Ümit Özdağ meselesi
Ümit Özdağ hakkında Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm güvenlik-istihbarat ve savunma kurumlarının müşterek kararının neticesinde İzmir Emniyet Müdürlüğü tarafından 3 ayrı suç sebebiyle suç duyurusunda bulunulduğunu kamuoyu benden öğrendi. Bu gelişmeyi geçen hafta bu köşede ben yazdım.
Dün baktım Özdağ bu yazıdan ötürü rahatsız ve tedirgin olmuş ve bana iftiralar atan bir video hazırlamış.
3 ayrı başlık; halkı kin ve düşmanlığa tahrik, nüfuzu kötüye kullanma ve özel hayatın gizliliğini ihlal maddelerini içeren suç duyurusunu ben yapmadım. Devlet yaptı.
Kendisini devlet otoritesi yerine koyup bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşına kameralar önünde kimlik ve ruhsat kontrolü yapması, bir yurttaşımızın vergi levhasını sorgulaması, o insanı afişe etmesi, hedef göstermesi bardağı taşırmış.
Özdağ da Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sınırlarını bu olaylarla aştığını gayet iyi biliyor. Tedirginliği bu yüzden.
Ey Ümit Özdağ, tepki ve tavır koyacaksan senin hakkında bu suç duyurusunu hazırlayan ve işleme koyan devletin güvenlik ve istihbarat kurumlarına koy ama buna yüreğin ve cesaretin yok. Gık diyemiyorsun korkudan.
Bunun yerine kendi halinde bir yazar olan bana iftiralarla taarruz etmek kolayına geliyor. Gerçek muktedirlere değil bir kadın yazara cinsiyetçi iftiralarla saldırmanın dayanılmaz hafifliği bu.
Benim nefret ettiğim ama Özdağ’ın çok sevip kullandığı cinsiyetçi faşizan erkek jargonuyla sorayım: Kendisine suç duyurusunda bulunanlara gık diyemeyip bunun haberini yazdığım için bana iftira atmak mertlik mi, yiğitlik mi yoksa namertlik, ürkeklik ve korkaklık mı?
Ayrıca MHP lideri Devlet Bahçeli dün grup konuşmasında hem düzensiz göç politikalarının bitmesini isteyen ama sonrasında doğrudan Özdağ’ı hedef alan şu sözleri sarf etti:
"Ülkemize sığınmış suçsuz insanlar üzerinden provokasyon inşa etmeye çalışmak Türkiye düşmanları tarafından sipariş edilen örtülü bir operasyondur. Partimizin simgelerini kullanıp çeteleşmeyle, sokak eylemlerine heves edenlerin enselerinde nefesimiz olacaktır."
Devlet Bahçeli'nin burada Ümit Özdağ’ı ve Zafer Partisi'ni kast ettiğini herkes gibi Özdağ’ın kendisi de biliyor. ‘Ülkemize sığınmış suçsuz insanlar üzerinden provokasyon inşa etmeye çalışmak’ derken kuyumcu yurttaşımıza yaptıklarını hatırlatıyor Devlet Bey. Türkiye düşmanları tarafından sipariş edilen örtülü operasyonu hayata geçirdiğini söylüyor. Torbalı hadisesi sonrası bozkurt işaretleriyle sokağa çıkan Zafer Partisi elemanlarını ve Özdağ’ı uyarıyor MHP lideri. Düzensiz göç politikalarına şiddetle karşı çıkıyor ama göçmenleri şeytanlaştıran ve düşmanlaştıran zihniyetin önünde dimdik duruyor Sayın Bahçeli.
Acaba Özdağ, benimle ilgili hazırladığı iftiralar içeren video gibi kendisini ve partisini açıkça suçlayan MHP lideri ile ilgili de video hazırlayabilecek mi? Tabii ki hayır… Yine korkacak ve asla öyle bir video hazırlamayacak. Sesini çıkaramayacak.
2017'DE KONFERANSININ BASILMASINA KARŞI TEK YAZI YAZAN BENDİM
Oysa 2017 referandum sürecinde Özdağ’ın konferansını basanlara, onu tartaklayanlara karşı Türk medyasında tek yazıyı ben yazmıştım. Ekranlarda sadece ben bu konferansın basılmasına itiraz etmiştim.
Özdağ ile tamamen zıt bir dünya görüşüne sahip olmama rağmen kendisinin ifade özgürlüğü için sadece ben ses yükseltmiştim. Hiçbir sözde kendisini destekleyen milliyetçi yazar bu cesareti gösteremedi o saldırının ardından ama tek başıma bir liberal-demokrat olarak yapılana ben karşı çıktım. Kendisi de gayet iyi hatırlar, o zaman beni telefonla aradı ve bana özel olarak teşekkür etti.
Şimdi bunun karşılığı bir yalımız olmadığını bildiği halde sanki yalımız varmış gibi yalanlarla bana saldırmak mı? Atmadığım ve FETÖ tarzı fabrikasyon imalat olan tweetlerle bana taarruz etmek mi? Olmayan yalı ve olmayan tweetler sebebiyle bana iftira atan herkese teker teker dava açıyorum ve kazanıyorum. Başka türlü bu iftiraların önüne geçmek mümkün değil.
