Avrasya'nın kalbinde mücadele yeniden başlıyor!
Dünyada yaşanan ekonomik ve siyasal güç mücadelesi önümüzdeki yıllarda özellikle iki bölge üzerinde yeniden yoğunlaşacağa benziyor. Söz konusu bölgelerden biri Kafkasya diğeri ise Orta Asya’dır. Avrasya coğrafyasının ana parçalarını oluşturan her iki bölgede de Türk Dünyası ciddi bir ağırlık taşımaktadır. Türkiye’yi de yakından ilgilendiren bu ihtimal, hem tehlikeleri hem de kimi fırsatları beraberinde sunmaktadır.
Bu sebeple yaklaşık 10 yıldır Avrasya’dan çekilmiş olan ABD’nin tekrar etkinleşme yönünde bir eğilim sergileyeceğini söylemek mümkün. Öyle ki 20 Ocak’ta göreve başlayacak olan Joe Biden'ın, -gerek açıklamaları gerekse ABD’nin zorunlulukları açısından- Kafkasya-Orta Asya-Hazar eksenine Trump’tan çok daha fazla önem vereceği görülüyor.
Her ne kadar Washington’daki son olaylar ABD demokrasisini sorgulatsa da Biden’ın kendi döneminde özellikle iki hedefe yöneleceği beklentisi hakim: (1) Demokrasinin ve kurumların bu doğrultuda öne çıkarılması, (2) Uluslararası liberal sistemin güçlendirilmesi. Bu noktada ABD’yi Avrasya’da kısıtlayan iki temel oyuncu Rusya ve Çin olacaktır.
90’lı yılları bilenler hatırlayacaklardır. SSCB dağıldıktan sonra bağımsızlığını elde eden yeni cumhuriyetlerin Rusya ve Çin karşısından bir denge unsuru olarak ABD’nin bölgede belirli düzeyde varlık göstermesine sıcak bakıyorlardı. Yer altı kaynaklarına yapılan yatırımlar dışında ABD’nin askeri üsler kurabilme imkanına kavuştuğu bilinen bir gerçek. Bu dönemde Özal ve ardından Demirel ile Türkiye ABD ile işbirliği temelinde bir Avrasya politikası yürüttü. Ancak Obama ile başlayan Trump döneminde zirve yapan uzaklaşma/izolasyon politikası söz konusu ülkeleri de zorladı. Çünkü çok yönlü dış politika dinamikleri işlevselliğini yitirmeye ve daha fazla Rusya, Çin ile yakınlaşmaya başladılar.
Ancak Biden yönetimi ABD’nin küresel konumunu sorgulatan çok sayıda dış politika sorunuyla karşı karşıya kalacak. Jeopolitik yöneliş açısından bakıldığında ABD ulusal güvenlik strateji belgesinde de vurgulandığı üzere Çin, Rusya ve İran’ın sınırlandırılması önemli hale gelecektir. Güney Kafkasya’da Rusya'nın artan askeri varlığı da Biden’ın masasında olacak.
Öte yandan geçtiğimiz gün Putin’in Azerbaycan ve Ermenistan liderlerini bir masada karşısına alarak verdiği fotoğraf aslında bölge dışı aktörlere karşı da verilmiş bir mesajdı. ABD’nin AGİT Minsk Grubunun bir üyesi olduğu unutulmamalı.
Bu kapsamda NATO’nun potansiyeli, Biden’ın ilk başvuracağı enstrüman olacaktır. Zira Trump döneminde NATO oldukça tartışılmış ve Avrupa boyutu ciddi biçimde sorgulanmıştı. Biden özellikle Doğu Avrupa’da NATO’nun görünürlüğünü artırmak isteyecektir. Bu, Kafkaslar politikasının da etkinleşmesi ve bölgede partner kabul ettiği ülkelerle yakınlaşması anlamına geliyor.
Hal böyle olunca batı yanlısı Gürcistan, ABD politikasının odak noktası olabilir. Bu gelişme ikili ilişkilerde pek çok alanda yeni açılımlar getirebilir. Başta ekonomi, enerji… Örneğin Gürcistan ile bir serbest ticaret anlaşması imzalanabilir. Bu durum sadece Gürcistan’ın ekonomisini değil Güney Kafkasya ve hatta Orta Asya (Hazar hattı) içinde yeni imkanlar anlamına gelecektir.
Belirtmek gerekir ki; böyle bir tablo karşısında Türkiye zorlanabilir. Bir yandan s400, ambargolar, kırılgan diğer meseleler masadayken bir yandan da ABD’nin olası bir Avrasya açılımında Türkiye’yi göz ardı edemeyecek olması şimdiden üzerinde iyi düşünülmesi ve belki de bir takım önerilerin hazırlanılması gereken bir süreç…