Başlığa bakıp da zayıflamak maksadıyla yapılan zoraki diyetlerden yahut köfte rejiminden bahsedeceğimi veya “İncelmek isteyenler yamyamlık edip çiğ et yesinler!” diye saçmalayacağımı zannetmeyin...
Ömer Seyfettin’in yazdığı ve Türk Edebiyatı’nın en meşhur hikâyelerinden olan “Diyet”ten ve Diyet’te anlatılan hadisenin bir benzerinden sözedeceğim...
Çocukluğunuzda mutlaka okuduğunuzu ama üzerinden seneler geçtiği için unutmuş olabileceğinizi düşünerek Diyet’in konusunu kısaca hatırlatayım:
Koca Ali, en namlı kılıç imâlâtçılarından idi. Günün birinde iftiraya uğradı, çalınıp kesilen bir koyunun postu ve koyun ile beraber çalınan keselerden biri dükkânında çıktı, masum olduğunu kadı efendiye anlatamadı ve kadı, sol kolunun kesilmesine karar verdi!
Askerler kendilerine harikulâde kılıçlar yapan Koca Ali’nin kolunu kurtarmanın yolunu bulmaya çalıştılar; şehrin en zengini olan ama huysuzluğu ile bilinen Hacı Mehmed adındaki yaşlı kasabı diyeti ödemeye ikna ettiler,
Hacı Mehmed bir şart koşmuştu: Koca Ali bundan böyle hizmetkârı olacaktı...
Koca Ali şartı askerlerin binbir ricası üzerine zorla kabul etti, Hacı Mehmed diyeti ödedi, Koca Ali’nin kolu kesilmekten kurtuldu ve huysuz ihtiyar yeni hizmetkârını arkasına takıp dükkânına götürdü...
Artık her işini ona gördürüyor, öldüresiye çalıştırıyordu ama daha beter bir iş ediyordu: İkide bir “Ulan Ali!... Kolunun diyetini ben verdim. Yoksa çolak kalacaktın!...” demekte, yaptığı iyiliği zavallının gece-gündüz başına kakmadaydı.
Koca Ali, böyle azap içerisinde beş sene geçirdi... Huysuz herif birgün yine “Kolunun diyetini ben verdim... Şimdi çolak kalacaktın, haaa... Benim sayemde kolun var” diye bağırmaya başlayınca Koca Ali satırların en büyüğünü kaptı, kıyma kütüğünün üzerine koyduğu koluna indirdi, kestiği kolu “Al bakalım şu diyetini verdiğin şeyi!” deyip adamın kafasına fırlattı, esvabının kolsuz kalan yenine sıkı bir düğüm attı, dükkândan çıkıp gitti ve Koca Ali’den bir daha haber alınamadı...
CİNAYETTE BİLE ZAMANAŞIMI 25 SENEDİR!
Ömer Seyfettin’in bu meşhur hikâyesini, Ekrem İmamoğlu sayesinde hatırladım...
Ekrem Bey, Oğuzhan Uğur’un Youtube üzerinden yayın yapan Babala TV’deki “Açık Mikrofon” programına katılmış...
Programın dün yayınlanan tanıtımında, genç bir seyirci Ekrem Bey’e “Sayın Erdoğan’ı nasıl bir lider olarak görüyorsunuz, çok merak ediyorum” diye soruyor; İmamoğlu “Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin son otuz yılına damga vurmuş önemli bir siyasetçidir. Fikirlerimiz büyük oranda terstir” diye başlıyor, bir hatırasını anlatıyor, “Daha ileri gideyim; ilk Belediye Başkanı olduğu dönemde, ilk aylarında lokantasında misafir etmiş bir esnafım. 23-24 yaşında. Yani benim lokantamda köfte yedi, parasını da almadım ondan” diyor.
Derken, cevabının asıl can alıcı tarafı geliyor: Ekrem Bey, Tayyip Erdoğan’a köfte ikram ettiğini hatırlattıktan sonra söylememesi gereken başka bir söz sarfediyor:
- “Hayat boyu o borcu ödeyemeyecek”, diyor!
Yani, İmamoğlu önce Tayyip Erdoğan’ı lokantasında “misafir ettiğini” söylüyor ama ardından borçlu çıkarıp “o borcu”, yani ikram ettiği köfteyi başına kakıyor ve “Borcunu hayat boyu ödeyemeyecek!” buyuruyor.
İmamoğlu’nun bu köfte bahsinde daha başka şeyler söyleyip söylemediğini programın tamamı yayınlandığında göreceğiz ama şimdilik “Haram olsun, boğazında kalsın, zehir zıkkım olsun” demediğine şükretmek gerekiyor!
Ben, misafire yapılan ikramın bir bedeli olduğunu ve Ömer Seyfettin’in Diyet’indeki gibi kafaya kakılıp fatura edilebileceğini bu yaşımdan sonra Ekrem Bey’den öğrendim!
Tayyip Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanlığı’na 1994 Mart’ında gelmişti. Ekrem İmamoğlu, malûm köfteyi Tayyip Bey’e onun başkanlığının ilk aylarında ikram ettiğini söylediğine bakılırsa, bu lûtufta 1994’ün yaz yahut nihayet sonbahar aylarında bulunmuş olmalı, yani bundan nerede ise tam 30 sene önce!
En ağır suçlardan biri olan cinayet bile üzerinden 25 sene geçince kanunlarımıza göre zamanaşımına uğradığı halde bundan 30 sene önce ikram edilen köftenin bedelinden bahsedilmesinin, Türkçe’de tek bir karşılığı vardır:
“Çiğlik”!..