Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Zeynep Bilgehan’ın Hürriyet’te önceki gün gayet ilginç bir haberi vardı:

        İmparatorluk senelerinde Türkiye’ye getirilen Afrikalılar’ın, yaygın ifadesi ile “kölelerin” torunları soylarını araştırıyor; devletin Ermeni ve Kürt konusunda olduğu gibi bu mesele ile de yüzleşmesini ve kendilerinden özür dilenmesini istiyorlarmış... Kişinin soyunu araştırması, neslinden geldiği kişilerin kim olduklarını ortaya çıkartıp nesiller öncesine ulaşmaya çalışması en tabiî insanlık haklarındandır ve aklı başında hiç kimse bu hakkın kullanılmasına itiraz edemez.

        Ama “Bizi köleleştirdiler, getirip kullandılar, sonra sokağa attılar, perişan ettiler, yüzleşsinler, özür dilesinler, arşivler açılsın da açılsın!” gibisinden slogan kolaylıklarına sapmak yerine aile geçmişlerini bulabilmek için çalışıp, araştırıp uğraşmaları şartıyla...

        “Çalışıp, araştırıp, uğraşmaları lâzım” ifadesini lâf olsun diye söylemiyorum, zira Zeynep Bilgehan’a konuşanlar hiç araştırmamışlar, sadece konuşmak için konuşmuşlar!

        “Osmanlı’da kölelik” şimdiye kadar dikkate alınmamış bir konu değil, üzerinde dünya kadar çalışmanın yapıldığı bir bahistir ve ortada arşive dayanılarak ortaya konmuş dünya kadar yayın vardır!

        DÜNYA KADAR ÇALIŞMA VAR!

        Başta rahmetli Prof. Halil Sahillioğlu’nun çalışmaları olmak üzere düzinelerle makaleyi bir tarafa bırakarak bu alandaki iki önemli çalışmayı hatırlatayım:

        İsrailli tarih profesörü ve diplomat Ehud Toledano’nun üç ciltlik “Enslavement and Slave Trade in the Ottoman Empire During the Eighteenth and Nineteenth Centuries” yani “Osmanlı İmparatorluğu’nda Onsekizinci ve Ondokuzuncu Asırlarda Köleleştirme ve Köle Ticareti” kitabı ile Hakan Erdem’in önce İngilizcesi, sonra da Türkçesi yayınlanan “Osmanlı’da Köleliğin Sonu” başlıklı doktora tezi...

        Tekrar söyleyeyim: Bütün bu makaleler ve kitaplar şimdi “Açılsın” denen ama senelerden buyana zaten açık olan arşivlere dayanılarak yapılmışlardır...

        Kaldı ki sözkonusu eserler öyle dikkat çekmemiş, bir kenarda kalmış çalışmalar da değildir ve özellikle Ehud Toledano’nun kitapları epey tartışılmıştır. İsrail’in bir ara Türkiye’ye büyükelçi olarak göndermek istediği Toledano’yu Ankara gerçi daha önce Ermeni meselesi konusundaki tutumu sebebiyle kabul etmemiştir ama eserine getirilen akademik eleştiriler bu görüşlerinden değil, kölelik müessesesinin ekonomik sistem üzerindeki etkilerini abartmasından kaynaklanmıştır.

        Ben, ev halkı ile birarada yaşayan ve isimleri mutlaka “dadı”, “bacı”, “kalfa”, “ağa” yahut “efendi” sözleri ile beraber kullanılan o insanlardan hayatta kalanları görebilmiş son neslin mensubuyum ama “dadılar”a, “kalfalar”a veya “efendiler”e öyle iddia ediliği gibi fena muameleleri ne gördüm, ne işittim. Hepsi ailenin mensubu idiler! Yaşlılıklarında sokağa atılmaları, sefalete düşmeleri yahut başka işler yapmaya zorlanmaları gibi istisnalar mutlaka olmuştu ama onlar ile aile mensupları arasında hiçbir fark gözetilmemesi gelenektendi. Hele, insanları Avrupa’da olduğu gibi öyle milletine, dinine, inancına yahut Amerika’da asırlarca yapıldığı şekilde rengine göre ayırmak İstanbul’da zaten mevzubahis değildi!

        İSLÂMİYET, KÖLELİK VE BİLGİ

        Meselenin bir başka önemli tarafı: İslamiyet’te kölelik var mıydı?

        Vardı! Bunun mevcudiyetini hem Kur’an, hem de geçmişin ve zamanımızın din ve İslâm hukuku âlimleri açıkça söylüyor, “İslâmiyet kölelerin âzat edilmelerini teşvik etmiştir ama kölelik dinde vardır” diyorlar...

        Bu hakikati bilmeden yahut görmezden gelerek “İslâmiyet köleliğe izin vermez” demek ne kadar yanlış ise, Ege bölgesindeki Sudanlılar’dan bahsederken bu kişilerin Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa’nın Göçek civarındaki büyük çiftiklerinde ve inşa etmek istediği demiryolunda çalışanlar ile aileleri olduğundan habersiz şekilde “Afrikalılar’dan bazılarının âzad sonrasında Ege civarına bırakıldıklarını” iddia etmek de aynı şekilde yanlıştır ve araştırmadan konuşmanın neticesidir.

        Dolayısı ile “Devlet bizimle de yüzleşip özür dilesin” demeden önce geçmişte özür gerektirecek nelerin yaşandığını belgeleri ile ortaya koymak şarttır. Bu işin yeri de “Açılsın” denen, ama zaten açık olan ve kölelik konusundaki çalışmalara senelerden buyana kaynaklık eden arşivlerdir...

        Tekrar söyleyeyim: Arşiv açıktır; okuma-yazması olanlar, yani eski Türkçe’yi bilenler gidip çalışabilirler!

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar