Şirin bir tartışma
Restoran eleştirmeni Vedat Milor önceki gün Burgazada’da yürürken yolu kaplayan lokanta masalarına itiraz ediyor,garson da onu tehdit ediyor, hatta denize atmaya kalkıyor. Ertesi gün başından geçen bu olayı twitter’da paylaşıyor, devreye Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül giriyor, lokantaya ceza kesileceği söyleniyor, hatta Perşembe günü Gül’le Milor buluşmak için sözleşiyorlar.
İş burada kalabilirdi tabii ki, aman gazetecilikte öteki tarafa da sormayı “Tecavüze uğrayanın da hiç suçu yok mu?” diye yorumlayan Şirin Payzın olayı kaşımaya devam etti. Bir de lokanta çalışanlarının görüşünü almak gerek diye çalıştığı T24’te ve twitter’da konuyu köpürttü durdu dün. Zannedersiniz ki son dakika gelişmesi, gizli bir belge açıklayacak. Abartılı inat ve ısrarla takipçisi oluyor, işin ilginci başka bir ada sakini de lokantaların masa işgalinden dert yanıyor T24’e. Lokanta sahibi ise bir tek denize itme olayını doğrulamıyor, masaların yolu işgal ettiğini, son müşteri kalkınca kaldıracaklarını kabul ediyor.
İş burada da kalabilirdi, ama ben de sanırım başka takipçileri bugüne kadar Şirin Payzın’ın herhangi bir konuyu böyle ısrarlı takip ettiğini, gerçeği ortaya çıkarmak istediğini görmediğimiz için şaşırdık kaldık. İlke olarak doğru, tabii ki lokantanın da görüşü sorulmalı. Ama bir ilke kadar onu savunan da önemli.
OBJEKTİF GAZETECİLİKMİŞ
T24 objektif gazetecilikle ün yapmış bir kurum değil bir kere. Kendilerine servis edilen ve üzerinde oynananMustafa Balbay günlüklerini öteki tarafa hiç sormadan yayımlamışlardı.
Şirin Payzın yakın zamana kadar programında Kabataş hakkında yalan söylediği tescillenmiş birine mikrofon veriyordu mesela, ya da genç yaşta evlendirilen kız çocuklarını tartıştırıyordu; bu konunun sanki tartışmaya açılan bir tarafı olabilirmiş gibi. Objektif gazetecilikte objektiflik kavramını yanlış anladığı belli. O yüzden herkes gibi den de işin içinde ne olabilir diye merak ettim.
Bu ısrarlı abartı karşısında hepimizin aklına Şirin Payzın’ın kendi adını taşıyan “Şirin” marka roze şarabı geldi. Milor’un beğenmediği lafları dolanmaya başladı. Lokantanın Şirin Payzın’ın en yakın arkadaşlarından bir PR’cının müşterisi olabileceği ihtimali de geldi, ya da mönüsünde Şirin’e yer verdiği.
Dün mesaj atıp Payzın’a “Şirin’i beğenmediği için mi saldırıyorsun adama, yoksa lokantada Şirin mi satılıyor?” diye sordum.
Aldığım yanıt: “ne alakası var.. vedat milor’u pohpohlamak mı şart.. öbür tarafa da sorduk malum gazetecilikte esas..hatırladın mı:)”
Bu hayatta Şirin Payzın’dan da gazetecilik dersi almak varmış. Kendisine bundan böyle başka tweet’lere karşı da aynı hassasiyetini ve soruşturmacı gazetecilik yaklaşımını göstermesini, her tweet’in böyle takipçisi olmasını önerdim.
***
“Kılışdar”ınliyakat vurgusunuövüyorlar ama...
Gelelim Burgazada olayında asıl üzerinde durmamız gereken meseleye. Vedat Milor’u denize atmaya kalktığı iddia edilen lokantanın sahibininbelediye meclis üyesiolduğu ortaya çıktı. CHP’li belediyelerde akraba atanmasının tartışıldığı, birçok belediyede çürümüşlüğün daha şimdiden ortaya çıktığı haberlerini takip etti bu olay.
Hakikaten neler oluyor?
CHP’li belediyelerdeki en ufak bir yolsuzluğun, ters gidişin hemen haber yapılacağı, üzerine gidileceği belliydi. Rekabet eşit şartlarda yürümüyor. O yüzden iki kat daha dikkatli ve hassas davranması gerekiyordu CHP’lilerin. Zira ikinci bir İSKİ skandalını kaldıracak lüksü yok partinin. Ne seçmen affeder, ne medya. Unutmamak gerekir ki CHP’lilerin yanlışları daha fazla haberdir, çünkü CHP’liler kendilerinin dürüst olduğunu, başka rakiplerinden daha iyi olduğunu vurgulayıp dururlar.
Buna rağmen kendi akrabasını göreve atayan, sokaktaki kaldırımları kendi babasının malıymış gibi işgal eden, kendisine maaş bağlatan CHP’liler çıkıyor. Yenileri de çıkacaktır. Önüne de geçmek mümkün değil adeta, biri geri adım attığında bir başkası fırlayıveriyor. Arsızlık, terbiyesizlik de diz boyu. Belli ki kötü öğrenmişler, “Onlara var da bize yok mu” diye özenmişler rakiplerine.
Yoldan çıkmaya bu kadar meyilli tipleri nereden buluyor CHP, hiçbir sicil sorgusu yapılmadan? İster istemez düşünüyorum, bu başkanları aday yaptıran dinamik neydi diye. Birilerinin tanıdığı, akrabası mıydı mesela? Başka hiçbir kritere değil, sadece defterde oy hesabına bakarak aday yapıldılarsa zaten böyle sonuçların olması kaçınılmaz.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun “liyakat” vurgusunu övüp duruyor CHP’liler, akraba kayıran başkanları da ayrık otu gibi sunuyorlar.
Türkiye’de ilke, liyakat gibi kelimeler kağıt üzerinde çok sevilir ama uygulamaya geldikçe kimse ciddiye almaz. Üstelik çürüme de istisnasız hep en tepeden başlar, en aşağı seviyeye kadar yayılır.