıdan her geçen gün seçim sathına ilerleyen Türkiye’de son dönemin en belirleyici hamlelerinden biri olarak değerlendirilebilir.

        Tabii gerek ittifaklar içi gerekse ittifaklar arasındaki etkisini önümüzdeki günlerde daha net görebilmek mümkün.

        Ben bu yeni stratejiyi oyun teorisindeki Nash Dengesine benzetiyorum.

        Oyun teorileri belirsizlik koşullarında alınan kararların ve stratejik davranışların anlamını kavrarken ve siyasette, dış politikada neden, nasıl sorusuna yanıt ararken bir araç olarak kullanılmaktadır.

        Nobel ödüllü John Nash’in “Nash dengesi” olarak literatüre giren teorisi bunlardan biridir. Hem rekabet eden hem de işbirliği yapan aktörlerin harekat tarzı için irdelenebilir.

        Buna geçmeden önce Türkiye’deki siyaset iklimine bir bakmak gerekiyor.

        Ülke siyaseti genel olarak seçmenin istek ve beklentileri doğrultusunda ve siyasete yön veren aktörlerin kararları/eylemleri ile biçimlenir. Yine bu çerçevede vatandaşların siyasal sistem karşısındaki inanç, tutum ve eylemlerini yansıtan siyasal kültür de farklı değişkenlerle birlikte oluşur ya da değişir. Bu yönüyle siyasal kurumların karar ve eylemleri siyasal kültürle karşılıklı etkileşim halindedir.

        Ve bir ülkedeki siyasal kültürün, demokratik kültürün etkinleşmesi ile yakın bir ilişkisi vardır. Bugün Türkiye’de farklı boyutlarda sorunlar yaşayan demokrasinin siyasal kültürle anlam kazandığı unutulmamalıdır.

        Öyle ki uzlaşma yerine çatışma, oydaşma yerine ayrışma, ortak akıl yerine aşırı merkeziyetçilik, seçenlerin iradesi yerine katı bir seçkincilik dikkat çekmektedir. Üstelik bu sorunlar sadece bugüne özgü de değildir.

        Dolayısıyla bir zemin üzerinde uzlaşarak toplam faydayı maksimize edebilmek kolay bir iş değildir bu ülkede...

        Siyaseten bunun bir ölçüde yansımasını mahalli idareler seçiminde gördük. Millet İttifakı göreceli bir başarı elde etti. Muhakkak ki genel seçimler söz konusu olduğunda aynı neticeyi garanti etmek mümkün değildir. Bağlamları farklıdır. Örneğin lider kültü ve parti aidiyetinin çekim gücü daha belirgindir.

        Nash Dengesine dönecek olursak bu en az iki karar vericinin etkileşim içinde ve birbirine bağlı kararlar almasını temel koşul olarak sunan bir çerçeve çizmektedir. Burada bir grup ya da işbirliği içinde olan kimi aktörlerin var olduğunu düşünün. Bunlardan herhangi birinin kendisini öne çıkararak ve kendi faydasını en maksimuma taşımaya çalıştığını farz edin. Bu esasında bir dengesizlik halinin habercisidir. Ve siyaset kulvarından farklılaşma ve hatta keskin ayrışmaların geleceğini işaret etmektedir.

        Nash dengesi ise bu parçalanmışlığı önlemeye yönelik bir oyun teorisi olarak görülebilir. Yani her aktör kendisi kadar diğerlerinin de maksimum faydaya ulaşma ihtimalini dikkate alır ve toplam fayda bu güçlü ve rasyonel bağımlılıkla sonuca taşınır. Denge haline ulaşmadan önce her hangi bir oyuncunun, strateji değişikliğine gitmesine imkan tanımayan stratejilerin toplamıdır.

        Bir başka ifadeyle optimal yani herkesin mutlu olabileceği bir ortak fayda alanı meydana getirilmesidir.

        Şimdi bu gözle bakıldığında;

        - Mutlaka 50+1 koşuluna uygun ve en az riskle seçilebilecek adayda birleşilmesi,

        - Bu adayın yeni sistemin önünü açma iradesini önceden topluma açıkça ilan etmesi,

        - Ve süreç tamamlandığında oluşacak meclis aritmetiğine uygun şekilde bir parti başkanına hükümeti kurma görevi verilmesi.

        Burada iki önemli bariyerin aşılacağı kabulü öne çıkıyor. Birincisi mecliste referanduma gitmeyi sağlayacak 360 milletvekilinin destekleyeceği…İkincisi de seçilecek cumhurbaşkanının bu anlaşmaya mutlaka uyacağı.

        Aslında görünürdeki bu yol haritasının dışında başka ve bana kalırsa daha önemli bir şey var bu çıkışta... Kendi içerisinde birtakım çelişkiler, kopukluklar ve kırılgan anlaşmazlıklar yaşamaya başlayan Millet İttifakı’nı yeni bir denge haline kavuşturmaya yönelik bir stratejiden söz edilebilir... HDP’ye yönelik söylem açmazı buradaki sıkışmışlığa örnek gösterilebilir.

        Tabii seçmen üzerinde bu söylemin nasıl vücut bulduğunu, olası davranışlarının ne olacağını yapılacak kimi araştırmalarda bir nebze görebiliriz. Zira seçmen öncelikle kendi sorunlarını önceleyen bazı sorulara yanıt arayacaktır. Örneğin belirlenen aday, cumhurbaşkanlığı yarışını kazanabilirse sistem değişikliği için gerekli adımın atıldığı güne kadar olan o ara dönemde ülkenin sorunlarının çözümüne ilişkin hangi karar ve eylemler gerçekleştirilecek?

        Ayrıca diğer ittifak aktörlerinin de olası stratejilerini görmek gerekiyor.

        Anlaşılan o ki siyaset her geçen gün seçimi daha yoğun biçimde konuşmaya hazırlanıyor.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar