Matematiğin çözemediği şeyler
Ziya Demirel’in yönettiği ilk uzun filmi ‘Ela ile Hilmi ve Ali’, 2022 yılında İstanbul ve Adana’daki festivallerin ulusal yarışma bölümlerinde önemli ödüller kazandı. Adana’da en iyi film, yönetmen, senaryo, kadın oyuncu, sanat yönetimi, kurgu ve umut veren erkek oyuncu ödüllerini alırken; İstanbul’da en iyi senaryo, kadın oyuncu ve FIPRESCI ödüllerine layık görüldü.
Senaryosunu Ziya Demirel ve Nazlı Elif Durlu’nun yazdığı film, özel matematik dersi sırasında evde açılıyor. Ders dinlerken erik yiyen Ela adlı genç kızı (Ece Yüksel) seyreden orta yaşlı Hilmi’nin (Serkan Keskin) bakışlarında belli belirsiz bir cinsel arzu hissediyor; rahatsız oluyoruz. Daha sonra ikisini meyhanede karşılıklı rakı içerken gördüğümüzde, Ela’nın 18 yaşın üzerinde olduğunu keşfediyoruz. Asıl sürprizi ise evli olduklarını öğrendiğimizde yaşıyoruz. Meyhanede Hilmi’nin eski öğrencilerinden biri (Ozan Çelik) masaya davetsizce gelip oturuyor ve ilk sahnede kafamıza takılan şüpheyi doğrulayan imalarda bulunuyor: Hilmi’nin kız öğrencilerine farklı davrandığını, daha sert yaklaşım takındığı erkek öğrencilerinin de bunu hiç unutmadığını anlıyoruz.
Film boyunca Ela ile Hilmi’nin geçmiş öykülerine dair sınırlı bilgiler ediniyoruz. Ama önemli bilgiler bunlar… Mesela Hilmi’nin üniversite seçme ve yerleştirme sınavında ODTÜ’deki mühendislik bölümlerinden birine girdiğini gösteren belge.… Böylelikle mühendislik yerine öğretmenliği tercih ettiği anlaşılıyor. Belli ki sınavdaki başarısıyla gurur duyan, mesleki kariyerini o başarının üzerine şekillendiren biri. Hatta o başarının verdiği doyum hissinde takılı kaldığı dahi söylenebilir. Eşi Ela da üniversite sınavına hazırladığı öğrenciler arasında… Öte yandan, matematikteki başarısının Ela üzerinde artık fazla bir etkisi kalmadığının farkında. Belki de bu yüzden Ela’yı bilgisayardaki sanal uçak pilotluğu oyununa çekmek için çaba gösteriyor. Ama bu oyunda da öğretmen konumunda… Bir türlü aynı seviyede olamıyorlar. Belki de eşitlik hiç istemediği bir şey Hilmi’nin… Her koşulda öğretmen ve öğreten kişi olmaktan memnun. Ama hikâyenin ikinci bölümü, bu konumun bazen çok sıkıcı hale gelebileceğini fark etmesiyle şekilleniyor.
Bir gün iş dönüşü, Ela’nın, apartman görevlisinin 15 yaşındaki oğlu Ali (Denizhan Akbaba) ile birlikte kendisiyle dalga geçtiğine tanık oluyor. Ne var ki, kendisinden beklediğimiz öğretmen davranışını göstermiyor ve böylelikle film, bir anda farklı safhaya geçiyor.
‘Arkasından dalga geçilen öğretmen konumu’na sürüklenmekten çok rahatsız olduğunu anladığımız Hilmi, kendisiyle ilgili ezberlerini bozarak şaşırtmaya çalışıyor iki öğrencisini. Mesela Ali’ye daha yakın ve sevecen davranıyor. Onları hediyeler ve sürprizlerle şaşırtıyor. Öte yandan, Ela ile Ali arasında oluşan ve kopya çekmeye kadar giden ‘öğretmene karşı öğrenci ittifakı’nı kırmak için özel çaba gösteriyor. Ayrıca ikisinin arasındaki yakınlığı kıskandığını belli etmek istemiyor. Belli ki kıskançlığı, egosuna yediremiyor. Tüm bu süreçte onlara farklı oyunlar kurduğunu söylemek mümkün.
‘Oyun fikri’nin tüm film boyunca iyi geliştirildiğini düşünüyorum. Hilmi boş vakitlerini pilotluk ve balık avı gibi bilgisayar oyunlarıyla dolduruyor. Ela ve Ali, eğlenmek için içlerinden gelen doğaçlama ‘çocuk oyunları’ oynarken Hilmi onların bir adım önüne geçmeye çalışan, zekâya dayalı strateji oyunları kuruyor. Ama ne yaparsa yapsın asla Ela ve Ali kadar şaşırtıcı olmuyor. Çünkü onun gizli hedefleri ve stratejilerinin yanında Ela ile Ali’nin her yaptığı daha sahici, samimi ve gerçek duruyor.
Ela’nın geçmişiyle ilgili elimizdeki tek önemli veri, yaşadığı ağır deprem travması… 2000’li yılların başlarını işaret eden bilgisayarlar ve cep telefonları, Ela’nın 1999 Marmara Depremi’nin felaketzedelerinden biri olduğunu düşündürüyor bize. Evde yalnızken gördüğü karıncaları, travmayı yansıtan öznel hayaletler olarak görmek mümkün. Ali’yi eve çağırmak için sürekli sigortayı attırması, yalnız kalmak istememesinin göstergesi…
Hilmi ve Ela’nın ilişkilerinin geçmişine film boyunca pek girilmiyor. Daha doğrusu, tanışmalarının, evliliklerinin hikâyesini kurmak bize kalıyor. Zihnimizi aktif tutan bir film seyrediyoruz. Ela’nın Hilmi’yle hangi koşullarda evlendiği, onu sevip sevmediği sorularının yanıtları bize bırakılıyor. Geçmişi bırakıp sadece şimdiki zaman odaklandığımızda ise tüm filmin Ela ve Hilmi ilişkisinin çıkmazları üzerine kurulduğunu söylemek mümkün.
Hilmi’nin Ela ile üniversite sınavı ve uçuş oyunundan başka konuşacak şeyi yok gibi görünüyor. Ela da Hilmi ile ne yapacağını tam olarak bilemiyor. Onu üzmek istemediği belli ama Hilmi’yi nasıl mutlu edeceğini galiba pek kestiremiyor. Sonuçta, yaş farkını kapatamayacağını biliyor. Ayrıca farklı kuşaklardan geliyorlar. Hilmi dinlediği müzikle ve davranışlarıyla başka bir kuşağın insanı… Mesela, Ali’nin kendi yazdığı bol küfürlü Türkçe rap şarkısı karşısında ne diyeceğini dahi bilemiyor. Ela’nın kendisini Ali’ye daha yakın hissetmesi konusunda elinden çok şey gelemeyeceğinin farkında… Sonuçta, film ilerledikçe Hilmi gençlerle ilişkilerinde matematiğin çözemeyeceği çok şey olduğunu keşfediyor.
‘Ela ile Hilmi ve Ali’, hikâyesiz ve statik görünmesine karşın gerilim ile çatışmanın alttan alta sürdüğü, ironi duygusuna sahip bir film. Özellikle, Hilmi’nin kendini mahkûm ettiği çıkmaz, incelikli bir durum komedisine dönüşüyor. Sınırlı mekânlarda geçmesi ve az sayıda karakter içermesi, filmin lehine çalışıyor, yan öykülerle dikkatimiz dağılmıyor. Ayrıca yangın sigortası poliçesi dahil her detayın bir yere bağlandığı sağlam bir senaryosu var.
Ziya Demirel’in ilk filmini senaryosu ve yönetmenliğiyle beğendim. Kendisi gelecekteki işlerini merakla beklediğim bir yönetmen… Serkan Keskin, Ece Yüksel ve Denizhan Akbaba’nın da oyunculuklarıyla Demirel’in sınırlı mekânda kurduğu dünyaya önemli katkılar yaptıklarını düşünüyorum.
7/10