Devletimizin dili Türkçedir; konu kapanmıştır!
Geçtiğimiz günlerde kamuoyuna yansıyan bir haber dikkatimi çekti. Haberde tam olarak ismi belirtilmeyen bir kaynak üzerinden Anayasanın ilk 4 maddesinin kalacağı ancak üzerinde düzenleme yapılacağı belirtiliyordu.
Ülkenin bunca sorunu varken ilginç bir zamanlama gerçekten!
Biliyorsunuz ilk 3 madde değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez. Nitekim 4. Maddede bu yazar...
Elbette bu haber gerçek niyetin veya planlananın ne olduğunu mutlak biçimde ortaya koymaz ancak madem konuşuluyor biz de tespit ve kaygılarımızla meseleye katkı sağlayalım.
Yine bu haberdeki açıklamaya göre “Devletin dili Türkçedir” ifadesinin hatalı bir yazım olduğu ve yerine “Devletin resmî dili Türkçedir” demek gerektiği ileri sürülüyor.
Ayrıca bu öneriler TBMM’de yeterli çoğunluk olmadığı için bir tür seçim vaadi gibi açıklanacakmış..
Şimdi buradaki diğer tüm iddiaları bir tarafa bırakalım ve sadece bu yaklaşıma bir an için odaklanalım...
Kökten yanlış ve tehlikeli bir yaklaşım!
Niye mi?
Bu tartışma daha önceki yıllarda yine yeni anayasa gündeme geldiğinde konuşulmuştu. “Anayasanın 3.maddesinde bir ifade bozukluğu/eksikliği var..” diyenler bile olmuştu.
Şöyle yazar o maddede: “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.Milli marşı "İstiklal Marşı"dır.Başkenti Ankara'dır.”
Sözüm ona maddedeki “Dili Türkçedir.” Denildiğinde kimin dili olduğu belli değilmiş. Tabii bu yaklaşımı dile getirenler açısında işin uydurma kısmı burası... Maddenin bütününde Türkiye Devletinin dilinin Türkçe olduğu açık...
İşin en can alıcı kısmı da burada başlıyor. Zira Devletin dili Türkçedir ile Devletin resmî dili Türkçedir ibaresi bir anayasa metnine konuşlandığında içerik ve neticeleri başka bir noktaya taşınabiliyor.
Nasıl mı?
Önemle belirtmek gerekir ki teorik olarak da her ülkenin tarihi, koşulları ve birlikte yaşam kaynakları birbirinde farklı..
Devletin anayasal sisteminde tek bir devlet dili olur ancak -burası çok önemli birden fazla resmî dili olabilir. Ya da resmî açıdan tanınmış her dil devlet dili olamayabilir. Sovyetler sonrası çok etnik yapılı ve büyük çoğunlukla federatif ya da bölgesel yönetimlere sahip ülkelerde ara çözüm böyle bulunmuştur. Örneğin Kazakistan’da devlet dili Kazakça resmî dillerden biri de Kazakçadır. Kırgızistan’da da durum böyledir. “Devlet dili” ifadesi bu ülkelerin bağımsızlıklarının hem bir sembolü hem de teminatı konumundadır. İnsanların hemen hepsinin Rusçayı çok iyi bilmesi ve ülkelerdeki hatırı sayılır Rus nüfusu devlet dili/resmi dil ayrımının sebeplerinden biridir. Değilse 50 den fazla etnik yapının her birinin resmî diller içerisinde anayasaya konuşlandırılması gerekirdi. Kaldı ki hayatın içerisinde devletin dili hızla kullanım oranını artırırken Rusça ortaklaşma gücünü korumaktadır.
Türkiye’de ise gelinen durum itibariyle hem devletin dili hem de hayatın içerisinde ortaklaştıran nihai ve baskın dil Türkçedir.
Yani bir anlamda halkın dili ile devletin dili bu kadar birbiriyle örtüşmüştür. Bu çok ciddi bir kazanımdır.
O halde neden böyle bir ifade değişikliğine ihtimal ya da ihtiyaç duyulmaktadır?
Milli devlet ülküsüyle kurulmuş ve harcı böyle karılmış bir ülkenin tapu belgesi en çok da devletinin diliyle geleceğe taşınır. Milletimizin ortaklaştırıcı paydalarını anayasada düzenlemek büyük ve tarihi bir sorumluluktur.
Bununla birlikte iyimser rakamlarla 6 milyon sığınmacıyı barındıran ve nüfus artış hızıyla birlikte değerlendirildiğinde demografisi gelecekte tehdit altına girebilecek bir ülkede böyle hassas değişikliklere karşı çok dikkatli ve uyanık olmak gereklidir.
Değilse ülkemizin, insanımızın hak ettiği ahenk ve uyumu, birlikte yaşama iradesi belki de en başta benim idealim ve hayalimdir.