Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İstanbul’un fethi sadece Türk tarihi için değil dünya tarihi açısından da önemli bir olaydır. Anılması ve kutlanması kadar tabi bir durum olamaz. Bu noktada Nihal Atsız ve arkadaşlarının Fetih kutlamaları sürecindeki katkısı da hatırlanmaya değerdir.

        Bu yıl fethin 568. yıldönümündeyiz... Şüphesiz hem zaferler tarihimizin ve hem de yönetim kültürümüzün bir dönüm noktasıdır. Örneğin rahmetli Halil İnalcık'ın şu ifadelerini hiç unutmam: "Fatih İstanbul'a girince atından indi Ayasofya’ya girdi. O sırada patrik ve halk ağlaştılar; Sultan Mehmed susmalarını işaret etti ve şöyle dedi: "Ayağa kalk. Ben Sultan Mehmed! Sana, bütün halka söylüyorum ki, artık hayatınız ve de hürriyetiniz için benim gazabımdan korkmayınız."

        Kutlamalara gelince, Sultan Abdülhamid’in “Rumlar alınırlar” diyerek buna izin vermediği artık bilinen tarihi bir gerçek. Abdülhamid’in koyduğu bu yasağın İkinci Meşrutiyet’in ardından, İttihad ve Terakki iktidarında kalktığını da biliyoruz. İttihat ve Terakki Partisi’nin, kutlamaları yeniden başlatmakla toplumdaki milli bilinci uyandırmayı ve milli birliği sağlama düşüncesine destek olmayı amaçladığından şüphe yok.

        Yeni Türk devletinin kurulmasının ardından 1953’te Fethin 500. yılında düzenlenen kutlamalarda Nihal Atsız’ın rolü dikkat çekicidir. Prof.Dr. İlber Ortaylı 2016’da katıldığı bir TV programında şunları söylemiştir: "Fetih kutlaması ilk kez 1953 yılında fethin 500. yıldönümünde Nihal Atsız ve çevresinin girişimi ile başladı." Ortaylı ayrıca Menderes döneminde Fetih Şölenlerinin Yunanistan'la yaşanan yakınlaşma üzerine sona erdirildiğini de vurgulamıştı.

        1953'teki kutlamalara giden süreçte Atsız ve arkadaşlarının bir başka katkısı da Fatih'in türbesini onarmalarıdır. Bu detayı Altan Deliorman'ın "Tanıdığım Atsız" eserinden aktarabiliyoruz.

        1952 yılının yaz aylarıdır… Kutlamalar bir yıl sonra yapılacaktır. Atsız, türbeler kapatıldığı için bakımsız hale gelen Fatih Sultan Mehmed’in türbesini temizlemek için eşi Bedriye Atsız, kardeşi Nejdet Sançar, onun hanımı Reşide Sançar, Fahrettin Kırzıoğlu ve İsmail Hâmi Danişmend ile türbenin önünde buluşurlar. Altan Deliorman da onlarla birliktedir. Deliorman şu şekilde yazmaktadır: "Hep birlikte içeri girdik. Önce burnumuza bir küf ve pas kokusu çarptı. Loşluğa ve bu tuhaf kokuya bir süre sonra alıştık...Yılların tozu, pası birikmişti. Sildikçe çıkıyor, bir türlü temizlenmek bilmiyordu. Sandukanın örtüsü yırtılmış, kirlenmiş, solmuştu...Sanduka çevresindeki parmaklıklar eskimiş, dökülmüş, paslanmıştı.” Deliorman bu parmaklıkların da Atsız tarafından tamir ettirildiğini yazmaktadır.

        Atsız ve arkadaşlarının bu konuda büyük hassasiyet göstermiş olduklarını başka girişimlerinden de çıkarmak mümkün. Örneğin Atsız, 1934 yılında Orkun dergisindeki bir makalesinde İstanbul’u zapdeden 18 askerin mezar taşlarının bakımsızlıktan yok olmak üzere olduğunu yazıyor ve İstanbul Valisine çağrıda bulunuyor.

        Atsız şöyle diyor: “Bu mezarlık derhal mükemmelen tamir olunarak âbide haline getirilmelidir. Çünkü bundan 480 yıl önce şehit düşen Türk kahramanlarına ait olduktan başka İstanbul’un en eski Türk eseri de budur. Kitabenin ve mezarın yazıları fazla aşınmamış olduğu için bundan bir iki asır önce tamir olunduğuna hükmolunabilirse de, bu onların tarihî değerini küçültmez. Bilâkis atalarımızın millî mefâhire bizden daha saygılı davrandıklarını gösterir.”

        Bu tarihi detayları yeniden bilginize sunmamdaki amaç, Türk tarihinin bir bütün olduğu ve bu bütünün ancak bir milli hafızayla ayakta kalabileceğinin ortaya konulmuş olmasıdır. Doğru ve güçlü bir milli hafızanın mücadeledeki önemini anlatmaya gerek yok sanırım...

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar