Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Gösterimde olan “İkizler Projesi” (Gemini Man) vesilesiyle profesyonel katilleri, tetikçileri konu alan filmleri hatırladım... Aksiyonlardan kara komedilere, kara filmlerden bilimkurguya kadar uzanan listede Quentin Tarantino, Luc Besson, Fred Zinnemann, Michael Mann, Jim Jarmusch, Jean-Pierre Melville gibi usta yönetmenler kadar tetikçileri oynayan yıldızlar da dikkat çekiyor: Alain Delon, Jack Nicholson, Kathleen Turner, John Travolta, Tom Cruise, George Clooney ve diğerleri...

        20. Tetikçiler 2012

        (Looper) Yönetmen: Rian Johnson

        Seçkimizin yegâne bilimkurgusu... Tetikçilerin zaman makinesiyle çalıştığı bir çağdayız. Yıl 2072... Teknolojiye sahip suç örgütleri, kurtulmak istedikleri kişileri 2042'ye gönderiyorlar. Orada onları “Looper” adı verilen suikastçilerden biri bekliyor ve işini anında bitiriyor. Joseph Gordon-Levitt, Joe adlı suikastçiyi canlandırıyor. İşleri yolunda gidiyor, keyfi yerinde... Ta ki bir gün karşısında tanıdık bir yüz görene kadar... Suç örgütü ona bu kez kendisini yolluyor. Yani, 30 yıl sonraki yaşlı Joe'yu... Bruce Willis'in oynadığı yaşlı Joe ve genç Joe bir araya gelip sorunlarını çözmeye çalışıyorlar... Rian Johnson'ın yazıp yönettiği “Tetikçiler”, hayatını kurtarmaya çalışan tetikçi fikrini zaman yolculuğu fikriyle bambaşka bir noktaya taşıyor. Hikâyenin derin ve sağlam olduğunu söylemek zor ama Johnson aksiyon duygusuyla filmi çekici kılmayı başarıyor.

        19. Suikastçi 2015

        (Nie Yinniang - The Assassin ) Yönetmen: Hsiao-Hsien Hou

        “Kukla Ustası”, “Kırmızı Balonun Yolculuğu” gibi sade ve ağır tempolu filmleriyle tanınan; festivallerin gözde yönetmeni Tayvanlı Hsiao-Hsien Hou, 9. yüzyılda Çin'de geçen bir hikâyeyle geliyor karşımıza. Film, sevdiği adamı öldürmesi için görevlendirilen bir kadın suikastçının yaşadığı duygusal çelişkileri konu alıyor. Tayvanlı aktris Qi Shu'nun canlandırdığı Nie Yinniang, küçükken bir rahibe tarafından kaçırılıp mükemmel bir suikastçı olarak eğitilmiştir... Ama yeni görevi, öğrendiği her şeyi ve kimliğini sorgulamasına neden olur. Seçkinin en ağır tempolu filmi... Alternatif bir Uzakdoğu dövüş filmi de denebilir... Uzun planlar, birbirinden güzel kadrajlar eşliğinde akıp gidiyor ama aksiyon duygusu pek yok ve dikkatiniz dağılırsa, hikâyeyi kaçırmanız, ayrıntıları atlamanız mümkün. 2015'te Cannes'da en iyi yönetmen ödülünü kazanmış ve İngiliz Sight&Sound dergisi tarafından 2015'in en iyi filmi seçilmişti.

        18. Grosse Pointe Blank 1997

        Yönetmen: George Armitage

        Martin Q. Black (John Cusack), hayatından memnun olmayan bir tetikçidir. Üstelik işleri de yolunda gitmez... Aldığı bir iş nedeniyle doğduğu kente dönme fırsatı bulur. Üstelik lise arkadaşlarıyla buluşacağı bir toplantıya katılacaktır... Ailesi, arkadaşları, eski sevgilisi, kısacası tüm geçmişi orada onu beklemektedir... Black, buluşma toplantısında herkese kiralık katil olduğunu söyler ama kimseyi inandıramaz. Beceriksiz haliyle kimse onu bir kiralık katile benzetemez... Tıpkı seyircinin John Cusack'ın bir kiralık katili canlandırmasını beklemeyeceği gibi... Ama iş başa düştüğünde ve her şey karıştığında, Black'in mesleğinin inceliklerini ne kadar iyi bildiği ortaya çıkar... Kiralık katil ve tetikçiler, sık sık kara komedi türünün de konusu olmuşlardır ama “Grosse Pointe Blank” onların içinde ayrı bir yere sahiptir.

