Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cem Yılmaz’ın Netflix’teki yeni gösterisi “Diamond Elite Platinum Plus”ta anlattığı kısa bir yaz tatili hikayesi var. Birkaç günlüğüne tatile çıkıyor arkadaşlarla, kışın ne yapıyorlarsa teknede de bu sefer üzerlerinde sadece “donla” aynısını yapıyorlar. Oturup muhabbet etmek, geyik yapmak, takılmak... Ünlülerin sizden bizden farklı olmadığını anlamak için mükemmel bir örnek bu. Aynı zamanda komedyenlerin sizden bizden daha komik olmadığını anlamak için de.

        Bu gösteriye yönelik olumsuz tepkiyi duyunca ne kadar kötü olabilir diye merak edip izledim. Açıkçası ben Cem Yılmaz’a yıllardır gülmüyorum. Gülemiyorum. 16-17 yaşlarımda gözümden yaşlar gelene kadar güldüğüm o andan beri bir kez daha kahkaha attıramadı bana. Şimdi üzerinden epey bir sene geçince ülkenin çoğunluğunun da benimle aynı yere geldiğini görüyorum. Cem Yılmaz’ın son gösterisinin “komik” olmadığı konuşulurken ben “Yeni mi fark ettiniz,” dememek için kendimi zor tutuyorum. (Biraz sabredin Türk halkı, Gülse Birsel’in de komik olmadığını anlamanıza az kaldı.) Ama izlediğim için de çok mutluyum, çünkü tuhaf bir biçimde yıllar sonra Cem Yılmaz’ı kendime çok yakın buldum. Ben yazsam bu kadar olurdu gösteri. Ve ben de komik biri değilim.

        REKLAM

        KOMEDİ HİÇ KOMİK DEĞİL

        Cem Yılmaz’ı en son yüz yüze gördüğümde bir gösterisinin sonrasında Swissôtel lobisinde carbonara yiyorduk. Bir arkadaşım onunla söyleşi yapacaktı, ben de onun peşine takılmıştım. Mönüde carbonara görüp hiçbir nedeni yokken güldüğümüzü, hepimizin aynı anda carbonara siparişi verdiğini, sonradan gelenlere de carbonara önerdiğimizi ve bu durumla da çok eğlendiğimizi hatırlıyorum. Şimdi yazıya dökünce çok saçma görünüyorsa inanın yaşandığı sırada da farklı değildi, ama tam da bu yüzden çok komikti ve yemekten hemen önce izlediğim gösterisinden daha çok aklımda kalmıştı. (Cem Yılmaz hayatımda tanıdığım hafızası en kuvvetli insan olabilir; bu anı da hatırladığına eminim.)

        Belki onun karikatürlerinin ilk yayımlandığı Leman dergisinde fanatik bir Can Barslan okuru olduğum ve erken yaşlarda mizah algım absürde yöneldiğinden ana akım esprilere hiçbir zaman gülemedim. Herhangi bir objektif kriterle bir sitcom ya da stand-up metnine sokuşturmaya çalışsam carbonara esprisine de kimse gülmez, anlamaz. Ama o an nedense hepimizin aynı anda cabonara demesi, sonra carbonara yemesi ve bunun üzerine bir de kendi iç esprimizi üretmemiz bana hala komik geliyor.

        Cem Yılmaz’ın kendi arkadaşlarıyla bu gibi muhabbetlere çok fazla daldığını, bir süre sonra da evdeki geyik muhabbetiyle stand-up malzemesini ayırt edememeye başladığını gördüm son gösterisinde. Evde ya da otel lokantasında komik gelen sahnede aynı durmuyor ama.

        Bütün malzemeleri, tespitleri arkadaşlarımla 90’larda takıldığımız Bebek Kahvesi gibi mekanlarda kendi kendimize yaptığımız esprileri hatırlattı. 20’li yaşlarımızda oradan buradan görerek, birilerine özenerek, büyük anlamlar atfettiğimiz hayata dair tespitlerden farkı yok Cem Yılmaz’ın gözlemlerinin de. Pisuvarda işerken tam fotoğraf çektirmek isteyen biri gelirse; yurtdışında bir yere gidince Türk olduğunu saklayanlar var ya; Adalar’a gidince “Burnumuzun dibinde hiç gelmiyoruz,” diye anı yaşamamak gibi örnekler.

        REKLAM

        Yıllar önce bir arkadaşımla arabamızı bırakıp bir bara oturmuştuk, oturduğumuz masadan da arabayı görüyorduk. Bütün gece ikimiz kendi aramızda “İyi ki arabayı gören yere oturduk,” diye gülüp durduk. Şimdi anlatınca hiçbir anlamı olmayan bir espri ama o an için, o gecenin ritminde ikimizi de idare etti. Yıl 1998 olmalıydı, o zaman bile kalitesi tartışılırdı. Bugün bir tweet’in 10 mizah dergisine bedel olduğu bir çağda Cem Yılmaz’ın gösterisi 90’larda ilk çıktığından beri hiç yol alamadığının üzücü bir özeti.

        EN BÜYÜK KORKUSU GERÇEK OLDU

        Carbonara gecesinde söyleşi verdiği arkadaşıma sonradan başlığa çıkacak haklı bir endişesinden bahsetmişti Cem Yılmaz: “Ya bu sefer gülmezlerse.” Üzerinden yıllar geçtikten sonra bu endişenin gerçekleştiğini görmek onu üzüyor olmalı. Ama tek sorumlu kendisi. Çünkü epey bir süredir kendisine dışarıdan bakma, malzemelerini test etme, demlendirme yetisini kaybetti. Gösteride durmaksızın çalışmaktan, hiç tatil yapamamaktan, “iki sene sonra beğenmeyeceğiniz filmi iki sene önce planlamak”tan bahsediyor. Tatil yapmak, durmak, modern çalışma hayatının gereğidir. Beyni dinlendirmek, yeni malzeme toplamak, kendine dışarıdan bakabilmek için mola almak gerekiyor. Yaratıcı insanların bu molayı kendi istedikleri kadar uzatma lüksü vardır üstelik; bazen altı sene Budist tapınağına kapanmak ve kamusal hayattan çekilmek gibi veya kulağını kesmek gibi. Cem Yılmaz ise yıllardır fazla “güvenli” oynuyor, güvenli oynadığı için de garantili malzemelerinin kullanımı doluyor. Cem Yılmaz mizahının son kullanma tarihi de 31 Aralık 2021’miş demek ki.

        En büyük korkusunu yense, kendisini güldürmek zorunda hissetmese bambaşka biri olarak ortaya çıkacak oysa. Güldürmek zorunda değil, komik olmadığı için bu baskıyı üzerinden atması daha kolay olur diye tahmin ediyor insan. Ama bir kere hasbelkader güldürdü ve bundan sonra kendisini güldürmek zorunda hissediyor.

        Bu hiç güldürmeyen gösterisinin tek kuvvetli yanı güldürmediği anlar. Ben de anılara dalmaya başladığımın farkındayım; bu herhalde kuşaksal bir sorun olmalı çünkü Cem Yılmaz da gösterisinde anılara dalıyor, nostaljiye kendisini fena halde kaptırıyor. Sonuçta hiçbirimiz artık 20’li yaşlarımızda değiliz, belli ki o da ben de “bir zamanlar fırtınalar estirdiğimiz” o yıllarımızı çok özlüyoruz. Cem Yılmaz’ın gösterisinin en kuvvetli kısımları tam da nostaljiye daldığı, geçmişe takıldığı, bir anlamda yaş almasıyla yüzleşemediği o anlar.

        Koca gösteride benim için tekrar etmeye değer tek bir tespiti vardı ve bu da bir espri değil: Çocukluğumuzdan kalan anılar tek bir andan ibrettir, tek bir fotoğraf karesi vardır çoğumuzun geçmişindeki en önemli günlerimizden. Hiçbir kıymeti olmayan o filmlerine emek harcamayı bıraksa, 94’ten beri bir versiyonunu tekrarladığı “Superman terziye gitse,” şakalarından vazgeçse (bu gösteri de pelerinle açılıyor), tek bir anı yakalamakla ilgili o cümlesini alıp işlese, geliştirse, buradan yürüse karşısına bir maden çıkacak ama farkında değil. Çünkü yaş aldı ama bir türü büyümedi. Büyüyünce güldürecek inşallah abisi.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar