Ekonominin maymuncuğu neden Çin'de?
Cuma günü HT Ekonomi'de güzel bir haber vardı:2 sene kadar isminin önüne "ekonomi kâhini" olarak ek yapılan Nouriel Roubini'nin 2009 ortalarından itibaren birçok tahmini tutmadı. Bir üniversite akademisyeni olan Roubini'nin tutturamadığı ana tahmini ise, 2 sene geçmesine rağmen tutmayan, ikinci dip beklentisiydi. Ekonomik döngülerin doğası gereği bir gün gene nasıl olsa global kriz yaşanır o gün Roubini de "ben dememiş miydim" der herhalde.
Popülerliği biten akademisyenden geçelim Bernanke'ye. Avrupa Merkez Bankası'nın Frankfurt'ta düzenlediği konferansta net olarak sinyal verdi ki; ABD'nin ve dolayısıyla dünya ekonomisinin canlanmaya yeniden devam edebilmesi için Çin ile uğraşılacak. Zira, Bernanke, 2008 ekim ayından itibaren merkez bankalarının yapabileceği pekçok icraatı gerçekleştirdiğini, ancak buna rağmen gelinen noktada gelişmiş piyasalardaki büyümenin zayıf kaldığını vurguluyor. Krizin tam olarak aşılması ve global istikrarlı büyümeye geçiş için "maymuncuğun" Çin'in elinde olduğunu iddia ediyor.
Kanımca, ABD Merkez Bankası, uyguladığı miktarsal genişleme (QE1 ve QE2) politikasıyla amacına tam ulaşamamanın verdiği stresi taşıyor. Bu noktada, tanımaktan büyük onur duyduğum halen Bocconi'de profesör olan Sasson Bar-Yosef önce Bilgi Üniversitesi'nde sınırlı sayıda kişiye verdiği konferansta (18 Ağustos 2008; daha Lehman Brothers çökmeden önce) "krizin 2008 başlarında zaten başladığını Eylül sonu ekim başında bazıları en büyük olmak üzere çok sayıda finansal kurumun iflas edeceğini" söylemişti. Ardından 6 Kasım 2008'de Sayın Binali Yıldırım'ın katıldığı Lojistik Konferansı ve ayrıca Deniz Ticaret Odası Meslis toplantısında, krizin daha en az 18 ay daha süreceğini ve tek motorlu global ekonomiden daha dengeli bir yapıya geçiş yaşanacağını öne sürmüştü. "Roubini gibi popüler olmayan" ama olayları çok doğru ve net görebilen Sasson ile geçen hafta Milano'da bir araya geldim; FED'in uyguladığı
QE (piyasadan Hazine kâğıtlarının satın alınması) politikasının yeterli ve faydalı olmadığını yineliyordu.
Peki ABD Merkez Bankası Başkanı Bernanke ne demek istiyor? Burada kendi görüşümden önce, konu üzerine otorite olması itibarıyla bilgisine danıştığım New York FED'in eski yöneticisi ve Bilgi'de Uluslararası Finans yüksek lisans programında misafir öğretim görevlisi akademisyen Paul Bennett'e fikrini sordum. Kendisi; FED'in, 'hükümetin tahvil ve bono ihraçları' ile 'özel sektörün fonlanma gereksiniminin karşılanması' ikileminde oluşan rekabeti azaltmaya yönelik adımlar attığını ve neticede gerçek yatırımların artırılmasına odaklandığını ifade etti. Tabii ki, beklenti yine ABD'deki nihai mal ve hizmet tüketimine yönelik talebin motive edilebilmiş olmasına dayalı olacak. Neyse, son 1 ay içinde açıklanan verilerde pozitif sinyaller alınabiliyor. Bir ölçüde Sasson'un söylediği asgari 18 ay süresi de teyit ediliyor.
Yeterli ekonomik canlanmanın sağlanamadığı ABD'den AB'ye geçtiğimizde elinizi hangi ülkeye koysanız yanıyor. Dün Yunanistan, Portekiz, bugün İrlanda, yarın belki yine Yunanistan, İspanya belki de İtalya, sırada var Fransa, Almanya... Artık Avrupa da anladı; Çin ve diğer gelişmekte olan ülkeler yıllarca kendilerine biçilen "fason üreticilikten" zevk alıyor ve hatta her türlü - hem sermaye hem de emeğe dayalı - yeni ve teknolojik üretime de talip oluyor. Bu da gelişmiş ülkelerin sorunlarını artırıyor.
Bernanke, kendi tedbirleri ile olayları çözemediğini itiraf ediyor ve yeni bir uluslararası finansal (para) sisteminin oluşmasını gerekli görüyor. O da sanırım, Sasson ve Paul'ün çok önceden gördüğü global gelişmeleri ancak ifade etmek zorunda kalıyor. Dünya artık yeni ekonomik motorlara kavuştu. Maymuncuk değil, bizzat anahtarlar da onların eline geçmekte. Neticede "yeni finansal sistem (!)" de kaçınılmaz hale geliyor.