" YENİ MUHAFAZAKÂR DÜZEN"
İçinde yaşadığımız çağın can alıcı sorunu, galiba bazılarının dile getirdiği gibi, "büyük anlatılardan yoksun ve ideolojilerin öldürülmeye çalışıldığı bir çağ" olması sorunu.. Çünkü artık her yerde liberallik ile özdeşleştirilmeye çalışılan yeni muhafazakârlıklar, başat düzenler olarak karşımıza çıkıyor. Buna ek olarak, her türden şiddet, yıkıcı öfke ve fanatizm yaygınlaşıyor. Ulus-devletlerin ortadan kalkacağı spekülasyonu ise vazgeçilmez bir moda haline gelmiş durumda.
Ama, Yeni-emperyalizmin desteklediği ve kendisini "Muhafazakâr-Demokrat" olarak adlandıran sözde "Yeni-Muhafazakâr" düzen, sivil ve siyasal özgürlüklere yönelik tehditler içermekte. Bu tehditlerin önemli bir ürünü de siyasal, ahlaksal ve insansal alanlarda karşılaştığımız ürkütücü yozlaşmalar..
Örneğin, insansal değerler arasında yer alan dostluk,dürüstlük, özveri,başka insanlara sevgi ve saygı,karşılıksız yardım, sadakat, ödev,sorumluluk vbg. etik değerler artık yerlerini çıkar ilişkilerine, ihanet ve aldatmalara, "köşe dönme" ya da "yükselme-ün kazanma" tutkularına bırakmakta.
Kişisel ilişkiler gibi uluslar arası ilişkilerin de benzer olumsuz kategorilerle belirlendiğine tanık olmaktayız. Nitekim, eşitlik,barış, ilerleme,adalet,evrensel kardeşlik gibi terimler, hem ulusal hem de uluslar arası belgelerde sürekli yer aldıkları halde birer ütopya olmanın ötesine geçemiyorlar.
Kitlelerin inanç ve tutumlarını şekillendiren ve siyasal yaşamda başat rol oynayan düşünce sistemleri (ya da ideolojiler) , delik deşik edilmeye çalışılırken yerlerini dolduracak inandırıcı ve benimsenebilir kuramsallaştırmalar yapılamadığı için ,insanlar kendilerini korkutucu bir boşluk içinde buluyorlar. Ama onlar, yaşadıkları ortam uygun olsa da olmasa da, bütün sivil ve siyasal özgürlüklere; toplumsal, siyasal değer ve güvencelere de sahip olmayı istiyorlar.
Onlar, umutları kırıldığı, beklenti ve düşleri gerçekleşmediği zaman ise kişisel kurtuluşlarını sığınak olarak gördükleri bazı metafizik yaklaşımlarda aramaya başlıyorlar.
İşte insanların içine düşmüş oldukları bu ideolojik yoksunluk ya da yoksulluk yüzünden gerek Doğu gerekse Batı ülkelerinde, dinselleşme eğilimleri ve çeşitli tarikatlar içinde yer alma olgusu, yeniden ve ağırlıklı bir biçimde karşımıza çıkıyor.
Bu söylenenlere Türkiye'den bazı örnekler verilebilir. Bütün insanlara sevgi, karşılıksız yardım gibi insansal değerlerin iflas etmiş olduğunu gördüğümüz an, değerli sanatçı Bedri Baykam'ın saldırıya uğradıktan sonra İstanbul'un en işlek caddelerinden birinde nerede ise ölümle baş başa bırakıldığı an değil mi idi?
Yıkıcı öfke ve şiddet ve de dinsel fanatizm ,en somut biçimde Kars'taki "İnsanlık Anıtı" tekbir sesleri ve alkışlarla yıkılırken yaşanmadı mı ?
Metafizik yönelim ve tarikatlar içinde yer alma olgusunu ise, ne hazindir ki Kemalist ideolojinin kalesi olan Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Ankara Milletvekilliğine aday gösterilen birisi örneklendirmiyor mu ?
Bu aday, Devrim Yasaları içinde yer alan "Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu"na karşın "Tekke ve zaviyeler, çağdaş kurumlar olarak tekrar benimsetilmeli...Buraları 'irtica kuruluşu' olarak görmemek gerekir...Bu tür kurumlara ihtiyaç var...Bu kurumların yeniden kurulması için gerekli hazırlıkların yapılması gerekir" demiş. (Bkz.Haber 7.com. 24.04.2011)
Bu aday, Cumhuriyet Halk Partisi'nin Altı Ok'undan birinin Devrimcilik ve kuşkusuz, Devrim Yasalarına saygı olduğunu ; Partinin kurucusu Mustafa Kemal'in Söylev'de önemle üzerinde durduğu "geri zihniyetin" ve "kara gücün" yuvalarının nereleri olduğunu bilmiyor mu ?
O, üstelik bu görüşlerini Cumhuriyet Halk Partisi'nin görüşü olarak sunmaya çalışmakta "Partinin artık Tekke ve zaviyelere olumsuz bakmadığını" da dile getirmektedir. Milyonlarca gerçek CHP'li ise, yine Mustafa Kemal'in söylemi ile "Güçlenmeye ve şahlanmaya elverişli geri bir zihniyet", acaba şimdi bizim partimiz içinde mi yeniden canlandırılmaya çalışılıyor sorusunu sormakta ve yetkili ağızlardan bir yanıt beklemektedir.