Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye Suriye'nin geleceği ile ilgili pazarlıklarda en büyük aktörlerden biri oldu. Sahadaki varlığıyla Türkiye'nin taleplerinin daha fazla dikkate alınacağı bir sürece giriyoruz.

        Operasyon sürerken Türkiye, 1.5 yıl önce istediği Güvenli Bölge şartlarıyla ABD'yi masaya oturttu.

        Barış Pınarı Harekatı az maliyetli ve hızlı netice vermiş bir kazanıma dönüştü. PKK artık kuzey hattında istediği gibi hareket edemeyecek. Türkiye şimdilik bir başarı kaydetti diyebiliriz. Ama mesele asla kökünden çözülmüş değil.

        Sahada durum bir süre daha ziyadesiyle karışık olmaya devam edecek.

        PKK’ya verilen silahların toplanması konusu büyük bir muamma. Ortadoğu’da dağıtılan hangi silah bir daha toplanabilmiş bilmiyoruz.

        Kobani, Münbiç ve Kamışlı hattında güvenli bölge meselesi artık Rusya ve dolaylı biçimde rejimle görüşülecek. Rusya’nın bu bölgeleri Suriye rejiminden arındırması ihtimal dahilinde değil. Dolayısıyla bu durum muhalifleri mutlaka bir miktar rahatsız etmiş, hayal kırıklığı yaratmıştır.

        Türkiye güvenlik kaygılarında şimdi Rusya ile nasıl anlaşacak bu da çok önemli. İdlib konusu çözüme kavuşturulmuş değil. Rusya İdlib'e operasyon yapmaya kalkışırsa yeni bir gerginlik yaşanabilir.

        ABD, çekilme hamlesiyle Rusya'yı da kabullendi. PKK dışındaki herkes Suriye toprağı üzerinde umut yaratacak şekilde kazan kazan gerçekleştirdi.

        Rusya ve Suriye şimdilik en kazançlı çıkan ülkeler gibi görünüyor.

        En büyük kaybeden YPG-PKK terör örgütü. “Rojava devleti” hayali çökmüş oldu.

        PKK/YPG hala ABD için büyük bir koz. Gözlem noktaları duruyor. Güney'e çekerek bunu kullanmayı sürdürecek.

        Muhtemelen Rakka ve civarında PKK/YPG bundan sonraki süreçte ABD tarafından kollanıp korunmaya ve eğitilmeye devam edecek.

        YENİ BİR DÖNEM

        Türkiye, bu aşamadan itibaren ilk iş olarak Rusya'ya PKK'nın terör örgütü olduğunu gösteren kanıtları sunmalı ve bunu kabul ettirmeye çalışmalıdır.

        Zira artık bu sahada Suriye ve Rusya ile baş başa kaldık desek yeridir.

        9 Ekim öncesine kadar Fırat Nehri'ndeki doğusunda kalan Suriye'nin kuzeyiyle ilgili konuları sadece ABD ile görüşen bir Ankara vardı. Ancak Türkiye'nin bundan sonraki süreçte Rusya'nın görüşlerine daha fazla dikkat etmesi gerekecek.

        Bu açıdan da kritik önemde günler ve haftalar bizi bekliyor. 17 Ekim 2019 itibariyle gelişen yeni bir durumumuz var. Esed ordusunun Türkiye sınırına yakın bir noktaya ulaşması, Ankara'nın Moskova ile yeni bir anlaşma sağlaması gerekliliğini ortaya çıkarabilir.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile 22 Ekim'de, yani 120 saatlik sürenin dolduğu bir günde Soçi'de görüşecek olması, bu tarih vurgusunu yapmamız gereken görüşmenin önemini şimdiden artırmış durumda.

        Türkiye bundan sonraki süreçte Rusya ve ABD arasında çok daha dengeli ve hatta bıçak sırtı denebilecek denli kırılganlığı büyük zorlu bir politika izlemek durumunda kalacak. Çok oyunculu bölge tarihinin en zor satranç hamleleri bizi bekliyor.

        KAFAMIZDAKİ SORULAR

        Süleyman Şah türbesi konuşuldu mu?

        Suriyeliler nereye, nasıl ve ne zaman dönecek? Onların güvenliğini orta ve uzun vadede kim sağlayacak?

        Bizim buradaki en büyük sorunlarımızdan biri de F-35’ler. ABD yaptırımları kaldıracağım derken, buna savaş uçakları da dahil mi mesela?

        Halkbank davası ne olacak? Belirsiz.

        ABD yönetimi içerisinde Türkiye'ye yaptırımlar konusunda tam bir mutabakat yok. Kongre ve Pentagon bir yana, Trump bir yana. Verilen sözler yerine getirilmezse?

        DÜNÜN ÖZETİ…

        Şöyle bir dün bugün özeti yaparak ilerlemek istiyorum;

        Mart 2011'den bu yana süren iç savaşta, yüz binlerce insan hayatını kaybetti. 5.5 milyondan fazla sivil hayatta kalabilmek için başka ülkelere sığındı.

        Yüz binlerce kişinin hayatını kaybettiği, milyonlarca kişinin mülteci konumuna düştüğü ve yerinden edildiği iç savaşta 8.5 yıl geride kaldı.

        Orta Doğu'da "Arap Baharı" olarak adlandırılan olayların sürdüğü 15 Mart 2011'de Dera ilinde bir grup öğrencinin okul duvarına, Beşşar Esed'e hitaben, "Ey doktor (Beşşar Esed) şimdi sıra sende" yazmasıyla, Suriye'deki halk ayaklanmasının fitili ateşlenmişti.

        Yarım asırdır tek parti ile yönetilen, işsizlik, yolsuzluk ve baskıdan şikâyetçi siviller, gösterileri ülke geneline taşımış, ordu gösterileri şiddetle bastırmaya başlayarak, gidişatın iç savaşa evirilmesine yol açmıştı.

        Birleşmiş Milletler (BM) yetkililerinin, kimyasal silah kullanma, halkı açlığa sürükleme, tehcir etme, ablukaya alma, keyfi tutuklama ve işkence etme gibi savaş suçlarının işlendiğine dikkati çektiği iç savaşta 5 milyon 684 bin sivil zorla yerinden edildi. BM Mülteciler Yüksek Komiserliğine göre, bu kişilerin 3 milyon 644 binine Türkiye tek başına ev sahipliği yapıyor.

        Suriyelilerin 946 bini Lübnan'da, 670 bini Ürdün'de, 253 bini Irak'ta, 133 bini Mısır'da barınıyor.

        6 milyon 600 bin sivil ise, ülke içinde yerinden edildi. Suriye'de 2 milyon 980 bin sivil ulaşılması zor bölgelerde ya da kuşatma altında yaşıyor.

        Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR), 11 Mart tarihli raporunda, Esed rejiminin Mart 2011- Mart 2019'da alıkoyduğu kişilerden en az 127 bin 916'sını halen cezaevlerinde tuttuğunu açıkladı. Rapora göre, en az 13 bin 983 kişi rejimin işkencesi nedeniyle öldü.

        En az 216 kez kimyasal silah kullanan rejiminin kuşatmasında açlık ve ilaç yetersizliği sonucu 398'i çocuk, 187'si kadın en az 921 sivil yaşamını yitirdi.

        Terör örgütü YPG/PKK ise en az 2 bin 705 kişiyi halen alıkoyarken, DEAŞ'ın alıkoyduğu en az 8 bin 143 kişinin akıbeti bilinmiyor.

        Ve bugün Esed rejimi, müttefikleri Rusya ve İran'ın yardımıyla ülkenin yaklaşık yüzde 60'ında hâkimiyeti sağlamış durumda.

        Askeri muhalifler ve rejim karşıtı silahlı grupların kontrol ettiği alan, ülke topraklarının yaklaşık yüzde 10’una geriledi.

        ABD destekli terör örgütü YPG/PKK Suriye topraklarının yüzde 28'inde işgalini sürdürürken, DEAŞ'ın kontrol alanı yüzde 2'ye düştü.

        Milyonlarca Suriyeliye kucak açan Türkiye, iç savaşın başından bu yana güney komşusunun toprak bütünlüğünü destekledi.

        Bu nedenle Ankara, Suriye'nin kuzeyinde, ülkeyi bölecek ve istikrarsızlaştıracak bir terör kuşağı oluşumuna karşı çıktı.

        Buna engel olmak için 2016'da Fırat Kalkanı ve 2018'de Zeytin Dalı Harekâtı’nı düzenleyen Türkiye, Suriye'nin kuzeyinde terör örgütü DEAŞ'ın varlığına son verirken, PKK/YPG'nin terör koridoru kurmasını engelledi.

        Türkiye, Suriye'nin toprak bütünlüğünü garanti altına almak için uluslararası girişimlere de öncülük etti.

        Ocak 2017'den bu yana devam eden Astana süreci çerçevesinde Rusya ve İran ile yapılan toplantıların en büyük ortak vurgusu, Suriye'nin egemenliği ve toprak bütünlüğü oldu.

        Vekâlet savaşlarının büyük bir arenası haline gelen Suriye’de 2014’ten itibaren ABD’nin burnunu soktuğu ve giderek artan müdahalesiyle Fırat’ın doğusunda Türkiye’nin bekasına tehdit oluşturan PKK/YPG terör bölgesi inşa edildi.

        Ankara yıllarca bu bölgenin Türkiye’nin toprak bütünlüğünü ve tüm güvenlik dinamiklerini tehdit ettiğini haykırdı.

        ABD oyalama taktikleriyle PKK/YPG’yi on binlerce tır dolusu ağır silahlarla donatıp on binlerce teröristi de eğiterek Türkiye’nin sabrını taşırdı.

        Bir yılı aşkın süre gecikmeli de olsa 450 kilometre uzunluğunda 32 kilometre derinliğinde “güvenli bölge” oluşturma hedefli terör ordusuna operasyon hayata geçirildi.

        9 Ekim öğleden sonra 16’da Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Suriye'de silahlı muhaliflerin çatı örgütü Milli Ordu ile birlikte ABD’nin kurduğu ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adıyla kamufle edilmeye çalışılan terör örgütü PKK/YPG’ye karşı “Barış Pınarı” adı verilen harekât başlatıldı.

        Ve tüm uluslararası baskılara rağmen başarıyla icra edilen hava destekli harekâtta bir hafta içinde PKK/YPG’nin, diğer bir ifadeyle Suriye’nin kuzeyinde ileride otonom bir garnizon devlet ya da otonom Kürt devletçiği oluşumunun önü kesildi.

        Türkiye, sahadaki iki aktörü etkisizleştirerek denklemin tali unsurlarına dönüştürdü.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar