Ali ve Zeynep'e ne oldu?
Türkiye, geçen ay yapılan Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda vatandaş yapılan atletlerle gelen madalyalar üzerinden bir ‘devşirme’ tartışmasına girdi. Kamuoyu ikiye bölündü. Bir kısmı, 80 milyonluk ülkede kendi öz kaynaklarımızdan sporcu yetiştiremeyip ithal yoluna gidilmesini eleştirdi, hatta bunu ‘ayıp’ buldu. Özellikle atletizme yakın bir kısım da bunun dünyada sıklıkla yapılan bir uygulama olduğundan dem vurarak, ülkemizde birçok spor branşında benzer işlerin olduğunu söyledi ve ‘dünya yapıyorsa, biz niye yapmayalım?’ argümanını savundu...
Burada yeniden o tartışmaya girmeyeceğim. Ancak asıl marifetin sporcu ithal etmek değil, onlara sahip çıkmak ve performansını yükseltecek yapıyı oluşturabilmek olduğunun Rio’da nasıl gün gibi ortaya çıktığına dikkat çekeceğim...
Ali Kaya, Kenya’dan geldiğinde çocuktu ama müthiş bir yetenekti, cevherdi. Afrikalı olmanın avantajıyla derecelerini geliştirdi ve çok değil henüz iki yıl önce efsane Mo Farah’ın 5 bin ve 10 bin metrelerde en ciddi rakibi olarak görülmeye başlandı. 2014 Zürih’te henüz 19 yaşındayken, 10 bin metrede bronz alarak tarihte madalya kazanan en genç atlet oldu. Geçen yıl Avrupa Salon Şampiyonası’nda 3 binde altın aldı. Peki sonra ne oldu? Bu yıl Amsterdam’da Polat Arıkan’ın ardında 10 binde kazandığı gümüş kimseyi yanıltmasın. Düşüş başlamıştı. Ve Rio... Madalya beklenen Ali, 10 binde yarışı terk etti, dün 5 bin metrede 39. olabildi. Ters giden şey ne? Sorgulamaya böyle bir yeteneğin en yakınındaki isimlerden başlamak gerek. Antrenörü Carol Santa ile ilgili kulağımıza gelenler hiç hoş değil. Delikanlılık çağında ‘sahip çıkılması’ ve dikkatinin atletizm dışına kaymasının engellenmesi gerekirken, belli ki tam tersi yapılmış; sonuç ortada....
Peki ya yüzmede Viktoria Zeynep Güneş? Ukrayna’dan kaçıp geldiğinde dünyanın en iyi genç yüzücüsü olarak gösteriliyordu. Sonra Türkiye adına Dünya Gençler’de tarihi altın madalyalar kazandı. Rio’da 200 metre kurbağalamada madalya beklenirken, final bile yüzemedi. Neden? Ailesinin kaprisiyle antrenör değiştirdi, bir çuval incir berbat edildi, tüm çabaya rağmen kriz iyi yönetilemedi.
Üçte birine yakını ‘devşirme’ sporculardan oluşan Olimpiyat Milli Takımımız’dan örnekleri çoğaltmak mümkün fakat en çarpıcı iki örnek Ali ve Zeynep...
Türk sporunda ‘devşirme’ dönemi belli zorunluluklarla geldi. Doping skandalları özellikle atletizmde tüm yıldızlarımızı bir anda sildi. Bazı olimpik branşlarda kısa vadede oyunlara katılma arzusu -veya baskısı-, ithal sporculara yönelmeyi doğurdu. Ancak artık temel branşlarda altyapı yatırımları ve sistem değişikliğiyle bu devrin de bitmesi gerekiyor. Sıradan dereceler için sporcu devşirmeye ihtiyacımız yok. Varsın bir olimpiyatı da gelecek nesilleri kurtarmak adına boş geçelim.
İlla devşireceksek iyi antrenör ve iş bilen spor yöneticisi devşirelim!
Avrupa’da Afrika kökenlilerle alınan madalyalar, Rio’da bir şey ifade etmiyor ne yazık ki.