Normalde Özdağ’a da bu iftiralarından ötürü suç duyurusunda bulunur ve kazanırım ama zaten devlet çok daha önemli olan başka konularda kendisine 3 ayrı suçtan duyuruda bulunmuş. Bunun üstüne bir tekme de ben atmak istemiyorum. Ama bir daha bu iftirayı bilerek ve isteyerek atarsa davayı açarım.
Mesela 11 Aralık 2010 tarihinde gazetemin arabasıyla Erbil yollarında giderken "Kürdistan yollarındayım, fonda Ahmet Kaya" tweet'ini attım ve bunun sonuna kadar arkasındayım. Bizim komşumuz Irak Kürdistan bölgesel yönetimidir. Erbil topraklarının adı Kürdistan'dır. Kürtler biz Türklerin özbeöz kardeşidir. Zulüm görmüş ve sürgünde ölmüş Kürt sanatçımızın adı da Ahmet Kaya'dır. Kafamı da kesseniz ben bu gerçekleri haykıracağım. İstediğiniz kadar karşı çıkın. Fakat olmayan fabrikasyon iftiralarla gelen kim olursa olsun savaşacağım.
Bana, Balyoz sanıklarının eşleriyle ilgili tweet attığım iftirasını atanlar öyle şuursuz ki, hazırlayıp 2016'da piyasaya sürdükleri fabrikasyon tweet'in altına 22 Nisan 2010 yazdırmışlar. O tarihte ortada Balyoz davası bile yok. FETÖ'nün 2003'te olmayan ilaç şirketini fabrikasyon belgelerle uydurması gibi. Dahası ben o 2010 Nisan konjonktüründe dış politika gazetecisiyim ve ne Ergenekon ne Balyoz konusunda taraf olan tek bir yazı kaleme almamışım. O dönem benim iç politikayla çok ilgilenmediğim bir dönem. Nasıl bir akılsız iftira bu?
Ayrıca ben 30 Ağustos 2008- 30 Ağustos 2010 tarihleri arasında İlker Başbuğ döneminde Genelkurmay Başkanlığı'na akredite bir gazeteciydim. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un meşhur uzun konuşmasını yaptığı davette ben de Akşam gazetesi adına vardım. Böyle bir koşulda Genelkurmay beni akredite mi ederdi? İşte yalanlarla kumpas kurmaya kalkanın böyle şeyler de ayağına dolanıyor. Dediğim gibi başta önemsemedim ama artık bu konuda taviz vermiyorum. Bu iftirayı yazan kim olursa soluğu mahkemede alacak.
Ayrıca biz Aralık 2013'ten itibaren FETÖ ile diğer deyimle paralel çete ile çok sert bir şekilde mücadele ederken Özdağ 2013-14'te Yeniçağ gazetesindeki yazılarında hala FETÖ'den "Hizmet Hareketi" diye bahsediyordu. Cemaat bile değil, "Hizmet Hareketi" diyordu FETÖ'cü polis şeflerinin tutuklandığı Temmuz-Ağustos 2014 konjonktüründe bile.
Bakın o gün yazdığı yazılardan bir alıntı:
1 Ağustos 2014 tarihli "Polis Tutuklamaları-2" başlıklı yazısında şöyle yazmış...
"Kabul etmek gerekir ki 17 Aralık ve Selam Terör Örgütü noktasında atılan her adım hukuka uygundur ve başarı kaçınılmazdır. Ancak Erdoğan operasyonu yapan polisleri görevden almış ve yerine atadığı polislere de savcıların emirlerini dinlememe emri vermiştir. Bu Anayasanın 138. maddesinin açık ihlali ve anayasanın askıya alınmasıdır."
Bizler o 2014 konjonktüründe FETÖ kelimesinin herkes tarafından kullanılması için mücadele ederken o "Hizmet Hareketi" demeye devam ediyor, bir de FETÖ ile mücadele eden Recep Tayyip Erdoğan'ın mücadelesine sekte vuruyordu.
Ne diyeyim? Başka söze gerek yok...
- Yas ilanı Reisi'ye değil İran Devleti'ne saygıdan1 gün önce
- Osman Nuri Kabaktepe: "17 seçimde birinci, 18'incide ikinci olduk"6 gün önce
- 7 yıl sonra Osman Kavala1 hafta önce
- Hayat...1 hafta önce
- Ali Mahir Başarır: Özgür Bey Kemal Kılıçdaroğlu değil2 hafta önce
- 28 Şubat sanıklarına tahliye için top Adli Tıp'ta2 hafta önce
- Bakan Tekin: Literatüre bakınca gördük ki bizim müfredatımız çocuklara diğer ülkelere göre iki katı bilgi yüklüyor3 hafta önce
- Gerçek bir bahar için kaldırın Taksim yasağını!3 hafta önce
- Semih Yalçın: CHP ile elbette görüşülür, anayasayı karanlıkta göz kırparak mı yapacağız?3 hafta önce
- Bugünkü Irak ziyareti neden önemli?1 ay önce