        Türkiye'de sinema salonlarında vizyona girmemiş, televizyon kanallarında “Romantik Katil” diye gösterilmişti.

        17. Mekanik 1972

        (The Mechanic) Yönetmen: Michael Winner

        1970'li yıllarda Türkiye dahil birçok ülkede kült haline gelmiş en popüler tetikçi filmlerinden biriydi... Diyaloga yer vermeyen açılış sekansı ve seyredenlerin aklından çıkmayan finaliyle o yıllarda seyircilerin gönlünde ayrı bir yer etmişti. Senaryosunu Lewis John Carlino'nun yazdığı “Mekanik”, mesleğinde çok başarılı olmasına karşın yalnızlıktan ve depresyondan kurtulamayan kiralık katil Arthur Bishop'un hikâyesini anlatır... Bishop, meslekte başarılı olacağına inandığı bir genci (Jan-Michael Vincent) yanına alır... Usta – çırak ilişkisi, başlangıçta ikisine de iyi gelir. Ama bir süre sonra bütün tetikçiler gibi onlar da kendilerini kurban ve avcının birbirine karıştığı bir oyunun içinde bulurlar.

        16. Sevginin Gücü: Leon 1994

        (Léon) Yönetmen: Luc Besson

        Böylesi bir listeye iki filmiyle birlikte giren iki yönetmenden biri Luc Besson... Kimsenin aklına gelmeyen tetikçi hikâyeleri bulmakta ve onları çekmekte gerçekten maharetli bir sinemacı... “Leon” belki “Nikita” gibi popüler sinema için bereketli bir damar haline gelmedi, dizi olarak çekilmedi ama aradan geçen 25 yıla karşın hâlâ unutulmadı. Hikâye, profesyonel katil Leon'un (Jean reno) bütün ailesini kaybetmiş 12 yaşındaki Mathilda'yı (Natalie Portman) gönülsüz şekilde koruması altına almasıyla şekilleniyor... Leon, Mathilda'yı bir tetikçi gibi yetiştirirken aralarındaki sevgi bağı da güçleniyor. Natalie Portman'ın, ilk filminde harika bir performans çıkardığını belirtelim. Filmin kötü adamını canlandıran Gary Oldman'ın filme yaptığı katkıyı da ihmal etmemek gerekiyor...

        15. Nikita 1990

        (La femme Nikita) Yönetmen: Luc Besson

        Genç yaşta bulaştığı bir eczane soygunu sırasında, aldığı uyuşturucu etkisi altında polis öldüren Marie (Anne Parillaud), ömür boyu hapis yatmaktansa gizli bir operasyonla derin devlet tetikçisi olarak yetiştirilmeyi kabul eder... Çok iyi bir öğrencidir ve adı artık Nikita’dır. Mükemmel bir kiralık katil olmasına rağmen hatalarını anlamış olgun bir kadın olarak, sıradan hayatı artık her şeyden çok ister... Ama onun için normale dönüş artık mümkün değildir. İnandırıcılıktan uzak öyküleri sağlam bir sinema duygusuyla etkileyici ve cazibeli hale getirme konusunda tam bir usta olan Luc Besson'un en iyi filmlerinden biri... Kadın tetikçilerin nadiren görüldüğü bir dönemde Anne Parillaud'nun gösterdiği başarıyı da unutmayalım. “Nikita”, birçok filme ilham kaynağı olmasının yanı sıra iki kez TV dizisi olarak da çekildi.

        14. John Wick 3

        (John Wick Chapter 3) Yönetmen: Chad Stahelski

        İlk iki film boyunca efsane tetikçi John Wick, evde tek başına oturup çok sevdiği eşinin matemini tutmak ister. Ama “kötü adamlar” bir türlü buna izin vermez, yerli yersiz John Wick'e bulaşırlar. John Wick de çarnaçar gereğini yapmak zorunda kalır... İlk filmde Rus mafyası, ikincisinde ise İtalyan mafyası vardır karşısında... Bu filmde ise suç dünyasının “Yüksek Şûra”sıyla karşı karşıya...

        Hakkında 14 milyon dolar ödüllü ölüm emri çıkarılıyor ve suç dünyasında artık hiçbir imtiyazı yok... İlk iki filmde kötü adamların ortak günahı “açgözlülük”tü... Burada ise kötü adamlardan ziyade iktidarın kibri ve bürokrasisi çıkıyor karşısına...

        Yönetmen Chad Stahelski, dövüş sahnelerinde göze hoş gelen bale benzeri bir koreografiden ziyade sertlik ve şiddet dozunu yüksek tutan bir mizansen tercih ediyor. Dövüş seyretmeyi sevmeseniz dahi sahnelerin tasarımı, düzenlenmesi, aydınlatması ve renk paletleri damakta bir sinema tadı bırakıyor. John Wick'i efsane haline getiren Keanu Reeves'in adını anmadan geçmeyelim.

        13. Azap Yolu 2002

        (Road to Perdition) Yönetmen: Sam Mendes

        “Azap Yolu” ilk bakışta, Büyük Bunalım döneminin gangster filmleriyle akraba... Ama bildiğimiz gangster öykülerinden biri değil. Filmin merkezinde tetikçi Michael Sullivan (Tom Hanks) ve oğlu var. Bir çeteye bağlı olarak çalışan Sullivan, oğlunun kendisi gibi biri olmasını istemiyor. Patronu John Rooney (Paul Newman) için Sullivan, manevi oğlu gibi.... Rooney onu çok seviyor ve çocuklarını da torunları gibi görüyor. Ama öz oğlu Connor (Daniel Craig) babasının Sullivan'a olan sevgisinden, ilgisinden rahatsız... Suç dünyasının içinde yetişen Connor, hırsı ve açgözlülüğüyle öyküyü şekillendiren kötü adamın ta kendisi... Sullivan'ı ortadan kaldırmak istemesinde kıskançlığının da payı var. David Self'in bir resimli romandan uyarladığı, Sam Mendes'in yönettiği filmin etkileyici bir stili ve akılda kalıcı bir görsel atmosferi olduğunu belirtelim.

        12. Tetikçinin Gecesi 2004

        (Collateral) Yönetmen: Michael Mann

        Max (Jamie Foxx) Los Angeles’lı bir taksi şoförüdür. Sıradan müşteri gibi taksisine binen Vincent (Tom Cruise) ise kiralık katildir ve o gece şehrin uyuşturucu mafyasını çökertebilecek beş ispiyoncuyu öldürmek zorundadır. Max artık onun özel şoförüdür... İşi öldürmek bile olsa Vincent aslında katil ruhlu biri değildir. Usta yönetmen Mann, aksiyon, takip ve çatışma sahneleri bir yana, karakterler arasındaki ilişkiyi de ustalıkla işliyor.

        Dijitalin henüz yaygınlaşmadığı bir dönemde Michael Mann filmin bazı sahnelerini dijital kamerayla çekmiş ve sonra 35mm'ye aktarmıştı. Sonuç başarılıydı. Film özellikle gece görüntüleriyle akıllarda kalan bir atmosfere sahipti. Jada Pinkett, Mark Ruffalo ve Javier Bardem gibi oyuncuların da yer aldığı “Tetikçinin Gecesi”, 2004'ün en iyi filmlerinden biri olmuş, gişelerde de hatırı sayılır bir hasılata ulaşmıştı.

        11. Hayalet Köpek: Samuray Tarzı 1999

        (Ghost Dog: The Way of the Samurai) Yönetmen: Jim Jarmusch

        Çatısında güvercinleriyle yaşayan yalnız bir adam... Hayatını, İtalyan mafyası için cinayetler işleyerek kazanıyor. Hâlâ posta güvercinleriyle haberleşiyor. Okuduğu bir kitap üzerinden Ortaçağ’daki Japon samuraylarından ilham alıyor. İtalyan mafyasının acımasız sertliği ve vahşetiyle tam bir kontrast oluşturan zengin bir iç dünyaya sahip, duyarlı birisi o... Jean Pierre Melville’in “Kiralık Katil” (Le samurai) filminden esinlenen Jarmusch, sakinlikle delilik arasında gidip gelen ana karakterinin öyküsünü damakta tat bırakan sade ve ironik bir üslupla anlatıyor. Forest Whitaker da Ghost Dog (Hayalet Köpek) adlı gizemli karakteri ustalıkla canlandırıyor...

        10. Centilmen 2010

        (The American) Yönetmen: Anton Corbijn

        Jack (George Clooney), emeklilik öncesi son işi için geldiği dağ kasabasında tanıştığı rahip ve orada âşık olduğu kadın sayesinde hayatın değerini kavrar, gelecek için umutlanır. Ancak geçmişi onu rahat bırakmaz.... George Clooney, yıllarca “avcılık” yaptıktan sonra “av” olduğunu hisseden bir adamın vicdan azaplarını, giderek artan huzursuzluğunu ve paranoyasını başarıyla yorumluyor. Yalnız ve mutsuz bir adam ama aynı zamanda bir günahkâr... Corbijn, Jack’in trajedisini İtalyan kırlarının sakin atmosferinde melankolik bir tonda anlatıyor. Doğal ortam seslerini ve sessizliklerini en az Herbert Grönemeyer'in lirik müzikleri kadar iyi yerleştirmiş filme. Özellikle açılıştaki sessizlik hipnotik bir etki yaratıyor.

        9. Çakalın Günü 1973

        (The Day of the Jackal) Yönetmen: Fred Zinnemann

        “Çakal” olarak bilinen İngiliz profesyonel katil, 1963 yazında Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle'ü öldürmek için gizli bir örgüt tarafından tutulur... 1962 yılında De Gaulle'a karşı gerçekleştirilen başarısız suikast girişiminden yola çıkan hikâye, yeni bir suikast denemesinin izinden gidiyor... Frederick Forsyth'ın 1971'de yayımlanan aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan filmde “Çakal” rolünde Edward Fox var... Gerçek kimliğini kimsenin bilmediği “Çakal”, her şeyiyle gizemli bir adam... Usta yönetmen Fred Zinnemann'ın imzasını taşıyan film, eleştirmenlerden aldığı olumlu tepkilerin yanı sıra gişelerde de başarılı olmuştu. Oscar, Altın Küre ve BAFTA adaylıklarıyla öne çıkan film, British Film Institute tarafından 20. yüzyılın en iyi İngiliz filmleri sıralamasında 74'ncülüğe yerleşmişti.1997 tarihli “Jackal” bu ilk uyarlamanın yanında açıkçası biraz hafif kalıyor.

        8. In Bruges 2008

        Yönetmen: Martin McDonagh

        Londralı iki tetikçi Ray ve Ken, patronları Harry (Ralph Fiennes) tarafından Belçika'nın Bruges şehrine gönderilirler. Ray (Colin Farrell), son işinde çuvallamış ve masum birinin ölümüne yol açmıştır. Tecrübeli ve rahat Ken (Brendan Gleeson), Ortaçağ'dan kalma şehrin keyfini çıkarırken Ray, başarısızlık ve vicdan azabıyla boğuşur... Tarih, kültür ve masallarla dolu gizemli şehir, iki tetikçiyi derinden etkiler. Su kanallarıyla dolu olan Bruges, tüm güzelliğiyle sanatın, mimarın ve ölümsüzlüğün simgesi gibi durur karşılarında... Onlarsa başka insanların hayatına son veren katillerdir... Filmin ironisi, şehirle suç dünyası arasındaki kontrasttan besleniyor. İngiliz yönetmen Martin McDonagh ilk uzun filminde özellikle karakter yaratma ve diyalog yazma konusunda tüm maharetlerini sergiliyor.

        7. Acımasız Katil 1989

        (Dip huet seung hung) Yönetmen: John Woo

        Woo’nun Hong Kong döneminde çektiği kült filmlerden biri... Profesyonel katil Ah Jong (Chow Yun- Fat), şarkıcı bir kadının görme yetisini kaybetmesine neden olur... Yaşadığı vicdan azabı nedeniyle getirisi ve riski yüksek bir işi üstlenir. Yegâne amacı şarkıcının görmesi için gereken ameliyat parasını kazanmaktır... Kurşunların havada uçuştuğu, seyir keyfi yüksek bir aksiyon filmi...

        Filme ayrıntıları belirsiz kaba bir senaryoyla başlayan Woo'nun aklında birbirine zıt iki insanın arkadaşlığı ve ilişkisi üzerinden ilerleyen bir onur hikâyesi vardı. Melville'in “Le samurai”, Scorsese'nin “Meen Streets” ve Terio Ishii'nin “Narazumono” adlı filmlerinden esinlenmişti. Sonuç, tahmin ettiğinden daha mükemmel oldu. ABD'de “The Killer” olarak bilinen film, Tarantino dahil 1990'ların birçok genç yönetmenini etkilemiştir.

        6. Geçmişi Olmayan Adam 2002

        (The Bourne Identity) Yönetmen: Doug Liman

        Jason Bourne serisinin en iyi filminin hangisi olduğu konusunda farklı görüşler vardır. Eleştirmenler 2007 tarihli “The Bourne Ultimatum”u beğenir... Ama ikibinli yıllar sinemasının en ünlü tetikçilerinden birini yaratması itibarıyla ilk filmin kuşkusuz ayrı bir değeri vardır. Doug Liman, karakteri ustalıkla tanıtır ve serinin ruhunu oluşturur... Balıkçılar Matt Damon'un canlandırdığı genç adamı bulup hayata döndürür ama o geçmişiyle ilgili hiçbir şey hatırlamaz. Kim olduğu her şeyiyle bir gizemdir. Bir süre sonra reflekslerinin hafızasından daha iyi durumda olduğunu anlar. Yakın dövüş teknikleri dahil olmak üzere canlı bir silahtan farkı yoktur. Tam bir hayatta kalma uzmanıdır... Olaylar geliştikçe derin devlet tetikçisi olarak eğitildiğini keşfeder ve kendisini karanlık amaçlar için kullanmaya çalışanlara karşı “geri tepen bir silah”a dönüşür.

        5. Prizzi'lerin Onuru 1985

        (Prizzi’s Honor) Yönetmen: John Huston

        Charley Partanna (Jack Nicholson) ve Irene Walker (Kathleen Turner) mafya için çalışan iki kiralık katildir. İlk karşılaştıklarında birbirini tanımazlar. Sonra âşık olur ve evlenirler. Ama Prizzi ailesinin her şeyin üstünde tuttuğu onur anlayışı, her ikisi için de hayatı giderek daha zor hale getirir. İş ahlakı ve aşk, çelişkiye düşer... Gönüllerinden geçeni mi yapacaklardır, yoksa bağlı oldukları patronların söylediklerini mi? Charley'nin eski sevgilisi Maerose Prizzi (Anjelica Huston) ise kıskançlığıyla işleri daha da zora sokar. Richard Condon’un kendi romanından uyarladığı bu kara komedi, ince mizah duygusuyla öne çıkıyor. Jack Nicholson ve Kathleen Turner da tek kelimeyle şahaneler.

        4. Ucuz Roman 1994

        (Pulp Fiction) Yönetmen: Quentin Tarantino

        Filmdeki iki önemli karakterin profesyonel katil olduğunu unutmak mümkün değil... Farklı hikâyeleri birbirine bağlamaları bir yana, “filmin ruhu” da onların yaşadıkları çelişkilerde gizli... Tarantino bize onların sadece “iş hayatlarını” değil, ilgi alanlarını, korkularını ve hayallerini de anlatıyor. Belki de bu nedenle Vincent Vega (John Travolta) ve Jules Winnfield (Samuel L. Jackson), tanıdığımız diğer kiralık katillere pek benzemiyorlar. Hollanda'daki fast food mağazalarından söz edip, onları ABD'dekilerle karşılaştırırken çok eğlenebiliyorlar mesela... Gözlerini kırpmadan adam öldürme konusunda hiçbir sorunları yok. Cinayet onlar için sadece bir iş... Jules, iş sırasında felsefe yapmayı seviyor. Mucizevi şekilde ölümden kurtulduktan sonra düşünceleri daha da derinleşiyor. Vincent Vega ise patronunun karısına ayak masajı yaparken cinsel içgüdüleri ve ölüm korkusu arasında gidip geliyor... Seyri çok keyifli, eğlenceli bir suç filmi...

        3. İhtiyarlara Yer Yok 2007

        (No Country for Old Men) Yönetmen: Joel ve Ethan Coen

        Geçtiğimiz aylarda bilim insanları sinema tarihinin en gerçekçi katillerini seçtiler. Kurgusal bir karakter olmasına rağmen Anton Chigurh da bu seçkide yer alan isimlerden biriydi. Javier Bardem’in canlandırdığı Anton Chigurh, sinema tarihinin en ürpertici, acımasız, serinkanlı katillerinden biri... Adeta bir şeytan. Hedefine kilitlendiğinde onu durdurmak kolay değil. Bu kez hedefi mafyanın parasını alıp kaçan bir adam. Emeklilik günleri yakınlaşan Texas’lı şerif Ed Tom Bell (Tommy Lee Jones) ise akan kanı ve dozu giderek artan şiddeti engellemek için elinden geleni yapıyor. Ne var ki, acımasız Chigurh'u durdurmak hiç kolay değil. Tom Bell'in gönlümüzden geçen her şeyi yapan film kahramanlarından biri olduğu söylenemez. Chigurh sadece bizi değil onu da korkutuyor. 4 Oscar kazanan film, sıra dışı korkunç bir katili sakin ve sade bir üslupla anlatıyor.

        2. Kill Bill: Vol. 1 – Kill Bill: Vol. 2 2003 - 2004

        Yönetmen: Quentin Tarantino

        Klasik tetikçi hikâyelerinden farklı yapıya sahip bir film... İntikam motifi daha ağır basıyor ve dövüş filmi estetiğine bağlılığı itibarıyla biçimsel olarak seçkideki diğer filmlerden ayrılıyor. Buna karşılık, her şeyiyle bir tetikçi hikâyesi var karşımızda... Ana karakter, evlenip çocuk doğurmaya karar verdiği için patronu ve ekip arkadaşları tarafından cezalandırılan bir tetikçi... Yıllarca komada kaldıktan sonra uyanan ve hastaneden kaçan Gelin (Uma Thurman), düğün gününde başta eşi olmak üzere herkesi acımadan öldüren çete üyelerinin tek tek peşine düşüyor. “Kill Bill Vol.1” sadece hesaplaşmalar üzerinden ilerlerken, “Kill Bill Vol. 2” Gelin'in tetikçi olarak çalıştığı geçmiş yıllara uzanıyor, patronu ve sevgilisi Bill'le olan ilişkilerini ele alıyor. İşte bu yüzden, tetikçi hikâyesi itibarıyla iki filmi birbirinden ayırmak mümkün değil.

        1. Kiralık Katil 1967

        (Le Samurai) Yönetmen: Jean Pierre Melville

        Jef Costello (Alain Delon) arkasında iz bırakmayan tecrübeli bir kiralık katildir. Ama gece kulübünde işlediği cinayetin ardından polis peşine düşer. Kendine göre bir ahlakı olan Costello, hayatında duyguya yer vermemeye çalışır... Hiçbir yere kök salmayan, yalnız bir insandır. Her şeyiyle tam bir yalnız kurttur... Sadeliği ve görsel atmosferiyle 1960’ların ilham verici filmlerinden biri... Melville, gerilimi aksiyonla değil karakterler arasındaki ilişkiler üzerinden yakalıyor, saf sinemaya ulaşıyor... Farklı kuşaklardan Martin Scorsese, Jim Jarmusch, John Woo ve Nicolas Winding Refn gibi birçok yönetmenin ilham verici bulduğu melankolik bir kara film başyapıtı. En iyi tetikçi filmlerine yer veren bir seçkide ilk sırayı hak eden gerçek bir klasik...

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar