Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Şu mâlûm ve uğursuz darbe teşebbüsü meselesini şimdilik bir tarafa bırakıp başka bir konudan bahsetmem gerekiyor; zira bu gergin ve netameli ortam yüzünden belki hatırlamaya vakit bulamayacağımız ve Türkiye’nin devlet olarak varlığının hukuken ortaya çıkmasını sağlayan çok önemli bir olayın, yani Lozan Anlaşması’nın imzalanmasının bugün 93. yıldönümüdür.

        Başka memleketlerin tarihinde Lozan kadar tartışılmış, üzerinde bilen bilmeyen hemen herkesin tek bir maddesini bile okumaya zahmet göstermeden konuşup ahkâm kestiği, hattâ hakkında düşünülmesi bile zor yalan iddiaların ortaya atıldığı böylesine önemli bir kurucu anlaşma yoktur!

        Lozan’ı yerden yere vurmak bizde bazıları için geçim vasıtasıdır, ekmek parasıdır, hattâ ortalıkta “üstad” havalarında dolaşmanın yolu da ucuz karalamalardan geçer! Bu kadarla kalmayıp Lozan’ı kullanarak işi devletin kurucu babalarına, rejime, vesaireye getirirseniz “üstad” olmakla kalmazsınız, sizi “kutup” kabul edenler bile çıkabilir.

        Anlaşmayı karalayanlar bazı kanunlardan çekindikleri için en yukarıdaki ismi telâffuz edemez ve sadece İsmet Paşa’nın aleyhinde veryansın ederler...

        BİLİRLER VE SÖYLEMEZLER!

        Ama, anlaşmada İsmet Paşa ile beraber bir başka delegenin, Rıza Nur’un da imzası vardır. Rıza Nur sonraları tutulduğu akıl noksanlığı ile yazdığı hatıraları ve sebebi kendinden menkul muhalefeti yüzünden Lozan’ı karalayanların nazarında kahraman olmuş, her saçmasına neredeyse iman edilmiştir. Fakat her nedense bir kişi bile çıkıp “Yere-göğe koyamadığımız bu adam şayet o kadar prensip sahibi idi ise Lozan’ı niçin imzaladı? ‘Böyle bir anlaşmanın altına imzamı asla koymam!’ deme dürüstlüğünü neden gösteremedi?” diye sorma cesaretinde bulunamaz!

        Lozan’a karşı senelerden buyana ortaya atılan eleştirileri ve eleştiri ötesi hakaretâmiz yorumları, meselâ Oniki Ada’nın, Musul’un ve Kıbrıs’ın elimizden Lozan’da çıktığı, Hilâfet’in bile Lozan’da İngiliz baskısı neticesinde kaldırıldığı gibisinden iddiaları bir hatırlayın...

        Böyle iddiaların sahipleri Türkiye’nin Oniki Adalar’ı Lozan’da değil, 1912’de imzaladığımız Uşi Anlaşması ile İtalya’ya verdiğimizi, Kıbrıs’ı tâââ 4 Haziran 1878’de Sultan Abdülhamid zamanında İngiltere’ye bırakmaya mecbur kaldığımızı ve İngilizler’in 5 Kasım 1914’te adayı ilhak ettiklerini, 19. yüzyılın başından itibaren sadece kâğıt üzerinde bize ait olan Mısır’ın da İngiltere tarafından Kıbrıs ile aynı gün ilhak edildiğini ve Lozan’daki “feragat” maddelerinin anlaşmanın imza tarihinden seneler sonra yaşanan kayıpların resmîleştirilmesinden ibaret olduğunu aslında gayet iyi bilirler ama karalamalarına engel teşkil edeceği için söylemezler. Dünya Savaşı’ndaki mağlûbiyetimiz üzerine işgale uğrayan Musul’u herşeye rağmen elde tutabilmek maksadıyla görüşmeler sırasında nasıl çaba gösterildiği ve bölgenin elimizden resmen Lozan’da değil, meselenin burada halledilememesi üzerine daha sonra elimizden çıktığı da bu lâfları edenlerin mâlûmudur...

        Ama bu hakikatler genç ve maalesef cahil beyinlerin yıkanmasına engel teşkil edeceği için neden söylensin ki?

        HEM AYIP HEM GÜNAH!

        Hilâfet’in İngilizler’in talimatı ile kaldırıldığı teranesi de böyledir...

        Arşivlerde, özellikle de İngiliz arşivlerinde işin aslının hiç de böyle olmadığını, Hilâfet’in lâğvı üzerine Londra ile Hindistan’daki Genel Vali’nin Hind Müslümanları’nın başkaldırabilecekleri endişesi ile nasıl telâşa kapıldıklarını gösteren dünya kadar yazışma, rapor ve daha başka evrak mevcuttur. Ama bunlardan asla bahsedilmez, zira belgeler üzerinde çalışmak yorucu ve zordur ama daha da önemlisi uydurmak ve milleti atılan palavralara inandırmak kolaydır ve geçim vasıtasıdır!

        Senelerden buyana yazdım ve söyledim: Lozan, tarihimizin en şerefli anlaşmasıdır! Dünya Harbi’ndeki büyük mağlûbiyetin ardından İstiklâl Savaşı’nda maddî kuvvetinin neredeyse tamamını sarfedenlerin hatırasını ve Lozan’da yapabileceklerinin en mükemmelini yaparak alabileceğimizin azamîsini elde edenleri “Şurayı neden bıraktılar? Filânca yeri niçin kurtarmadılar?” yahut “Falancadan neden vazgeçtiler?” gibisinden menfaat maksatlı suçlamalarla kirletmek onların hem hatıralarına hakaret, hem de ruhlarını muazzep etmektir; üstelik büyük günahtır!

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar