Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Boğaziçi’nde açılan sergideki tartışmalı Kabe resmi nedeniyle halen tutuklu olan 2 kişi var.

        Geçen gün bu 2 gençle Medyaport adlı sitede yapılmış bir röportaja rastladım. Selahattin ve Doğu adında 2 öğrenci…

        "Aslında iyi insanlarız. Tanısanız bizi seversiniz" diyorlar. Bu sözleri bana çok dokundu. Gençlere bu kadar hoyrat davranan bir ülke olmamalıyız.

        Gençliğin getirdiği heyecan, toyluk, romantizm... Hepsinin izleri var konuşmalarında.

        Onlara kızabiliriz, tamamen yanlış da bulabiliriz ama daha yolun başında damgalamayalım.

        Birilerinin gençler üzerinden görmek istedikleri hesaplar varsa, bu gençleri o hesaplara kurban etmeyelim...

        Hikayelerini araştırdım.

        Selahattin, Boğaziçi’nde okurken İTÜ’ye geçmiş. Kökeni Boğaziçi, arkadaşları Boğaziçili, Uşaklı bir genç. İstanbul’a üniversite için gelmiş.

        Doğu ise Boğaziçi fizik öğrencisi. İlk tercihi fizikmiş. Çok idealist bir öğrenci. Kontenjanın artırılmasına teknik olanaklar azalacağı için karşı çıkan, laboratuvar imkanlarının kısıtlanmaması için mücadele eden bir genç. Çocukları okula giderken zorlanmasın diye evlerini üniversitenin hemen yanına taşımış iyi eğitimli bir ailenin evladı.

        Doğu ve Selahattin provokatif Kabe resmi nedeniyle tutuklandılar. Peki resim ile ilişkileri ne? Bu resmi kim yaptı? Öte yandan sürekli hedef gösterilen bir LGBT kimliği var. Bu çocuklar LGBT Kulübü üyesi mi?

        Bu soruların cevaplarını aradım.

        SERGİ FİKRİ BAZI AKADEMİSYENLERDEN ÇIKMIŞ

        Şuradan başlayayım: Daha önce de tartışıldı, farklı senaryolar ortaya atıldı ama bu serginin arkasında hiçbir kulüp yok. Esasen bir sergi yapma fikri öğrencilerden de gelmemiş.

        Boğaziçi’nde protestolara destek veren akademisyenlerin bazıları "Bilim ve sanatı kullanarak da kendinizi ifade edebilirsiniz" fikrini ortaya atmışlar.

        Bu kulağa hoş gelen bir fikir ancak öğrencileri provoke edip, kendi kavgalarını onlar üzerinden verenler varsa ve bunun bedelini gençler ödüyorsa orada ‘bir dakika’ demek gerekir.

        Sonuçta sergi açmak düşüncesi böyle bir zeminden doğmuş.

        9 öğrenci BOUN sergi platformu diye bir şey oluşturmuşlar. Ne LGBT ne Bilim Sanat vs hiçbir kulüple ilgisi yok.

        Bu 9 çocuktan 2’si halen tutuklu olan Doğu ve Selahattin. Başta 5 kişi alınıyor, biri karakolda serbest bırakıldı, diğer ikisi ev hapsindeler.

        Sergi için çağrı yapınca 150’dan fazla hesap üzerinden 400 kadar eser gelmiş. Kabe resmi gelen 400 resimden biri. Kimden geldiği belli değil…

        Gençlerin yakın çevreleri, o gün okulda yaşananları görenler ve hukuki sürecini takip edenlerle konuştum.

        RESMİ YAPAN ORTADA YOK, DOĞU VE SELAHATTİN TUTUKLU

        Sevgili okurlar ben de o resmi çok yanlış ve provokatif buluyorum ancak yapan meçhul. Tutuklanan gençler ne bu resmin yapımında varlar ne de söylendiği gibi yere seriyorlar.

        Doğu ve Selahattin’in ifade tutanaklarına ulaştım. Çok fazla resim geldiği için bir kısmının yerde durduğunu, onları kaldırmaya çalıştıklarını, söz konusu resmi asmadıklarını ancak yerde durmaması için güvenlik görevlisine verdiklerini, görevlinin astığını söylüyorlar.

        Serginin LGBT ile hiç alakası yok. LGBT’nin işin içine katılması resmin üzerindeki bayrak nedeniyle.

        Tutuklu olan 2 öğrencinin ailesi de çocuklarının ‘LGBT sapkını’ gibi tabirlerle suçlanmalarından çok rahatsızlar. LGBT kimliğinin kriminalize edilmesini ve yaftalanmasını doğru bulmuyorlar ama çocuklarının böyle bir eğilimde olmadığını söylüyorlar.

        ÖRGÜT BAĞLANTISI YOK

        Bu çocukların herhangi bir örgütle bağlantısı var mı diye araştırdım, o da yok. Ne bir örgütle ne siyasi bir partiyle alakaları yok.

        Selahattin, sergiyi düzenleyen 9 çocuk içinde Boğaziçili olmayan tek isim. O da Boğaziçi'nden İTÜ’ye geçtiği için arkadaşları vesilesiyle dahil olmuş bu girişime.

        BİRİLERİ RÖVANŞİST DUYGULARINI DÖKMEK İÇİN GENÇLERİ Mİ KULLANIYOR?

        Bu gençler 2 haftadır cezaevindeler. Aileleri kaygılı.

        Duyduğuma göre gençleri savunmak için giden avukatlar onları radikalize ediyorlarmış. Bu avukatların arkasında Boğaziçi protestolarını kaşımak isteyen, bir kısmı okul bünyesinde bir kısmı dışarıda bazı çevreler var, deniyor.

        Bu çok vahim bir iddia.

        Birileri yine kendi siyasi hırsları ve rövanşist duygularını tıpkı Gezi’de olduğu gibi gençler üzerinden mi ortaya dökmek istiyor? Onlara öfke tohumları mı ekiyor?

        Selahattin ve Doğu’nun tutuklu olması ne kadar yanlışsa bu çocukları savunma süsü ile politize etme girişimleri de o kadar yanlış…

        Bu meseleyi araştırırken çok ilginç bir aile hikayesine de rastladım. Türkiye’nin tüm karmaşasını ve trajedisini özetleyen bir hikaye. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını yüzümüze vuran, iktidar cephesinin muhakkak görmesi gereken bir detay… Ancak yazmak için hikayenin kahramanlarının rızası gerekiyor… Alabilirsem size anlatacağım.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        34 yıl önceki kar fırtınası

        34 yıl önceki kar fırtınası
        0:00 / 0:00

        Lapa lapa kar yağıyor. Bu kez öyle bir görünüp bir kaybolacak, çocukların hevesini kursağında bırakacak türden değil. Belli.

        Kararlılıkla düşüyor taneler, arkadan gelecekleri kendinden emin bir şekilde haber veriyorlar adeta…

        Evde bayram var malum. Ela ve Yasemin mutluluktan uçuyorlar…

        Onların neşesi beni 1987 İstanbul’una götürdü.

        Hani kar vesilesiyle birkaç gündür konuşulan o kara kışa...

        10 yaşındaydım İstanbul'a o malum kar yağdığında.

        Bizim ev Yeşilköy’de askeri havalimanının tam karşısındaydı. Önümüzde bir bahçe, bahçenin dışında geniş bir alan vardı.

        O alanın bir kısmı biraz çukurcaydı. Kar her yeri kalın bir tabaka gibi kaplayınca çukur da görünmez olmuştu.

        Karla kaplanan çukura düşme oyunumuzu ve o beyazlığın ortasında hissettiğim mutluluğu unutamam.

        Öyle çok kar vardı ki bir kez düşünce kendi kendimize ayağa kalkamadığımızı hatırlıyorum… Anneciğim her seferinde beşinci kattan inip beni ve kardeşimi kar denizinden kurtarıyordu.

        Hatırımda bir de karlı pekmez yapıp afiyetle yememiz var. O tadı bugüne kadar hiçbir dondurmada yakalayamadım...

        34 yıl geçmiş… Neredeyse iki kuşak…

        Şimdi de ben Ela ve Yasemin'i çıkarıyorum karların arasından.

        Hayat hiç bitmeyen bir döngü.

        Ama insan yine de büyüdüğünü idrak etmekte zorlanıyor. Bana sorsanız Yeşilköy'deki o kar fırtınasında aynı kız hala kardeşiyle oynuyor...

        Diğer Yazılar