Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Boşanmak için mahkemeye gidiyor...

        Koca kadını kaçırarak boşanmaktan vazgeçiriyor...

        Dayak ve tehditler sürüyor...

        Kadın tekrar mahkemeye gidiyor...

        Mahkeme boşama kararı veriyor...

        Ama Yargıtay "evlilik birliğinin bozulmadığı" gerekçesiyle kararı bozuyor.

        İyi mi?

        Peki, "ne zaman bozulmuş sayılacak" evlilik birliği?

        Hemen söyleyeyim; "kadının cenaze namazı kılınırken"!

        Başka türlü anlayan yok.

        Yalnız yasalar değil, aile büyükleri, eş-dost, koca, hatta bazen kadının kendisi... Anlamıyorlar.

        "Dayak varsa iletişim var" diye düşünülüyor görünen o ki!

        Erkek dövdüğü müddetçe kadına karşı "ilgili" sayılıyor!

        Maalesef var böyle bir anlayış. Hepimizde doz doz.

        Dağ başında yalı

        SİZ hâlâ "annenizin apartmanında" mı oturuyorsunuz?!

        Ayol herkese yetecek kadar yalı, köşk, konak var İstanbul'da!

        Habire yapılıyor...

        İstanbul dört bir yandan köşkle, konakla kuşatıldı. "Saray" bile var yanılmıyorsam.

        Herhalde müteahhitlerin bir bildiği vardır. Yani bir araştırma yapmışlardır. Demek baktılar halkta bir konak, yalı düşkünlüğü...

        Nereden geliyor peki bu düşkünlük?

        Bana sorarsanız, hepimizin bir kuşak ötesinin "köylü" olmasından!

        Eskiciden "paşa dede" fotoğrafı satın alırdık bir zamanlar... Paşalar gözden düştüğünden beri ağırlığı konaklara verdik!

        Çocuklarımız "Konaklarda büyüdük" diyecekler... Yemin etseler başları ağrımaz!

        İrkiliyorum...

        * SARAI Sierra'nın kasketli fotoğrafından...

        * Mehmet Öz'ün sağlıklı besin listelerinden...

        * Serdar Ortaç'ın Chloe Loughnan'la yaptığı her şeyden...

        * Gangnam dansı yapan herkesten...

        Sorun bakalım neden tasarlamış

        SABAH'ta Tuluhan Tekelioğlu'na verdiği röportajı okuyunca... Hakikaten haksızlık etmişiz Dilek Hanif'e...

        Meğer o tasarımları yapan Dilek Hanif değilmiş!

        Bir dakika, anlatamadım, oymuş ama o değilmiş!

        Yine olmadı.

        Bakın, tamam "o tasarlamış ama sorun bakalım neden tasarlamış"!

        "Olmayacağını göstermek için."

        Dilek Hanım, "olmayacaklardan olacağa doğru" bir yolculuğa çıkmış. Her tasarımcının bir yöntemi var elbet. Dilek Hanım, reklamdaki Ali Ağaoğlu misali, "Bu değil, bu değil, bu da değil" diye tasarlarken işte bizim elimize o "olmayacaklardan biri" geçmiş.

        Ne diyelim... Hay Allah! Hakikaten özür borcumuz var.

        MIŞ/MUŞ

        * Erkek sevgilisine pırlanta, eşine çiçek alıyormuş.

        Kendini birine yutturmuş, ötekine yutturmaya çalışıyor!

        * Yeni bir salyangoz türünün erkeklik organı her sevişmeden sonra düşüyormuş.

        İyi ki insan salyangoz gibi değil; "boyut"un yanında bir de "ya yerine yenisi çıkmazsa" sorunu hiç çekilmezdi!

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar