Seçime girdiği andan itibaren muhalif mahallede Cumhur İttifakı’nın ikinci adayı olarak algılanan Muharrem İnce bir kez daha ringden kaçtı. 2018 yılında kendisine inanan milyonlar vardı, onları seçim gecesi Swissôtel’deki süitinden çıkmayarak yüz üstü bıraktı. Bu sefer kendisine kananlar epey azalmıştı, onları bile ortada bıraktı. Büyük ihtimalle ikinci tura kalacağı yanılsamasında olan seçime girip iddiasını yerle bir edecek kadar küçük bir oy almaktan korktu. Yine de, tıpkı oteldeki gece kimlerin gelip ona neler telkin ettiğini hiçbir zaman anlatmadığı gibi dün Cumhuriyet tarihin en önemli seçiminde sonucu etkileyecek rolünü—neden girdiğini ve neden şimdi çıktığını—hiçbir zaman onun ağzından öğrenmeyeceğiz.
Bırakırken seçmeni CHP’ye oy vermeye davet etti, ama Kılıçdaroğlu’na vurgu yapmadı. Hala küstah ve kibirden kurtulamıyor. Peki dün Kemal Kılıçdaroğlu’nun ona Barış Manço’nun “Halil İbrahim Sofrası” şarkısıyla seslenirken ironi mi yapıyordu? Şarkının sözlerini düşününce: “İçi boş tencerenin bu sofrada yeri yok / İçi boş insanların bu dünyada yeri yok.”
KOMPLOYA KARŞI
Muharrem İnce’nin yine küçük hesap ve kurnazlık peşinde olduğu, en azından buradan bir kahramanlık peşinde olduğu ortada. Ancak Fox Haber’de Selçuk Tepeli’nin dikkat çektiği gibi onun oylarının kime gideceğinden daha önemlisi hiçbir sorumluluk almadan kaçması. Oy pusulalarında hala adı var, ona yanlışlıkla veya sistemi troll’lemek için basılacak oylar, ucu ucuna kazanılması beklenen bir seçimde bu geçersiz pusulalardan dolayı hiçbir sorumluluğu olmayacak, hesap vermeyecek. Giderken bile yakarak gidiyor. Sorana da, kullanmayı çok sevdiği ifadeyle, “gereğini yaptığını” söyleyecek.
İnce’nin yapması gereken ne olursa olsun seçime girmek, meydan okumak, seçmenin önünde sınavı aldığı oyla vermekti. Cem Boyner bile böyle yapmıştı, sonra da hayattaki yolcuğuna karar verdi. Hakkında doğru-yanlış bir sürü iftira atılırken, belli güç odakları komplo kurmaya çalışırken mücadelesinde ısrar etmesi daha da anlam kazanırdı.
Ama zor durumdayken iki kere mücadeleden kaçan İnce bundan sonra kendince yaptığı fedakarlıktan bir kahramanlık çıkaramaz. Ama belki bir mağduriyet masalına birilerini ikna edebilir.
Aslında İnce kendi kendini yok edecekti. Konuştukça öfkeleniyor, öfkelendikçe kontrolü kaybediyordu; ben de zamanla insanların da bunu görebileceğini, ona inanmış insanların bile ondan daha ileride olduğunu ve sandık başında duygularıyla değil akıllarıyla hareket edeceklerini umuyordum. İnce’nin kamuoyu araştırmalarının gösterdiği düşük orandan bile daha azını aldığını görmeyi de istiyordum. Böylece vakit işgal eden tüm karakterler gibi doğal süreç içinde yok olacaktı.
Birkaç gündür ise kaynağının neresi olduğu tam olarak belli olmayan bir komplonun hedefine oturtuldu. FETÖ de diyen var, dış güçlere işaret eden de. Ortada birtakım kaset ve montaj iddiaları dolaşıyor, özellikle de muhalif mahallede kendi çevremden de birçok kişi bunlara inanıyor.
Günlerdir kaç kişi “Gördün mü?” diye Muharrem İnce’yi hedef alan iftiraları paylaşıyor. Gördüm veya görmedim değil konu; meşruiyeti olmayan bir birim, bir istihbarat aparatı, bir gizli organizasyon muhatap alınabilir, varlığı kabul edilebilir mi? Kategorik olarak reddetmek gerek. Türk siyasetinin geleceğini bir terör örgütü veya dış istihbarat, ya herhangi bir çıkar grubu dikte edemez; iktidar da muhalefet de kazansa ilk iş bu komplo girişiminin hesabını sormak olmalı. Bu komplonun arkasındaki gücün de kim olduğunu büyük ihtimalle asla öğrenemeyeceğiz.
İÇİMİZDEKİ RUSLAR
Sadece açık istihbarata bakarak birkaç aydır Türkiye siyasetinde tuhaf ittifaklar oluştuğunu görmek mümkün. Sputnik’ten bile daha Rus yanlısı yayın yapan bazı milli ve yerli yayın organları bir süredir Muharrem İnce’yi ön plana çıkarmaya çalışıyordu. İnce’nin tamamen algoritma kandırılarak ve bot hesaplar kullanılarak sosyal medyada etki ettiği gücü “sokağın sesi” olarak sunmaya çalıştılar. Benzer şekilde hiç kimsenin adını bile hatırlamadığı Emine Ülker Tarhan de bir gün sosyal medyada dolaşıma sokuldu ve “toplumsal rüzgar” olarak yorumlandı.
Ulusalcı-sağ cenahtan muhalefet ittifakına “Bu dalgayı görmüyorsunuz,” diye çatan kaç tane haber ve yorum çıktı. Oysa sokakta böyle bir dalga yoktu, nitekim söndü de. Ancak belli bir kesimin seçime oyları bölecek üçüncü bir aday sokma inadı bitmedi.
Ancak ilginç olan bu isimlerin 2018 yılında, Muharrem İnce ciddi bir adayken, ona hiç destek vermemiş, özellikle mesafeli durmuşlardı. Beş sene sonra aniden beliren İnce sevgisi herhalde toplumu okuyamamaktan değil. Eski sosyalizm hayallerine dalıp Rusya’yı hala sosyalist sanmak da Putin gerçeğini bilmemelerinden olmasa gerek.
Herkes diyor ya İnce’nin seçimi bıraktığına en çok Cumhurbaşkanı Erdoğan üzüldü diye. Hayır, Çin’le parasal ilişkileri olanlar, Rusya’nın Türkiye’de propagandasını yapan “İçimizdeki Ruslar” ve Kremlin çok daha üzgün. Kemal Kılıçdaroğlu da bunu gördü.