Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dün bu köşede Kuzey İrlanda’daki şiddeti bitiren Hayırlı Cuma Anlaşması olarak bilinen Belfast Anlaşmasının mimarlarından, dönemin İrlanda Başbakanı Bertie Ahern ile Dublin’de yaptığım röportajın ilk bölümünü okudunuz.

        İrlanda adına Ahern, İngiltere adına Tony Blair ve Kuzey İrlanda’daki tüm partiler 1998’de yıllar süren terörün ardından vardıkları uzlaşma ile terörü sonlandırmış, akan kanı durdurmuştu.

        Ancak şiddet sonlandı diye Kuzey İrlanda’da toplumsal barış inşa edildi sanmayın. Hala Protestanlar ve Katoliklerin mahalleleri Berlin Duvarı gibi bir duvarla ayrılıyor ve aradaki kapı her akşam kapanıyor. Evleri, okulları, kiliseleri, tuttukları futbol takımları tamamen ayrı. Hatta şehrin bir mahallesinden bindiğiniz taksi şayet öteki tarafa gidecekseniz sizi götürmüyor.

        Ben 2018’de Kuzey İrlanda’nın başkentini karış karış gezmiş ve iki taraftan da barış sürecinin mimarları ile konuşmuştum. Eski İRA mensupları dönüşüm sürecini anlatan rehberler olarak karşıma çıkmışlardı.

        Kuzey İrlanda barış sürecini Türkiye ile birebir kıyaslamak doğru değil. Dün de yazdım. Farklı dinamikler ve bizde eşi benzeri olmayan çok derin bir ayrışma var orada. Ancak buna rağmen şiddetsizliği korumanın yolları ve herkesle konuşabilmek prensibi konusunda bence feyz alınması gereken çok kıymetli bir deneyim bu coğrafyada gelinen nokta.

        REKLAM

        Bertie Ahern başarının sırrının şiddeti önlemeyi her şeyin önüne koymak olduğunu sık sık hatırlatıyor. Müzakereler sürecinde yer yer İRA yeniden kanlı eylemlere yönelince şiddetin sorumlularını çok ağır cezalandırmışlar ama konunun diğer muhatapları ile diyaloğu sürdürmüşler.

        - Sizi başarıya götüren temel prensip neydi?

        Bizim sırrımız üzerinde anlaştığımız prensiplerde gizli. 1997’de başlayan görüşmelerde herkesin masada olması üzerine uzlaştık. İşin püf noktası herkesin sözünün dinlendiğini hissetmesiydi.

        - Siz dünya çapında bir barış elçisisiniz. Neler öğrendiniz bunca yıllık deneyimden?

        Ben iflah olmaz bir iyimserim. Her zaman umut olduğuna inanırım. Bu işe başladığımda etrafımdaki herkes neden asla sonuç alamayacağın bir konuda emek harcıyorsun, daha verimli işlerle uğraş diyorlardı. Ama ben hep insanların barış ve huzurunu sağlamaktan daha önemli bir iş olmadığına inandım. Siyasetçiler cesur olmalı, bazıları aptal diyebilir ama risk almadan sonuç da alamazsınız. Tabii ki düşmanlarım oldu, bugün de var ama hedefime ulaştım. Ve insanlara hep hedeflerine ulaşmak istiyorlarsa muhakkak şiddetten uzak durmalarını söylüyorum. Şiddet hiçbir şekilde bir yere götürmez. Terör örgütleri bunu görmeli.

        - Terör örgütleri ile sadece askeri mücadele yeterli midir? Mesela siz İRA’yı yenseniz sorun çözülecek miydi?

        Şunu unutmayın eğer toplumun içindeki bir grup ya da gruplara adil olmayan bir yaklaşım varsa orada sorun var demektir. Her kesim ya da grup iktidara aynı derecede erişime sahip mi? Kimliğinden dolayı ötelenen dezavantajlı olan var mı? Hep şunu düşünün: Tam bir barış ortamı olsa ülke bugün ne kadar daha iyi olur? Ben önce problemi tanımlamayı ve sonra problemin tüm taraflarının konuşabileceği bir ortamı oluşturmayı tavsiye ederim.

        - Bu ortamı nasıl oluşturdunuz?

        Biz Hayırlı Cuma Anlaşmasını imzalarken anlaşmayı kabul etmeyenler şiddete yöneldi ve ben onların üzerine çok sert gittim. Herkesin konuşacağı bir ortamı oluşturmalı ama orada şiddet üretenlere de göz açtırmamalısınız. Bakın 80’lerde IRA korkunç eylemler yapıyordu, kimse onların siyasi ayağı olan Sinn Fein ile görüşmüyordu, televizyonlara çıkmaları yasaktı ve sorunu yaratan insanlar tartışmalara alınmıyorlardı. Halbuki sorunun özneleri ile konuşmadan sorunu nasıl çözebilirsiniz?

        REKLAM

        - Siz bu döngüyü nasıl kırdınız?

        Tony Blair ile 95’ten itibaren konuşmaya başladık. Ben de o da o dönem muhalefetteydim. Birçok toplantı yaptık ve herkesi kapsayan bir ortam yaratma hedefi koyduk. Şiddeti bitirmeye giden yolun ana hatlarını belirledik, 74 ve 85’te başarılı olamamış iki girişimi inceledik ve yola koyulduk.

        - Kuzey İrlanda’da konunun muhatabı farklı partiler ve gruplar vardı. Şiddet yeniden başladığında o şiddeti üretenleri dışarıda bırakıp geri kalanla görüşmelere devam edebiliyordunuz…

        Biz kiliseyi de hep muhatap olarak aldık, din görevlileri ile temas kurduk. Bunun çok faydası oldu. Çok tavsiye ederim bu yolu. Ayrışmalarımız öyle derindi ki anlaşmayı sağlamak 11 yıl sürdü.

        - Yaşadıklarınızdan geriye dönünce ne görüyorsunuz?

        İngiltere Hükümeti 1920-1970 arasında Kuzey İrlanda’nın küçük bir kara parçası olduğunu, bu küçük kara parçasındaki nüfusun yarısından fazlasının kendilerini desteklediği sürece oradaki yönetim geri kalan ile ilgili ne yaparsa yapsın diye düşünüyordu. Bakın sonuç ne oldu? Kısacası toplumun küçük de olsa bir bölümünü göz ardı etmenin çok büyük sonuçları olabilir. Kuzey İrlanda’nın Katolik Milliyetçileri 80 milyonluk Krallıkta yalnızca 1,5 milyonluk bir nüfus ama yaşananları düşünün. Sonuçta güçlü ve düzenli bir orduya karşı şiddet kullanmak boş bir çabadır. Bunun görülmesi gerek. Bizde sonuç getiren sivil haklar hareketi oldu. Bizde ABD’nin ve Clinton yönetiminin garantörlüğü olmasa çok zor olurdu. Clinton ve George Mitchell çok büyük katkı yaptılar. Hatta literatüre George’un koyduğu ilkeler Mitchell prensipleri olarak geçti. Biz Kanadalı bir general, Finlandiyalı bir uzman, Hollandalı bir eski bakanı da sürece dahil ettik.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar