Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Kösem” dizisi başladı...

        Kösem de Muhteşem Yüzyıl’da olduğu gibi artık aylarca, hattâ bir-iki sene boyunca hayatımızın ayrılmaz parçası hâline gelecek; Dördüncü Murad’la, Sultan İbrahim’le, şehzadelerin öldürülmesiyle ve geçmişin entrikalarıyla, vesairesiyle birarada yaşayacağız.

        Masraftan kaçınmadan, uzmanlara danışılarak ve ciddî şekilde emek harcanarak çekilmiş tarihi dizileri her zaman desteklerim, zira bu diziler okuyup araştırmaktan pek hoşlanmayan milletimize geçmişimiz ile alâkalı birşeyler öğretir ve hadiselerin ayrıntılı şekilde olmasa bile kavram hâlinde zihinlerde yer bulmasını sağlarlar...

        Muhteşem Yüzyıl’ı hatırlayın: Türkiye’de sadece tarihçilerin ve birkaç ciddî meraklının mâlûmu olan Şehzade Mustafa, İbrahim Paşa gibi kişiler ile daha dünya kadar hadise bu dizi sayesinde öğrenilmişti. O rüzgârın getirdiği merak çok büyük ihtimalle Kösem ile de devam edecek ve 17. asır tarihimiz ile alâkalı yine sadece uzmanların bildiği birçok olaydan milyonlarca seyirci haberdar olabilecek...

        Bu yazıyı yazdığım sırada Kösem’in ilk bölümünün yayınlanmasına daha birkaç saat vardı ama dizinin tanıtımları internette hemen her haber sitesinde karşıma çıkınca tamamını seyrettim...

        YÜZDE ELLİ HATÂ, FAZLADIR

        Konunun ele alınış şekli, çekim tekniği yahut rol alanların oyunculuk yetenekleri konusunda birşey söylemem mümkün değil, zira birkaç dakikalık tanıtımlara bakıp da fikir yürütmek pek doğru olmaz...

        Ama, sözünü ettiğim birkaç dakikalık tanıtımın apaçık gösterdiği bir başka husus var: Türkçe’nin Kösem’de dünya kadar yanlışla dolu şekilde kullanıldığı, daha doğrusu berbad edildiği!

        Kısa ama önemli birkaç örnek vereyim:

        6 numaralı fragmanda, saray mensuplarından biri tahta çıkmak üzere olan Sultan Ahmed’in kulağına “...Yedi iklîmin sultânı, üç kıt’anın pâdişâhı” ifadeleri ile başlayan bazı sözler söylüyor...

        Facia, işte burada: Bu altı kelimenin üçünün, yani yarısının telâffuzu yanlış!

        Bugün artık “iklîm” diye telâffuz edilen kelimenin doğrusu “ıklîm”dir; yani ilk harf “ı”dır, “k” harfi “kedi” sözündeki gibi ince değil, “kapı”da olduğu gibi kalın söylenir ve “l”den sonra gelen son “i” de mutlaka uzun, yani “î” diye telâffuz edilir...

        Haydi, “ıklîm”i senelerden buyana bozuk şekilde, yani “iklîm” diye kullanıyoruz, bunu bir yana bırakalım ama oyuncu ikinci “i”yi de kısa kesip “iklim” deyiveriyor!

        “Kıt’a” kelimesi, “t”den sonra çok kısa bir duruşun ardından kısa “a” ile telâffuz edilir. Ama bildiğimiz “kıt’a”, Kösem’de sondaki “a” lâstik gibi uzatılıp çekilerek “kıtaaaaaa” oluyor!

        ‘PÂDİŞÂH’ BİLE BOZUK!

        Ve, asıl felâket: Dizi boyunca belki yüzlerce, hattâ binlerce defa geçecek olan “pâdişâh” sözü de bozuk söyleniyor... Her iki “a”sı da uzun okunması gereken kelimenin, sonuna ek geldiği takdirde ikinci “a”daki uzun telâffuzun mutlaka vurgulanması gerektiği halde dizideki adamcağız birinci “a”yı doğru ama ikincisini kısaltarak söylüyor... Tanıtımlardan görebildiğim kadarı ile, dünya kadar masraf edilen Kösem’in repliklerinde önemli telâffuz hataları vardır ve seyirci aylar boyunca maalesef burundan konuşulan, âhenksiz, ucuz ve bozuk bir sokak telâffuzunu dinlemeye mahkûm edilecektir!

        Yapımcılar çekimlerden önce keşki Türkçe’ye hakikaten hâkim bir hoca tutup oyuncuların doğru-dürüst konuşmasını sağlayabilselerdi...

        Zira, tarihî bir dizide böyle bozuk telâffuzların kulak tırmalaması hakikaten aaaayıııp ooooolüyür!

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar