Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Libya’ya geldiğimiz günden beri buradaki süreçten genel itibarı ile bahsettik. Neler yaşandığını ve tarafların pozisyonlarını anlattık. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Libya’ya asker gönderilmesine ilişkin tezkere oylamasının ilk fırsatta yapılacağını söylediği açıklama, hem Hafter tarafının hem de Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) gündeminde. Her iki tarafın gözleri Türkiye’nin atacağı adımlara kilitli. Dün gece UMH kara, deniz ve hava gücünden oluşacak askeri yardımı resmen talep etti.

        Bundan sonrasına dair Türkiye’nin temkinli olması gereken bazı hususlar var. Libya’nın kültürü, Arap sokağındaki köşe başları ve geçmişteki bazı tecrübelerden yola çıkarak bu noktalara dikkat çekmek istiyorum.

        1. Türk askeri, Libya’da muharip güç olmamalı.

        Türkiye Libya’ya asker gönderecek. Bu anlaşıldı. Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin burada muharip güce de ihtiyacı var. Fakat muharip güç, Türk askeri olmamalı. Farklı bir yöntem geliştirilmeli.

        Peki neden Türk askeri savaşmamalı?

        Daha önceki yazılarımda da belirttiğim üzere Libya’da savaşan güçler birbiriyle akrabalık bağına sahip; kabileler üzerinden başlayan bir kavgada birbirine çok yakın iki asker karşı cephede savaşabiliyor. Bu bilgiyi tekrar ediyorum çünkü önemli bir detay.

        Nitekim 2011 yılında silahlı isyan başladığında 42 yıldır Libya’yı yöneten Kaddafi bile ilk olarak kabile liderleriyle bir araya gelip onları ve ailelerini ikna etmeye çalışmış ondan sonra operasyona başlamıştı. Çünkü Libya’da birini öldürdüğünüz zaman bütün ailesini ve kabilesini kendinize düşman edebilirsiniz. Kabilelerle savaş zor yönetilen bir süreç. Ortalık sakinleştiğinde bile kabileleri ve onların intikam hırsını yatıştırmak kolay olmayabilir. Ülkede muhatap alınacak bir devlet kurumundan da bahsedilemeyeceği için bu zamanla büyük bir probleme dönüşebilir.

        Türk askerinin Libya savaşında herhangi bir Libyalıyı öldürdüğü iddiası üzerinden yapılabilecek propaganda zaten yıllarca Arap milliyetçiliğinin tesirinde yetişmiş Libyalılar için Osmanlı üzerinden bilindik bazı negatif söylemleri tetikleyebilir.

        Hatta bu durum bölgenin dışına çıkıp, Körfez medyası üzerinden Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Suudi Arabistan desteğiyle Arap sokağında yeniden bir Türkiye karşıtlığı yaratmanın malzemesi edilir.

        Bahsettiğimiz medya zaten her halükarda bu tür haberler servis ederek, Arap sokağını Türkiye’ye karşı kışkırtacaktır. Onlar için Rus Wagner şirketinin öldürdüğü Libyalılar bir problem teşkil etmez. Suriye’de de tecrübe ettiğimiz gibi sadece Türkiye bir operasyona başladığında çığlıkları kulaklarınızı deler.

        Her halükarda ilkesel olarak, Türk askerinin muharip olmayacağının açıklanması ehemmiyet taşıyor.

        2. Türkiye, gelecekte oturulacak müzakere masasında Hafter tarafından birilerinin de olacağını unutmamalı.

        Türkiye, şu anda sadece Ulusal Mutabakat Hükümeti ile görüşüyor; süreci müzakere ediyor.

        Diğer tarafta ise meşru olmayan fakat geniş bir coğrafyayı kontrol eden, belirli askeri gücü de bulunan bir yapı var. Ayrıca Libyalılar içerisinde Hafter’e destek veren kayda değer bir kitleden de söz ediyoruz.

        Günün sonunda savaş bir gün belli bir kıvama geldiğinde taraflar, müzakere masasına oturacaklar ve mutabakat arayışına girecekler. O masaya oturduklarında, muhalif tarafla ilişkiyi tamamen kestiği ve çok sert açıklamalar yaptığı için “Türkiye risk altında olur mu?” sorusu önemli bir soru.

        3. Türkiye, Mısır ve Suriye örneklerini unutmadan Hafter kanalını istihbarat düzeyinde de olsa açık tutmalı.

        Mısır’da sadece Müslüman kardeşlerle görüşüp diğer gruplarla hiçbir ilişki kurmayarak, darbenin sonunda ülkede politik anlamda tutunduğu tüm zemini kaybeden Türkiye, Mısır’la ilişkilerini koparmak zorunda kaldı. Suriye’de sadece muhaliflerle hareket edip Esed rejimi ile ilişkisini kesen Türkiye, günün sonunda bir açmazın içine sürüklendi.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan Hafter konusunda da çok net. Netice olarak gayrı meşru bir yapıyla siyasi ilişki de kurulmayacaktır. Ancak Libya’da da Türkiye’nin Mısır ve Suriye’deki gibi bir riskle karşı karşıya kalmaması için üst düzeyde UMH’ye tam, kesintisiz ve güçlü askeri destek vermekle birlikte, muhalif kanatla bir kanalın alt düzeyde mutlaka açık tutulması gerektiğini düşünüyorum.

        4. Türkiye, diğer üçüncü tarafların söylemlerini ve hamlelerini iyi okumalı. Mutedil ve olağanüstü diplomatik bir diskur üretmeli.

        Fransa, İngiltere, Almanya, İtalya dahil olmak üzere sahadaki aktörlerin tamamı, hem UMH ile hem de bakan düzeyinde bile Hafter tarafıyla temas halinde. Sonuçta muhalif taraf da bir güç merkezi.

        Türkiye siyasi cephede Tunus, Cezayir ve Katar’ı Mısır, Suudi Arabistan ve BAE’ye karşı UMH kanadında denkleme dahil etmeye çalışıyor. Bu bağlamda Erdoğan’ın ani Tunus ziyareti oldukça önemliydi.

        Ancak Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’nden Tunus’un bir birlik içerisinde olduğu ifadesi paylaşılmışken, bugün cumhurbaşkanlığı makamından bazı yetkililer Tunus’un diyalog mercii olmayı tercih ettiğini, arabuluculuğu önemsediklerini ifade etti.

        Bir anlamda her iki tarafa eşit mesafede durduklarına yönelik mesaj vermeye çalıştılar. Yani UMH ile görüşen ve hatta destekleyen tüm taraflar aynı zamanda muhalif güçler ile de bir şekilde temasını sürdürüyor çünkü şu anda savaşsalar bile müzakere masasına oturacakları günün geleceğini akıllarında tutuyorlar. Muhtemelen gelecekte masaya oturacaklarını bildikleri tarafın bugün öfkesini kazanmanın ve sıfır ilişki düzeyinde bir temas içinde kalmanın yanlış olduğunu değerlendiriyorlar. Bu nedenle de daha dikkatli açıklamalar yapıyor, söylemlerine dikkat ediyorlar.

        Bu anlamda belki bir nebze daha dikkatli ve diplomatik bir dil kullanmak makul olabilir. 4 Nisan 2019 tarihine kadar Türkiye’nin aynı zamanda Hafter ile görüşüyor olması, UMH ile ilişkileri bozmayabilir, bir problem yaratmaz hatta olumlu karşılanabilirdi. 4 Nisan saldırısı ülkedeki tüm denklemleri değiştirdi. Hafter’in Ulusal Konferansa on gün kala o saldırıyı gerçekleştirmesi bütün dengeyi bozdu. UMH, şu anda Hafter’i savaş suçlusu olarak niteliyor.

        5. Türkiye, devlet tecrübesiyle kazan-kazan ilkesini doğru çalıştırmak için gerekli mekanizmayı tesis edebilecek zemini bulmalı.

        Türkiye son yıllarda bazı ekonomik sorunlar yaşıyor; bu ortada. Libya meselesi üzerinde bir kazan-kazan durumu olduğunu da düşünebiliriz. Türkiye’nin paraya, Libya’nın düzenli ordu, kamu otoritesi ve devlet tecrübesine ihtiyacı var.

        Türkiye’nin tecrübesi, Libya’nın da pek çok ülke tarafından hiçbir karşılığı olmaksızın yağmalanan petrolü var.

        İşte bu bir kazan-kazan durumu. Eğer Ulusal Mutabakat Hükümeti, Berlin Konferansına kadar Libya’da gücünü artırırsa; Türkiye’de bu konuda ortaya koyduğu iradeyi güçlü bir şekilde muhafaza eder ve taahhüt ettiği adımları gerçekleştirirse o zaman Türkiye’nin Libya’sı ve Libya’nın Türkiye’si diyebileceğimiz çok yakın ülke ilişkilerinden söz ediyor olacağız.

        Libya petrol zenginliğine sahip; herkesin sadece sömürmek için gözünü diktiği bir ülke.

        Kaddafi sonrası korkunç bir kaos ve dağınıklık içinde. Kimse de Libya’nın toparlanmasını istemiyor. Zira bu zayıflıkta bir ülkenin her şeyini kolaylıkla sömürebiliyorlar.

        Libya’nın kendisini, ordusunu, kamusunu, maliyesini, ekonomisini, petrolünü yönettiği bir formatı Türkiye dışında hiç kimse istemez.

        Az önce bahsettiğim, Türkiye’nin devlet tecrübesi konusu işte tam da bu noktada devreye girebilir. Eğer Türkiye, Libya’ya devlet tecrübesini ve yönetimsel yönlendirmelerini aktarabilirse, bütün Libya’yı ikna ederek bu sistemin kurulmasına yardımcı olabilirse, -ki bu gerçekten zor bir durum bunun da altını çizeyim çünkü önce sahada başarı sonra da masada ciddi bir müzakere gerektiren bir süreç- işte o zaman iki ülke için çok büyük bir kazanç ortaya çıkacaktır.

        6. Hafter’e takviye kuvvet göndermeye hazırlanan Sudan’la temaslar sıkı tutulmalı.

        Sudan’daki darbe sonrası, Türkiye’nin Sudan’daki pozisyonu da önem arz ediyor. İddialara göre Sudan’daki bazı askeri birlikler Hafter’in yanında savaşmak için Libya’ya gönderiliyor. Bu durum elbette Türkiye için riski artıracaktır. Türkiye’nin Sudan’la temaslarını artırması ve o dengeyi göz önünde bulundurması önemli.

        7. Libya’daki Türkiye karşıtlığının tırmanmaması için gerekli önlemler alınmalı.

        Bingazi’de ve doğu Libya’da Türkiye karşıtlığı çok ciddi şekilde arttı. Türkiye’ye karşı “Osmanlılar, Türkler, işgalciler” gibi ifadelerle güçlü bir karşıt algı oluşmuş durumda. Bunu önleyebilecek ne yapılabilir ise araştırılmalı, tespit edilmeli ve yapılmalı.

        *

        Bazı Notlar

        - Libyalılar bir süredir mesaiye gidip geliyormuş gibi savaşıyorlardı. Şu sıralar Rus Wagner şirketi dengesiyle savaş kızıştığı için durumun ciddiyetine uyum sağlamaya başlamışlar.

        - Rusya ile açılım konusu çok önemli. Türkiye, Libya konusunda Rusya ile doğrudan ya da dolaylı görüşmeler yapmak zorunda gibi. Rusya askeri olarak da Libya’da var ve çok güçlü. Aynı zamanda Hafter’le yakın ilişkilere sahip ve müzakere sürecinde bunu kullanacaktır.

        - Hafter birlikleri, Türkiye Libya’ya asker göndermeden yani tezkere süreci ve nakiller tamamlanmadan “Trablus’da çok daha ileriye gidebilir miyiz?” şeklinde bir telaşe içerisinde. Türkiye Libya’ya girmeden ellerini çabuk tutmaya çalışıyorlar. Bu anlamda Türkiye’deki iç siyaseti de yakından takip ettiklerini söylemek yanlış olmaz. Özellikle muhalefetin Libya hakkındaki eleştirilerine kendi medya organlarında geniş yer vererek, Libya politikasını Erdoğan’a bağlıyorlar.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar