Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Keşfet Resmi İlanlar

Mallarını alabilmek için yaşlı-başlı insanları işkenceyle yahut aç bırakarak katlediyorlar, kurbanların gayrımenkullerinin devri için bazı devlet memurları da işin içine giriyor, ortaya tuhaf, tuhaftan da öte anlaşılmaz bir ilişkiler yumağı çıkıyor ve akıl almaz cinayetler kanlı ama bir o kadar da karanlık bir şekilde devam edip gidiyor.

Bütün bu yapılanları bir türlü aklım almadığından olacak, mahkemenin başlamasını, dolayısıyla da herşeyin açığa çıkmasını merakla bekliyorum. Ama, çetenin marifetlerinin duyulmasından sonra gazetelerde, özellikle de çetenin kurbanlarından olan Vanda Ayaşlı’nın yalısı ve ailesi hakkında yazılanlar hakkında birkaç söz etmeden geçemeyeceğim.

Gazetelerde günlerce yalının fotoğrafından tutun, yerine ve sahiplerinin kimliğine kadar çeşit çeşit yazılar çıktı ama yazılanlarda “Bu kadar yanlışı ardarda getirebilmek çok büyük bir maharet ister” dedirtecek cinsten hatalar vardı.

Meselâ önce bir gazetede çıkan, ardından internet sitelerinde yeralan, ondan sonra da başka gazetelerin iktibas ettikleri bir habere göre, Vanda Ayaşlı’ya ait yalının öyküsü şöyleydi:

Bina, “Sadullah Paşa Yalısı” olarak bilinirmiş, önceleri Abbas Halim Paşa’ya aitmiş. Paşa borç yüzünden yalıyı elden çıkarmaya mecbur kalmış ve 1900’lerde Esad Muhlis Paşa’ya satmış, Esad Muhlis Paşa’dan da oğlu Sadullah Paşa’ya miras kalmış. Sonra, Sadullah Paşa’nın oğlu Âsaf Bey’in, nihayet Vanda Esen’in olmuş.

Neresini düzelteyim? Abbas Halim Paşa’nın 1866’da doğup 1935’te öldüğünü, Muhlis Paşa’nın ise 1780 ile 1851 seneleri arasında yaşadığını, yani her iki paşa arasında neredeyse bir asır fark olduğunu mu; Abbas Halim Paşa’ya ait olduğu söylenen Kanlıca’daki binanın Vanda Ayaşlı ile alâkasının bulunmadığını mı, Sadullah Paşa Yalısı’nın ise Kanlıca’da değil Çengelköy’de olduğunu mu, Tapu Çetesi’nin ortaya çıkarılmasından sonra yalının gazetelerde Vanda Ayaşlı’ya değil, Osmanlı İmparatorluğu’nun son Mekke Emîri Şerif Ali Haydar Paşa’nın kızı Şerife Süfeyne Hanım’a ait yalının fotoğrafının yayınlandığını mı, hangisini?

Şimdi, Kanlıca taraflarını az-biraz bilen bir kişi olarak Tapu Çetesi’nin kurbanı olan Vanda Ayaşlı’ya ait yalının öyküsünü kısaca yazayım:

Anadoluhisarı’ndan Kanlıca’ya denizden gelirken sağda, Körfez’in hemen girişindeki tek katlı yalının Sadullah Paşa ile hiçbir alâkası yoktur, yalı Servet Paşa ailesinden gelmektedir. Eski sahipleri, Hürriyet Gazetesi’nin kurucusu Sedat Simavi’nin Kanlıca’da iskele tarafındaki yalısının yanıbaşındaki yalının sahibi olan Servet Paşa’nın soyundan gelen iki yaşlı hanımdır ve bu hanımlar tarafından yıllarca önce, Vanda Ayaşlı’nın eşine satılmıştır.

Güzide basınımızın Tapu Çetesi’nin kurbanı Vanda Ayaşlı’ya ait olduğunu zannettiği Sadullah Paşa Yalısı ise, çok daha geride, tâââ Çengelköy’dedir ve Boğaziçi’nin en muhteşem binalarından biridir.

Şimdi, yeri gelmişken, gazetelerde sözü geçen ama yine karmakarışık bir şekilde bahsedilen Sadullah Paşa Yalısı’nda yaşanan, hiç de hoş olmayan, hattâ “uğursuzluk” şeklinde nitelenebilecek hadiselerin doğrusunu yazayım:

Yalı, ilk sahiplerinden olan Bağdat Valisi Hamdi Paşa’nın borçları yüzünden 19. asrın başlarında Ayaşlı Esad Muhlis Paşa’ya satılır, Paşa zatüreeden ölünce 1838 doğumlu oğlu Sadullah Paşa’ya kalır ve asıl tuhaflıklar işte bundan sonra başlar:

Vanda Ayaşlı’nın kayınpederi değil, büyük-büyük kayınpederi olan Sadullah Paşa, Osmanlı İmparatorluğu’nun Viyana’daki büyükelçisidir, sefarethanede çalışan genç bir hizmetkârla gönül ilişkisine girer. Devrin hükümdarı Sultan Abdülhamid tarafından İstanbul’a dönmesine bir türlü izin verilmemektedir, memleket hasreti çekerken üstüne üstlük hizmetkâr kızın kendisinden hamile kaldığını öğrenir ve 1891’de havagazıyla intihar eder. Paşa’nın İstanbul’da, Çengelköy’deki yalıda yaşayan haremi Necibe Hanım ise, haberi duyunca çıldırır. Sadullah Paşa ile Necibe Hanım’ın büyük oğulları Âsaf Bey’in kaderi de babasıyla aynı olmuş ve yine bir gönül macerası yüzünden 1985 yazında Berlin’de canına kıymıştır.

Paşa’nın eşi Necibe Hanım 1917’de vefat eder, yalı Cumhuriyet’in ilk içişleri bakanlarından olan Ahmed Ferid Tek’e satılır, onun vefatıyla kızı türkolog Emel Esin’e geçer. Emel Esin, yalıyı kendi adıyla kurduğu vakfa devreder ve o da dünyadan 1987’de ayrılır.

Binanın daha sonraki sâkini ise, yalıyı Emel Esin Vakfı’ndan kiralayan Ayşegül Nadir’dir. Ayşegül Nadir’in isminin etrafında yoğunlaşan ve basını bundan senelerce önce uzun müddet meşgul eden meşhur tarihî eser kaçakçılığı olayı da, işte bu yalıda yaşanır.

Bütün bunlar belki tesadüf ama Sadullah Paşa’nın ailesinin kaderinde bir tuhaflık olduğu da ortada. Aile mensuplarının yaşadığı daha başka üzüntüler de var: Meselâ, aynı aileye mensup olan ve Sultan Abdülhamid’in torunlarından Nemika Sultan ile evlenen Damad Ali Kenan Esin’in uzun yıllarını sürgünde, sıkıntı içerisinde geçirmesi gibi...

Sadullah Paşa ailesinin çilesi birkaç nesil sonra gelinlerine kadar sirayet etmiş olacak ki, zavallı Vanda Ayaşlı bile bir çetenin kurbanı oldu!

muratbardakci@haberturk.com

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar