Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Keşfet Resmi İlanlar

Türkiye’de spor branşlarının özerk hale getirilmesiyle birlikte özellikle de arkasına holding, belediye, vakıf alamayan, güçlü sponsor bulamayan amatör spor kulüplerinin durumları her geçen gün vahim hale geliyor.

Elbette tüm spor branşlarında durum aynı. Ancak konumuz basketbol olduğundan biz potadan söz edelim...

TBF ülkenin en güçlü, kurumsal, maddi olarak kale gibi sağlam bir federasyonu. Başkanı da neredeyse ömrünün büyük bölümünü başkanlık koltuğunda geçirmiş, şimdi de ek olarak Avrupa koltuğunda da oturuyor...

Böylesine bir federasyonun, küçük hesaplar peşinde koşmasına veya koşturmasına hiç anlam veremiyorum.

Size son bir örnek vereyim.

Türkiye Basketbol 2. Ligi’nde maçlarını İzmir’de, Halkapınar Spor Salonu’nda oynayan Socarspor’a geçenlerde bir ceza geldi. Cezanın gerekçesi, maçlarını oynadığı ve devlete (Spor Genel Müdürlüğü) ait olan salondaki potalarının çarpma levhası etrafında bulunan kırmızı led ışıkların 24 saniye bitiminde yanmaması...

Socarspor buna itiraz ediyor ve dilekçesine de: “Salon bizim dışımızda devlete ait. Biz kulüp olarak gerekli uyarı ve ikazları salon müdürlüğüne yaptık. Kendileri de bize bu konuda elimizde malzeme olmadığından alımı için de üst kurumlara yazdıklarını ve bunun cevabını beklediklerini söyledi. Elimizden geleni yaptık ancak başka yapabileceğimiz şey yok” diye yazdığını tahmin ediyorum. Çünkü aynı durum, bu salonu paylaşan 3. Lig ekibi Bostanlıspor ve Bölgesel Lig’deki Pınar Karşıyaka Gelişim’in de başına gelebilir. Belki de gelmiştir... İnanıyorum ki, onların savunması da aynı olacak.

Şimdi soruyorum. Suç kimde?

TBF’ye disiplin kurulu kararıyla 1000 TL ceza ödeyen Socarspor’da mı?

Işıkları düzeltmesi geciken (devlet İhale yasasına göre) Salon sahibi Gençlik Hizmetleri ve Spor İzmir İl Müdürlüğü’nde (veya Spor Genel Müdürlüğü) mi?

Hemen hemen her şehirde çifte standart yapan ve her gördüğünü yazan veya yazmayan teknik komiserde mi?

En önemlisi de 1000 TL’ye ihtiyacı olmayan TBF’de mi?

Günah!..

Pınar Karşıyaka’da coach Ufuk Sarıca’nın “Bir oyuncu alabiliriz?” açıklamasının ardından TBF’den gelen “Pınar Karşıyaka’ya FIBA’dan transfer yasağı” haberi üzerine “Ufuk hoca, keşke konuşmasaydın da, gizli bir arayış içinde olsaydın” sözü aklıma gelmedi değil...

Elbette TBF ve FIBA’nın olayda suçu yok. Tek suçlu, ödemeyi yapmayan veya aksatan o günkü yönetim kurulları.

“Günlük yaşama” veya “Günü kurtarma politikası”nın sonucunda, o an yönetimde olanların günahı nedir acaba? Bunu çekmek mi?

Spor yöneticiliğinde bunun böyle olmaması gerekiyor. Spor Kulüpleri halen Dernekler Yasası’yla yönetiliyor. Tüzüklere “Borcu yapan yöneticiler sorumludur ve öder” maddesinin kesinlikle girmesi ve hiçbir yönetim tarafından da değiştirilmemesi, gelecekte yöneticilik yapanları kurtaracağı gibi, kulüplerin de can suyu olacaktır...

Borç nereden, nasıl geldi veya kaldı? Bunu biliyoruz ama genelleme yapmak istiyorum. Borçlanma o yönetimlerin sorumluluğunda olmalı ve o dönemlerde ödenmeli.

Kulüplerimizin borçtan kurtulması ancak böyle gerçekleşebilir. Her gelen yönetici de, “Benden sonraki düşünsün...” demez!...

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar