Zarrab meselesinde doğrular, yanlışlar
GEÇEN hafta Reza Zarrab davasıyla ilgili detaylı iki yazı yazdım. Bu mesele yeni gelişmelerle Türkiye için tam bir tuzak olarak ilerliyor. Maalesef hâlâ bazı çevreler siyasi intikam aracı olarak görüyorlar Zarrab davasını. Halbuki bu Türkiye’ye yöneltilmiş bir silah. Hedef yalnızca Cumhurbaşkanı Erdoğan değil, hepimiz hedefteyiz. Ülkemiz hedefte.
Jüri seçiminin yapılamamış olması sebep gösterilerek dava ertelendi biliyorsunuz. Peki bu ne demek? Yeni gelişmeleri nasıl okumak gerek? Birkaç gündür ortalıkta dolaşan yanlış iddialar neler? Bu ve benzeri soruların peşine düştüm ve birçok kaynakla konuştum.
ŞAHIS 1 MUAMMASI
ÖNCELİKLE ABD yargısının istediği bir tuzağa düşüldüğünü görüyorum. Mahkeme bilgi ve belge paylaşmayı kabul etmiyor. Öte yandan geçtiğimiz günlerde Şahıs 1 kod adlı gizli tanığın beyanlarının paylaşılacağı bilgisi gelmişti. Birkaç gündür Şahıs 1’in Reza Zarrab’ın ta kendisi olduğu iddiası ortalıkta dolaşıyor. Bu tamamen yanlış!
Paylaşabildiğim kadarıyla Şahıs 1 ile ilgili şu bilgileri vereyim: Mesele İran’dan ABD’ye para getirmek. Bahsedilen şahıs ABD’de yaşayan bir İranlı. Böyle çok dava var Amerika’da. Yaptırımlar nedeniyle İranlılar ülkelerinden para getiremiyorlar. Bunu yapan şirketler yargı konusu oluyor. Söz konusu şahsın Türkiye-İran ticaretiyle hiçbir ilgisi yok.
İRAN’IN ZARRAB’LA DERDİ YOK
İKİNCİ olarak İran’ın Zarrab’ı öldüreceği. Zarrab’ın o nedenle ABD’ye kaçtığı söyleniyor. Bunu Babek Zencani’den örnekle ileri sürüyorlar ama Zencani ile Zarrab’ın birbirlerini neredeyse hiç tanımadıklarını atlıyorlar. İranlı diye hepsini bir sepete atıyorlar sanki. Halbuki Zencani, İran devletinin parasını çalıştırıyordu. Zarrab ise İranlı şirketlerin ve aralarındaki ilişki 2 ya da 3 kez karşılaşmaktan ibaret.
İran’ın eski yönetimiyle kavgalı olduğu tezini de sahte bir MİT raporundan hareketle ortaya atıyorlar gördüğüm kadarıyla. Ahmedinejad ile ilişkisini ortaya koyan bir rapor bir ara ortalıkta dolanmış, sonra Zarrab’ın avukatları buna itiraz etmiş, MİT de o raporun kendilerinin olduğunu yalanlamıştı.
Nitekim Zarrab, ABD’de tutuklandıktan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan bir İran temasının ardından, “Zarrab’ı onlara sorduk, ‘Bir sorunumuz yok’ dediler” minvalinde bir açıklama yapmıştı.
4 ARALIK OLMAYABİLİR
JÜRİ seçiminde bir sıkıntı çıktığı için seçim 27 Kasım’a kaldı ama bu, davanın da otomatik olarak bir hafta ertelendiği anlamına gelmiyor. Orada da bir yanlış yapılıyor. Jüri 27’sinde seçilince her an duruşma başlayabilir, hatta 27’si öğleden sonra ya da 28’i bile olabilir bu.
HOLLYWOOD SENARYOSU MU BU?
BİR de Zarrab’ın işbirliği yaptığı için kimlik hatta ameliyatlarla görüntü değiştireceği iddiası var. Bunu da soruşturdum.
Zarrab itirafçı konumunu kabul etse ve işbirliği yapsa dahi ona yeni bir kimlik verileceği ve gözlerden kaçırılacağı teorileri efsaneden ibaret. Türkiye’ye dönmeyecektir tabii ama ABD ona neden yeni bir kimlik versin? Yani Türk devleti onu öldürmek mi isteyecek? Yok böyle bir şey!
ATİLLA’NIN AVUKATLARI GİZLİ BİR OTURUM YAPTI
ÖTE yandan pazartesi günü Hakan Atilla’nın avukatları, savcı ve hâkim arasında 2 saatlik gizli bir oturum olduğu bilgisini aldım. Bu oturum Atilla’nın da işbirliği yapacağı yönünde yorumlansa da konuştuğum kaynaklara göre bu iddia gerçekçi değil. Hakan Atilla’nın avukatları (yeni bir tane daha eklendi) kendisine yöneltilen tüm suçlamaları reddeden bir savunma hazırlığı içindeler. Temel suçlama Halkbank’taki hareketler üzerinden. Öğrendiğim kadarıyla onun da önüne birtakım tapeler konacak. (Tamamen tartışmalı dinlemeler ve apaçık FETÖ’nün kullandığı kayıtlar-N.A.)
ÇOK TARTIŞILAN O ŞİRKET KONUŞTU
ZARRAB bahsinde sıklıkla 2 şirkete gönderme yaparak konuşuyoruz. ABD kendi tescillediği şirketlere izin veriyor diyor ve “Bunge ve Cargill”i örnek gösteriyoruz.
“Sürekli atıfta bulunulan bu şirketler nedir, ne değildir, tescillenmek hikâyesi ne anlama geliyor” sorularının peşine düştüm ve Cargill’in hukuk ve iletişim birimleriyle iletişime geçtim. Çok çarpıcı şeyler öğrendim.
Cargill 60’lardan beri Türkiye’de olan bir şirket. 3 fabrikaları var ve birçok gıda maddesinin ara bileşenlerini üretiyorlar. Onlardan ve daha sonra hukukçulardan öğrendiğime göre şunları söyleyebilirim:
Her şeyden önce ABD’nin Reza Zarrab üzerinden Türkiye’yi sıkıştırma kozu kesinlikle Amerikan Doları! Zira ABD, dünyanın kabadayılığını yaparken İran’a yönelik ambargo konusunda 2 temel kırmızı çizgi çekmiş.
Cargill yetkilileri bana firmalarının tescilli firma olmadığını, daha doğrusu tescilli firma lafının doğru olmadığını anlattılar. Zira “agro ürünler”, yani gıda ve tarım ürünleri ile ilaç ticareti ambargo kapsamı dışında imiş. Peki Zarrab neden bu nedenle suçlanıyor? Yakaladıkları yer dolar kullanması!
2 temel kırmızı çizgi varmış. Birincisi dolar kullanmak, ikincisi ise BM ve ABD’nin kara listesinde bulunan şirketlerle iş yapmak. Bunları ihlal etmediğiniz sürece ABD dokunamıyor.
AMERİKAN ŞİRKETLERİ DE EURO KULLANIYORMUŞ!
Peki Cargill ve diğer Amerikan şirketleri neyle yapmışlar işlemleri? Euro! Ve yapmaya devam ediyorlar! Yalnızca Amerikan şirketleri değil, Avrupa’dan Asya’dan binlerce şirket böyle yapıyor.
Kısacası ABD, sırf kendi parasını kullandı diye Zarrab’ı yakaladı ve Türkiye’ye karşı rehine olarak kullanıyor. Bunun üzerinden ekonomik ve siyasi olarak sıkıştırmaya çalışıyor. Gerisi tamamen Erdoğan’ı yıpratmak için ABD’nin medya-yargı-siyaset işbirliğiyle yaptığı propaganda! Bu operasyonu Türkiye’nin içindeki siyasi çekişmelerin aleti yapmaktan çıkarmamız gerek!
Öte yandan dolar hususu nasıl gözden kaçar, böyle hayati detaylar nasıl atlanır sorusu da ortada duruyor. Bence ilgili birimlerin buradan çıkarması gereken çok önemli dersler var...