Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        15 Temmuz gecesi ülkemizde bir darbe teşebbüsü oldu. Ayrıntılı planlarla bile gerçekleştirilemeyecek bir eşgüdüm içinde halk, hükümet, medya ve güvenlik güçleri darbeyi önledi.

        HALK VE SİVİL TOPLUM

        Hiç şüphesiz darbeyi önleyen en önemli güç, kendi iradesine karşı suikast yapılan millet oldu. Daha ilk anda, köprülerin trafiğe kapatılmasından itibaren yolları kesip askerlere ve tanklara karşı duran onlardı.

        Demokrasiye ilk kurbanlarını Boğaziçi Köprüsü’nde verdi. Zaman zaman birlikte çalıştığımız, dostum Erol Olçak ve taze bir çınar, 16 yaşındaki oğlunu orada kaybettik.

        Elinde bayrağından başka hiçbir silahı olmayan binlerce insanımız gözü dönmüş hainlerin kurşunlarına göğsünü gerdi.

        Toplam can kaybının yarısının sivil insanlar olduğu gerçeği unutulmamalı.

        Diğer bütün kayıplarla birlikte dostumun kaybı darbenin ağırlığını ve hüznünü kat kat artırdı. Hepsine Allah’tan rahmet diliyorum.

        12 Eylül tarihinde askeri darbe yapıldığı bilgisi verildiği zaman, “Mala, davara zararı var mı, bunun?” dediği söylenen halk, bu kez kendi canını ortaya koydu.

        İdeolojik olarak birbirinden farklı yerlerde duran bütün STK’lar demokrasiye sahip çıktı. Medya ise bugüne kadar olmadığı şekilde demokratik bir tavır koydu.

        HÜKÜMET VE BÜROKRASİ

        İkinci kırılma noktası ise Sayın Başbakan’ın olay başlar başlamaz yaptığı açıklama oldu. Binali Yıldırım daha ilk saatlerde, genel resmi teamüllerin aksine, asker içindeki FETÖ’ye mensup küçük bir grubun kalkışması olduğunu söyledi. Bu hem olayı deşifre etti hem de halkın bilincini uyardı.

        Genelkurmay Başkanlığı’nın ve bazı komutanların rehin alınması karşısında hükümetin paniklemeden, hızlı hareket etmesi ve 1. Ordu Komutanı’nı göreve getirmesi çok yerinde bir müdahaleydi.

        Org. Ümit Dündar’ın dirayetli ve demokratik tavrı darbenin bastırılması sürecinde kaydedilmesi gereken bir husustur. Onun halkın karşısında çıkarak ordunun millet iradesinin yanında olduğunu duyurması cunta dışındaki askerlerin inisiyatifini pekiştirmiştir.

        Emniyet teşkilatı ve polislerimizin dirayetli ve cesur duruşu asla unutulmamalıdır. Polis ölümü göze aldı, silah çekene karşı silahını kullanmaktan çekinmedi, halkın hukuk dışı tepkilerini şefkatle önledi.

        En önemli kırılma noktası ise Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın halkı sokağa çağırması olmuştur. Sayın Başbakan’ın uyandırdığı bilinci Cumhurbaşkanı harekete geçirdi ve bir karşı güce dönüştürdü.

        TBMM VE MUHALEFET

        Şimdiye kadar gözden kaçtı ama o gece TBMM’de de iyi bir yönetim sergilendi. Başkan Sayın İsmail Kahraman’ın çabasıyla Meclis açık tutuldu. Birçok milletvekili üzerlerine bomba yağıyorken, kendilerine verilen emanetin sorumluluğunu korudu.

        Ayrıca muhalefet partilerinin, bugüne kadar özlediğimiz şekilde ortak tavır takınması, demokrasi adına büyük bir kazanç olmuştur. Umarım, sonraki dönemlerde bu anlayış milletimizin ortak çıkarlarında örnek olur.

        VE AK PARTİ

        AK Parti darbenin önlenmesinde ayrı bir paragraf açılması gereken güçtür. Bütün parti teşkilatları AK Partililer tarafından korumaya alındı ve halkın doğru yerlere yönlendirilmesini sağladı.

        Gerçekte AK Parti insan haklarına ve demokrasiye sadece o akşam değil, iktidara geldiği günden beri sahip çıkıyor. 28 Şubat’ın ağır baskısı altında iktidara gelen AK Parti silahı görünce halkı terk etmedi.

        Ergenekon çetesi ve o dönemdeki darbe planlarına maruz kaldı.

        Cumhuriyet mitingleri, YAŞ toplantıları, BUTKK’a göğüs gerdi.

        27 Nisan e-muhtırasına karşı durdu. Kapatılma tehdidi yaşadı.

        Gezi kalkışması, 17 ve 25 Aralık darbe teşebbüsüne maruz kaldı.

        Ve 15 Temmuz fiili darbe ihaneti.

        İSTİKRARLI BİR DEMOKRASİ İÇİN

        Ordu içindeki bir grup ihanet çetesinin, üçüncü dünya ülkesi görüntüsüne itelemeye çalıştığı darbe girişiminden, ülkemiz demokratik bilinci gelişmiş bir Türkiye olarak çıkacak.

        Narcis Serra, “1974 ile 1999 tarihleri arasında 85 otoriter rejim çöktü, bunlardan sadece 30’u istikrarlı demokrasiler olarak yollarına devam ediyor; 34’ünde yeni otoriter rejim kuruldu ve geri kalan 21’i ise sahte demokrasi ya da savaş lordlarının eline düştü’’ diyor.

        Millet olarak kazandığımız bu yeni bilinçten sonra Türkiye’nin istikrarlı bir demokrasi sahibi olacağı ümidini daha çok taşıyabiliriz. Artık Türkiye’nin demokrasisi reşit oldu.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar