Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ateşkes çağrısından bu yana Ermenistan tarafı insanlık suçu işlemeye devam ediyor. Sivil yerleşimler hedef alınıyor. Balistik füze atılıyor.

        "Ermenistan tarafı” sözünü özellikle kullanıyorum. Zira 40’tan fazla sivilin hayatını kaybettiği, yüzlerce insanın yaralandığı, 1000’den fazla hanenin kullanılamaz hale geldiği bir tabloya dur diyemeyenler, demek istemeyenler kimlerdir?

        Bunun cevabı AGİT Minsk Grubu Eşbaşkanlık sisteminin güvenilirliğini ve tarafsızlığını sarsmış olmasıyla yakından ilişkilidir.

        Aslında tarihi süreç içerisinde bu anlayışa sahip ülkelerin siviller umurunda olmamıştır. Sadece emperyal hedefleri için bir araçsallık taşımıştır. Kimi zaman insan haklarından dem vurup çağrılar yapmaları ise kendi çıkar alanlarının bir önceliğinden ibarettir.

        Öyle ya...

        Terör Türkiye’ye tehdit olunca "özgürlük savaşçıları" kendilerine yöneldiğinde vahşi bir insanlık suçu olarak değerlendirilmektedir.

        Buradan hareketle Azerbaycan topraklarının %20’si işgal edilmiştir -dün itibariyle bu oranın %15’e düştüğü söylenebilir- ancak bir başka gerçek var ki; suskun dünya bu detayı atlamaktadır.

        REKLAM

        Ermenistan’ın 1991’te başlattığı işgal süreci ile 1 milyondan fazla Azerbaycan vatandaşı göç etmek zorunda kalmıştır. Literatürde "Kaçkın” şeklinde ifade edilen bu insanlar esasında bulundukları yerlerden kaçmamıştır. Mecbur bırakılmıştır.

        Hal böyle olunca sanırım en güzel ifade biçimi Azerbaycan’ın büyük şairi Bahtiyar Vahapzade’ye aittir.

        Didergin...

        Yani “evinden yurdundan uzak düşenler”...

        Vahapzade “Didergin” başlıklı şiirinde şöyle söylüyor:

        “Başına haranın külünü töksün,

        Sinesi azabdan dağ-dağ didergin.

        Teze veteninde garip, çekingen,

        Köhne veteninden kaçak didergin.”

        Bu insanlar göçe tabi tutulduktan sonra kimisi öğrenci yurtlarında kimisi çadırlarda kimisi de vagonlarda yaşamak durumunda kalmıştır. O dönemde bunların %36'sı çocuklardan oluşmaktaydı. Azerbaycan devleti yıllar içerisinde bu insanların barınma ihtiyacını çözmüş olsa da meydana gelen sosyal olumsuzluklar ve harcanan bütçe ciddi bir büyüklüktedir. Bu tutar 20 milyar doların üzerindedir. Ülke bütçesinin yarısına yaklaşmaktadır.

        Şimdi bu insanların Karabağ'daki evlerine, topraklarına dönmesi, buraları sürüp işlemesi, nüfusunun artması Ermenistan ve onun destekçileri için istenen bir durum mu dersiniz?

        Elbette hayır!

        1828 Türkmençay anlaşmasından bu tarafa demografik yapıyı Ermeniler lehine değiştirmek isteyenler emin olun burada bahsettiğim türde bir sosyo-ekonomik değişime karşı çıkacaklardır.

        Fakat Azerbaycan tarafı her ne olursa olsun masada bu geri dönüşleri bir ön koşul olarak tutmak mecburiyetindedir. Türk Dışişleri ve diğer tüm diplomasi ayakları "didergin" gerçeğini haykırmalıdır.

        Değilse "toprak bütünlüğü" ilkesinin de içi boşaltılacaktır.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar