Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Irkçılığa maruz kalan, ekonomik refahtan hak ettiği payı adil bir şekilde alamayan Afro-Amerikanlar, Hispanik kökenliler ve artık anne babaları ile hayata aynı pencereden bakmayan Y kuşağının temsilcileri haftalardır ellerinde benzer pankartlarla sokaktalar. Hem de hemen her kıtada.

Fitili ateşleyen ABD’deki polis şiddeti, en büyük eleştiriyi hak eden de o. Fakat meselenin derinine inince görüyorsunuz ki hali hazırda ülkede polis kavramının ortaya çıkış sebebinde bile ayrımcı yaklaşımlara çanak tutmak var…

Özetle anlatmaya çalışayım.

Sanayi devriminden bu yana, sermaye sahipleri ucuz iş gücü peşinde koşmaya başlıyor. Neredeyse karın tokluğuna çalıştırdıkları işçilerle sektörlerinde küresel imparator haline geliyorlar. Hal böyleyken kapitalizmin ana vatanında köleliğin insan hakları boyutunun tartışılması bir hayli gecikiyor. Köleliğin kalkmasını isteyen eyaletlerle destekleyenler arasında yıllarca iç savaşa varan çatışmalar yaşanıyor.

ABD’de polis teşkilatının doğuşuna en büyük vesile olan mevzu da köleliğin kalktığı eyaletlerde, kulağa korkunç geliyor ama; had bildirme ihtiyacı.

Yani “Seni köle olarak tanımlamıyoruz diye çok sevinme, hâlâ yapabileceklerin sınırlı ve bil ki çizgiyi aştığın ilk anda kolluk kuvvetleri senin kulağını çekecek.”

ABD’de polis teşkilatı bizdeki gibi İçişleri Bakanlığı’na değil, belediyelere bağlı. Zaten bizim anladığımız gibi kuvvetli bir içişleri bakanlıkları da yok. İçişleri Bakanlığı asayiş ve huzuru sağlamaktan daha çok park bahçe işlerine bakıyor. Polis teşkilatlarının yapıları ise eyaletlerin karakteristik özelliklerine göre farklılık gösteriyor.

Ve çok güçlü bir sendikaya sahipler. Bütçeleri 1.8 milyar dolar.

Aralarında çok güçlü bir dayanışma var. Buffalo Belediyesi’nin önündeki eylemlerde polisin, yanına yaklaşan 75 yaşındaki adamı itme anını hatırlayanlarınız olacaktır. Düştüğü için kafatası çatlamıştı. Görüntüler yayılınca belediye 2 polisi görevden aldı. Peşi sıra diğer 57 polis de “Arkadaşlarımız sadece görevini yerine getirmişti” diyerek istifa ettiler. Polis ABD’yi koruyor diyorlar. Peki ABD halkını polisten kim koruyacak?

Polis şiddetine bağlı çok büyük bir kışkırtma olmadığı sürece önümüzdeki birkaç gün içinde protestoların yoğunluğu düşecektir diye değerlendiriliyor.

Fakat yarattığı etkinin ABD’de yaklaşmakta olan seçim sonuçlarını etkilemesi mümkün.

Trump ise başından beri eylemleri itibarsızlaştırma peşinde. Ortada hiçbir kanıt delil yokken sol örgütleri suçladı, örgüt bile olmayan ANTİFA’yı hedef gösterdi. Hatta bir ara; Soros tarafından desteklenen lokal hareketler olduğunu dahi iddia etti.

Demokrat valileri protestoculara karşı zayıf kalmakla suçlayıp ve ulusal muhafızları devreye soktu.

Öyle ki ABD’deki süreç de “dış mihraklar”a bağlanacak düzeye geldi.

Başkan Trump, günün sonunda seçim kampanyası boyunca dilinden düşürmediği duvarı Meksika sınırına değil, güvenlik amaçlı Beyaz Saray’ın etrafına örmek zorunda kaldı.

Aslında bu tür kitlesel eylemler, akıllı hamleler yaptığı takdirde seçime hazırlanan bir liderin elini güçlendirebilir. Sokağı sakinleştirip, eylemleri bastırdığınızda güçlü lider imajınız katbekat artar.

Trump’ın stratejisindeki baş aktör ise yine ekonomi.

Fakat bu kez tıpkı adalet bakanı William Bar’ın da vurguladığı gibi, ülkede hâlâ sistematik bir ırkçılık gerçeğinin devam ettiğini sözlerine eklemesinde fayda var.

Zira sokak protestolarındaki halk da bir seçmen ve beyaz üstünlükçü, ırkçı şovenist politikalardan kurtulmak istiyor.

Tabii ırkçılığın genlere işlendiği bir ülkede işleri biraz zor.

Demokratların adayı Joe Biden, Trump’ın rakibi olarak bir nebze daha fazla diline ayrımcılık karşıtı sözleri dolamış durumda. ABD Başkanı'nın ırksal meselelerde ulusa olumlu örnek olmasının önemini söylüyor ve Trump’ın başkan olarak bunu yapmayacağına yemin ettiği halde 'ülkeyi böldüğünü' dile getiriyor.

Biden’a ise geçtiğimiz yıl kendi partisinde başkan adaylığı için yarıştığı süreçte dile getirdiği “Yoksul çocuklar en az beyaz çocuklar kadar parlak ve yeteneklidir’” sözü hatırlatılırsa ne cevap verir bilemiyorum.

Dedim ya; adamların genlerinde var…

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar