Mühim gerçekler hakkında küçük hikâyeler
Hayatın amacının ne olduğunu ya da Tanrı’ya hizmet etmenin en iyi yolunu bilmek yeterli değildir. Aklındakileri hayata geçirmen gerekir...
Barda
Haham Wolf tesadüfen bir bara girdi. İçerde kimi içiyor, kimi kâğıt oynuyordu, hava hayli ağırdı. Haham tek bir söz söylemeden dışarı çıktı.
Genç bir adam peşinden geldi: “İçerde gördüklerinizden hiç hoşlanmadınız biliyorum” dedi genç adam. “Burası günahkârların mekânı.”
“Hayır, gördüklerim hoşuma gitti” diye cevap verdi Wolf. “Buradaki adamlar her şeylerini kaybetmenin ne demek olduğunu öğrenmekte olan insanlar. Kaybetme deneyimini yaşadıklarında onlar için geriye kalan tek seçenek Tanrı’ya sığınmak olacak. Ve o andan sonra her biri Tanrı’nın mükemmel birer hizmetkârı olacaklar!”
Yüzde 10
“Benim gibi olmak çok basit” dedi Babil’in en zengin adamı. “Sadece şunu anlamanız gerekiyor, kazandığınızın yalnızca yüzde 10’u sizindir.”
“Bu çok saçma” diye cevap verdi bir genç adam, “Kazandığımın hepsi benimdir.”
“Terziye para ödemiyor musun? Her sabah fırıncıya para ödemiyor musun? Para harcamadan tek gün bile geçiremezsin. Kendin hariç herkese para ödersin. Bugünden itibaren kazandığının yüzde 10’unu da kendine öde. Unutma, zenginliğe giden yol büyülü ve tuhaftır; eğer o yüzde 10’a iyi bakarsan bir gün bütün çabalarını ödüllendirecektir.”
Limanın ötesi
Sceta Manastırı’ndan bir keşiş, başrahip Theodore’un yanına gelip şöyle dedi:
“Hayatın amacının ne olduğunu kesin olarak biliyorum. Tanrı’nın insanoğlundan ne istediğini ve O’na hizmet etmenin en iyi yolunun ne olduğunu da. Ama buna rağmen, Tanrı’ya hizmet etmek için yapmam gereken her şeyi yapamayacağımı düşünüyorum.”
Başrahip uzun bir sessizlikten sonra şunları söyledi:
“Okyanusun öteki tarafında bir şehir olduğunu biliyorsun ama oraya gidecek bir gemi bulamamış, eşyalarını gemiye yükleyip denizi aşmamışsın. O zaman neden onun hakkında konuşasın, o şehrin sokaklarında nasıl yürüyeceğinden bahsedesin ki?
Hayatın amacının ne olduğunu ya da Tanrı’ya hizmet etmenin en iyi yolunu bilmek yeterli değildir. Aklındakileri hayata geçirmen gerekir, ancak o zaman yol önünde kendiliğinden açılacaktır.”
Cennetin kapısında
Bir İspanyol beyefendisi olan Don Enrique öldüğünde doğruca cennete gitti. Kapıyı güçlü bir şekilde çaldı ve içeriden bir ses sordu: Kim o?”
“Ben Valdiviesolu Don Enrique Fernandez Beyim.”
“O zaman başka yere git, burada iki kişiye yer yok” dedi içerdeki ses. Ve böylece Don Enrique arafa gönderildi. Bir zaman sonra Don Enrique çekine çekine tekrar cennetin kapısını çaldı.
“Kim o?” diye sordu içerdeki ses. “Benim,” diye cevap verdi Don Enrique
“Burada iki kişiye yer yok” diye tekrarladı ses.
Ve Don Enrique tekrar arafa döndü. Sonra bir gün tekrar gidip cennetin kapısını çaldı.
“Kim o?” diye sordu içerdeki ses. “Tanrı’nın küçük bir parçası” diye cevap verdi.
Ve cennetin kapısı ona açıldı.
Cefa ve şefkat
Kışın en soğuk günlerinde bir samuray, Zen üstadının huzuruna çıktı.
“Soğuktan ve açlıktan ölmek üzereyim, bu şekilde hayatımı sürdürmem mümkün değil.”
Üstat, acıma duygusuyla Yakushi-Buda’nın heykelinin yanına gitti ve heykelin boynuna sarılı olan altın zinciri çıkarıp samuraya verdi.
“Bu, kutsal şeye saygısızlıktır” diye söylendi öğrencileri.
“Neden saygısızlık olsun?” diye sordu üstat. “Davut Peygamber’in de karnı açken Tanrı’nın evine girip adak ekmekleri yediği hikâyeyi hepiniz duymuştunuz. İsa Peygamber de hastaları iyileştirmenin yasak olduğu sebt gününde birini iyileştirmişti. Benim de tek yaptığım Buda’nın ruhunu harekete geçirmekti: Artık sevgi ve şefkat üzerlerine düşeni yapabilirler.”
(Çeviren: Mine Akverdi Denktaş)