Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yönetmen Ali Atay, ‘Ölümlü Dünya’dan (2018) sonra yeni bir suç komedisiyle geliyor karşımıza…

        Malum, ‘Ölümlü Dünya’nın seveni çoktur… Hem eleştirmenler hem seyirciler arasında… Benim içinse, Ali Atay’ın ilk filmi ‘Limonata’dan (2015) sonra biraz hayal kırıklığıdır.

        ‘Ölümlü Dünya’ hikâye anlatmaktansa oyuncu kadrosunun komedi şovu yapmasını hedefleyen bir film gibi gelir bana… Hikâye, komedi sahnelerini ve stilize anlatım numaralarını peş peşe sıralamanın ötesinde özel bir işlev taşımaz. Bildiğimiz, tanıdığımız dünyada geçer ama gerçeklikle pek ilgisi olmayan bir olaylar silsilesi izleriz. Absürt komediye yakın bir tarzı vardır…

        ‘Ölümlü Dünya’ salt komedi, salt eğlencedir… ’Cinayet Süsü’nde ise bundan daha fazlası var.

        Her şeyden önce, hikâye anlamlı ve düşündürücü bir yere bağlanıyor. Hem sürprizli hem de ayakları yere basan bir finali var filmin…

        ‘Ölümlü Dünya’nın aksine, hikâyenin özellikle polisiye tarafının daha gerçekçi kurulduğu da söylenebilir. Seri cinayetler, cesetleri sanat eseri gibi düzenleyen seri katil, emniyet teşkilatı ve teşkilat içinde çıkan sorunlar üzerinden ilerleyen bir öykü var. Filmin mizahı da bu polisiye öykünün çevresinde inşa ediliyor. Daha doğrusu, mizah karakterler ile öykü arasındaki kontrasttan besleniyor.

        Durum şöyle de özetlenebilir: Olup bitenler, gerçek bir dünyaya ait. Karakterlerimiz ise absürt bir hayal dünyasından geliyorlar…

        Film tam fragmanının vadettiği gibi… Bir yanda, Barış Manço’nun klasik eseri ‘Dönence’nin altını çizdiği gizemli polisiye havası… Diğer yanda, karakterlerimizin abuk sabuk davranışlarından oluşan bir karmaşa…

        Gelmiş geçmiş en iyi polisiye komedilerden biri olan Blake Edwards imzalı ‘Pembe Panter’ serisi de aslında aynı fikre yaslanır. Suçlar gerçektir ama Peter Sellers’ın canlandırdığı Müfettiş Clouseau’nun beceriksizliği nerdeyse gerçeküstüdür…

        Burada da benzer bir durum var. Tek fark, Başkomiser Emin’i (Uğur Yücel) biraz dışarıda tutarsak ekibin beceriksizlik ve sakarlığın ötesinde muhtelif arızalar taşıması…

        Özellikle ABD’de eğitim görmüş Suç Uzmanı Dizdar Koşu (Feyyaz Yiğit) gerçeklerden öylesine kopuk, aklı havada, çılgın ve farklı ruh halleri arasında gidip gelen bir karakter ki filmi neredeyse tek başına absürt komediye doğru taşıyor… Yeri gelmişken, filmin senaryosunun Ali Atay, Aziz Kedi ve Feyyaz Yiğit tarafından yazıldığını belirtelim.

        Feyyaz Yiğit, konuşarak, kendini manasız bir belagate kaptırarak ve giderek daha fazla saçmalayarak, seyircileri güldüren bir karakter… ‘Ölümlü Dünya’da da benzer bir karakteri canlandırmıştı. Öyle ruh halleri içine giriyor, öyle tuhaf motivasyonlarla hareket ediyor ki biz de filmdeki diğer karakterler gibi onu şaşkınlık içinde izliyoruz.

        Hatta diğer karakterlerin onun yanında normal kaldığı dahi söylenebilir. Ama yeri geldiğinde onlara da çok gülüyoruz.

        Cengiz Bozkurt’un canlandırdığı Komiser Salih mesela… İlk bakışta aklı başında, becerikli bir polis gibi görünüyor. Ama asabi ve gergin yanları giderek daha eğlenceli hale geliyor. Özellikle meslektaşlarının yaptığı sorgular sırasında kendini kontrol edemeyerek olaya dahil olduğu anlarda…

        Mert Denizmen’in oynadığı komiser yardımcısı Alaattin karakteri de iyi niyetli saf densizlikleriyle çok eğlenceli durum komedisi sahnelerine vesile olabiliyor. Alaattin’de komik olan, dedektiflik içgüdüsüne sahip olmasına rağmen bunları bir türlü işe yarar hale getiremiyor oluşu, tam aksine işleri daha da karıştırması…

        Aslına bakarsanız, Ankara’dan gelen üç kişilik ekip olmasa ‘bizimkiler’in hiçbir şey çözeceği yok. Zaten senaryo yazımındaki en doğru hamlelerden biri, Ankara’dan gelen o ‘3 kişilik rasyonel ekip’… Onlar sayesinde aslında gerçek bir polisiye vaka içinde olduğumuzu hatırlıyor ve bizimkilerin ne kadar beceriksiz olduklarını ve akıl dışı kaldıklarını fark ediyoruz… Birçok sahnede ‘emniyet teşkilatı’ dekoru önünde polisçilik oynayan çocuklardan farksızlar zaten…

        ‘Ölümlü Dünya’ya oranla daha çok sevmemin nedeni de bu tür kontrastlar zaten… Komedi, kontrastlardan beslenen bir tür. ‘Cinayet Süsü’ alakasız ayrıntıların içinde kaybolup giden, bir türlü hedefe odaklanamayan akıl dışı polis karakterleriyle bu işi gerçekten iyi yapıyor.

        Bu arada, Binnur Kaya’nın Komiser Asuman karakterini unutmayalım. Feyyaz Yiğit’le birlikte film içinde çok komik bir ikili oluyorlar… Özellikle bomba sahnesi, bütün ekibin telefon konuşmaları üzerinden katılımıyla tam bir komedi gösterisine dönüşüyor.

        Uğur Yücel, Cengiz Bozkurt, Feyyaz Yiğit, Binnur Kaya ve Mert Denizmen… Komedi açısından bence başarılı bir 5’liler…

        Ne var ki, komedi bir yanıyla son derece kişiye özeldir… Kimin neye güleceği hiç belli olmaz. Çok ortak noktaya sahip olduğunuz insanlarla bile bazen aynı şeylere gülemezsiniz.

        Sizi yakalar mı bilemem ama ‘Cinayet Süsü’nün mizah duygusu beni birçok sahnede yakaladı.

        Gülüp gülmemenin ötesinde ‘Cinayet Süsü’nün görsel açıdan da iyi tasarlanmış ve çekilmiş bir film olduğunu düşünüyorum. Açılış jeneriğindeki resimli roman fikrini çok sevdim. Filmi daha şık hale getirmenin ötesinde ‘seri cinayetlerdeki resim’ fikriyle de bütünleşiyor.

        Görsel açıdan bu kadar özenilmiş filmin görüntülerinin en az iki ton karanlık, renklerinin çok cansız olmasını ise görüntü yönetmeninden ziyade seyrettiğim salondaki teknik sorunlara bağlamak istiyorum. Çünkü bu seviyede bir işin, öylesi bir renk paletine sahip olacağını pek sanmıyorum. Buna karşılık, ses miksajının gayet iyi olduğunu belirtmeliyim. Kurgu hiç aksamıyor. Sanat yönetimi departmanı da sağlam iş çıkarıyor.

        ‘Cinayet Süsü’ hikâyenin niteliği, alt metinler ya da derinlik açısından kuşkusuz iddialı bir film değil… Hafif bir komedi ama bir polisiye olarak da sinema tadı vermesini biliyor.

        6/10

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar