Zengin ailelerin kendine özgü mutsuzlukları
Geçen sene, pandemi yüzünden New York’un kapanmadığı bir zamanda, Broadway’de sadece yaşlıların izlediği bir oyunun çıkışında gördüğüm James Cromwell’e “Succession” dizisinin yeni sezonunun ne zaman çekileceğini sordum. “Herhalde Nisan gibi başlarız,” dedi ve beni rahatlattı. Nisan’da çekimlere başlasalar yeni yayın dönemine yetiştirirler, sonbaharda da üçüncü sezonu izleriz diye umut ediyordum. Dizinin ikinci sezonu öyle bir yerde bitti ki bir seneden fazla beklemek herkese haksızlık olurdu. Sonra ne olduğunu hepiniz biliyorsunuz, “Succession”ın yeni sezonunu beklemek dünyada önem sırasını kaybetti.
Ve bugüne geldik. İki seneye yaklaşan pandeminin ertelediği dizinin yeni sezonu Türkiye’de bu akşam Bein Connect’te başlıyor. Murdoch ailesinden esinlenen Roy’ların – Fransızca “kral” anlamına gelen “roi” kelimesinden – birbirinden antipatik, nefret edilesi üyelerinin taht savaşlarını dokuz hafta boyunca izleyeceğiz. Televizyon tarihinde içinde sevilebilir olmayan tek bir karakterin bile olmadığı dizi bulmak zor; yaygın kabul edilen formüle göre izleyici en azından empati kuracağı bir karakter ister. Ama “Succession” bütün formülleri yerle bir ettiği gibi üçüncü sezonunda da ailenin üyelerini, şirketin çalışanlarını ya da siyasetçileri sevdirme gibi bir derdi yok. “Dallas” da zengin bir ailenin kendi içindeki kavgası hakkındaydı, ama en azından Bobby vardı. “Succession”ın başarısı birbirinden korkunç karakterlerin hikayesinin kendisini merakla izlettirebilmesi; televizyon tarihinin en iyilerinden yapan formül de bu.
MURDOCH AİLESİ NE DİYOR
Kitlelerin hipnotize olacağı bir “Squid Game” değil bu dizi. Her bölümü bir sonrakinde ne olacak diye peş peşe izlemek istemiyor insan. Hatta peş peşe izlediğinde epey yorucu olabiliyor. Üçüncü sezonda dokuz bölümden basına verilen yedisini bir haftaya yayarak izledim ve bu bile beni yordu. Her hafta sindire sindire izlenecek, üzerinde düşünülecek, belki geri dönülüp tekrar bakılacak bir dizi “Succession.” Bu anlamda tam anlamıyla bir televizyon dizisi: Her hafta bir bölüm, manasız bir arka arkaya yüklenme dayatmıyor.
Ama hiçbir zaman “Dallas” gibi geniş bir izleyici kitlesine de sahip olmayacak, ‘niche’ kalmak için tasarlanmış bir yapım. Zenginler o yıllardan bu yana daha da zenginleştiler, yüzde 0.1’le bizim aramızdaki uçurum daha da açıldı. Eskiden televizyon dizilerinde aşırı servet sahibi ailelerin kendi aralarındaki çekişmeleri kendi evimizdekine benzer bir aile draması olarak seyretmek mümkündü. Oysa şimdi zengin ailelerin dertleri de bizimkinden farklı; bu mutsuz ailenin mutsuzluğu da tam anlamıyla kendine özgü.
SuccessionMulti milyarder bir medya ailesinin kendi iç çatışması gerçek hayatta da zaten sınırlı bir kitleyi ilgilendirir. Bir gün bir cafe’de oturan Brian Cox’a bir adam yaklaşıyor ve “Lütfen karıma iyi davranın,” diyor. Cox, dizide Waystar Royco şirketinin başını, ailenin reisini canlandırıyor. Eşine iyi davranılmasını rica edense Elizabeth Murdoch’ın kocası. Bu anekdot sadece diziyi izleyenlere anlam ifade edebilir, ama çoğu dizideki Shiv karakteriyle Elizabeth Murdoch arasındaki bağlantıyı kurmakta zorlanır. Diziyi izlemek için bunu bilmek illa da şart mı bilmiyorum, ama bazı referansları bilmek izleme keyfini daha da artıyor. “Murdoch kardeşlerden Lachlan ve James arasındaki taht kavgası dizi olur,” diyenler için yapılmış bir dizi işte “Succession.”
Murdoch ailesi bizim ülkemiz de dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanında kültürü etkiledi. Haklarında oyunlar yazıldı, filmler, belgeseller çekildi. Ama yine de bu ailenin iç dinamikleri meraklılara özgü, etkiledikleri insanlara bu isimler hiçbir anlam ifade etmiyor. James, Lachlan, Kendall ya da Shiv. Eski bir dünya olsa bu kadar etkin bir ailenin her türlü bireyi hakkında orta sınıf evlerde bile kulaktan dolma efsaneler dolanırdı, oysa işte tam da bahsettiğim o uçurum yüzünden artık ultra-zenginler biz sıradan insanlardan öyle uzak bir noktaya ulaştı ki hikayeleri bile kendi evremizden uzaklaştı. Zaman zaman bu gibi aileler haklarında anlatılanlar hayal ürünüymüş gibi geliyor. Çocukların kanını içip dünyayı yöneten pedofil bir gizli örgüt komplo teorisinden bahsetmiyorum. Hiçbir makul insan bir ailenin kendi içinde bu kadar çirkefleşeceğini hayal edemez bir kere. Ama işte “Succession” bunun olabilirliğini gösteriyor.
YENİ SEZONDA NE VAR
Yeni sezonla ilgili en ufak bir ‘spoiler’ vermeden bir-iki not ekleyebilirim. İki sezon boyunca “Succession” aile kavgasını gösterdi, bu kavganın dışarıya yansımalarını, sıradan insanın hayatına etkisinin üzerinde durmadı. Üçüncü sezonda dünyanın nasıl yönetildiğini, bir medya ailesinin siyasete etkisini daha net vurguluyor. Kuşkusuz Trump yıllarının ve Fox-Beyaz Saray arasında kurulan bağın etkisi sinmiş. Gerçek hayatta Trump’tan “raisin” (kuru üzüm) diye bahsediyor mudur Murdoch bilmiyorum. Logan Roy (Cox) dizide kurgu başkana “raisin” diye hitap ediyor ve hiç mi hiç uzak bir ihtimalmiş gibi gelmiyor. Murdoch’ın da eski başkandan hoşlanmadığı, arkasından hakaretler ettiği defalarca yazıldı. Yine de çıkar evlilikleri son güne kadar sürdü. Bazen çıkarlar ilişkileri sürdürür.
Dizideki Roy ailesini bir arada tutanın da sadece çıkar olduğunu düşünmüştüm bu sezona kadar. Ailenin kendi arasındaki iğrençlikler, arkadan bıçaklamalar, kavgalar, ihanetler katlanarak devam ediyor ama şaşırtıcı olan sadece dışarıya karşı değil kendi içlerinde de gerektiğinde hala aile olarak kalabilmeleri, bu aidiyeti korumaları. Kötü, işlevsiz, çirkin, ama öyle ya da böyle hala aile onlar da. Milyarlarca dolar söz konusu olduğunda aile fotoğrafına girmek daha kolay, ama “Succession” ister bodrum katta isterse de New York’a tepeden bakan Hudson Yards’daki lüks bir dairede ailenin ne olursa olsun herkes için her zaman aile olduğunu gösteriyor. İstesen de, uğraşsan da, yok etmeye çalışsan da ailen gidilecek başka ülke olmadığı gibi her zaman peşinden geliyor ve hiçbir zaman kurtulamıyorsun.