Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kirill Serebrennikov, önceki yıllarda “(M)uchenik (The Student - 2016)”, “Izmena (Betrayal - 2012)” ve “Yurev Den (Yuri’s Day - 2008)” filmleriyle festivallerde öne çıkan, ödüller kazanan bir Rus yönetmen... Aynı zamanda bir tiyatrocu. 1969 doğumlu Serebrennikov, şimdilerde zimmetine para geçirme suçundan 10 yıl hapis cezası istemiyle mahkemede yargılanıyor; ama çoğu kişi yönetmenin sistem karşıtı görüşleri nedeniyle davanın siyasi nitelikli olduğuna inanıyor...

        Serebrennikov'un, geçtiğimiz Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye için yarışan filmi “Yaz” (Leto), 1981 yılında Leningrad Rock Kulübü'ndeki bir konser sırasında açılıyor. Seyircilerin tiyatro düzeninde koltuklara oturduğu; ayağa kalkıp dans etmelerinin yasak olduğu, hatta oturdukları yerden sallanıp ritim tutmalarının bile dikkatle kontrol edildiği bir rock konseri bu... Rock müziğinin sahneden yayılan enerjisinin bastırıldığını hissetmek gerçekten rahatsız edici. Müzik sürdükçe ve gençler oturdukça, olay giderek tuhaflaşıyor... Böylesine çarpıcı bir sahneden sonra Sovyet rejiminin baskıcı politikalarını çok fazla vurgulamanıza gerek kalmıyor. Serebrennikov da birkaç sahne dışında (Afganistan'a asker alımları, şarkı sözü denetimleri vb..) baskıyı pek anlatmıyor zaten...

        Filmde, Rus rock müziğinin ilk dönem gruplarından Zoopark'ın solisti Mike Naumenko (Roman Bilyk), eşi Natasha (Irina Starshenbaum) ve arkadaşlarını tanıyoruz önce... Bir yaz günü hep birlikte deniz kenarında eğlenmeye gidiyorlar. Mike kumsalda filme adını veren “Leto” (Yaz) adlı şarkısını söylüyor. Sonra elinde gitarıyla genç Viktor (Teo Yoo) geliyor. Viktor'un gelecekte Rus rock müziğinin efsane isimlerinden biri olacağını kimsenin bilmediği bir an bu... Bu arada, sahnenin akışı içinde, belli belirsiz de olsa Natasha'nın Viktor'dan hoşlandığını hissediyoruz...

        Film Natasha'nın bastırmak istemediği duygularıyla gelişen aşk üçgenini, Mike ile Viktor arasındaki arkadaşlık ve müzikal dayanışmayla birlikte anlatıyor... Kuşkusuz “aşk üçgeni” deyince aklınıza gerilimler, kıskançlık krizleri, tartışmalar, kavgalar gelebilir ama filmde olaylar pek beklemediğimiz şekilde gelişiyor.

        “Yaz”ın farklı yanı, rock müziği ve aşk üçgeni gibi malzemelere sahip bir film için beklenmedik derecede sakin olması... Belki de bu yüzden Serebrennikov, rock müziğinin dinamik enerjisini filmin içine video klip estetiğinde çektiği sahnelerle yerleştiriyor... Anlatımları ve grafik ağırlıklı özel efektleriyle farklı duran bu sahnelerde film, daha önce benzerini görmediğimiz ironik bir müzikale dönüşüyor. Talking Heads (Psycho Killer) ve Lou Reed (Perfect Day) şarkıları, 1980'lerin Leningrad'ında sokaklarda, caddelerde, tren ve otobüslerde, Amerikan müzikallerini hatırlatan bir koreografi eşliğinde seslendiriliyor. Böylece, rock müziğinin özgürlüğü ve enerjisiyle Rus toplumunun baskı altındaki donukluğu tam bir tezat oluşturuyor... Serebrennikov, tiyatro sanatından devraldığı anlatıcı tekniğiyle sunduğu bu video klip sahnelerinde Mike, Viktor gibi Rus rockçılarının esinlendiği şarkıları bize dinleterek onların hayallerindeki müziği ve özgürlük özlemini de yansıtıyor. Sonuçta, dünyada rock müziğinde o yıllarda yaşanan yeni dalgadan etkileniyorlar ama kafalarındaki müziği yapmaları henüz mümkün değil çünkü özellikle şarkı sözleri üzerinde yoğun bir sansür uygulanıyor.

        “Yaz” geçtiğimiz aylarda seyrettiğim bir başka Rus filmi “Dovlatov”u da hatırlattı bana... Her iki film de Hollywood tarzı sanatçı biyografilerinin dışında, kendilerine özgü yollar izliyorlar. Birisi bir yazarın, diğeri iki müzisyenin hayatındaki belirli bir döneme odaklanarak genç kuşakların baskıcı Sovyet rejimi döneminde yaşadığı zorlukları, acıları anlatıyor. Belli ki günümüz seyircilerinin dünyaya biraz da o dönemin, o günlerin içinden bakmasını istiyorlar.

        Her iki film de aynı şeyi hissettirdi bana. 12 Eylül döneminde Türkiye'de de yaşanmıştı bu... Baskı dönemlerinde gençler genellikle birbirlerine kenetlenir. Arkadaşlık daha çok önemsenir. Geleceğin belirsizliği içinde gençler yaşadıkları günleri güzel kılabilmek için ellerinden geleni yapar; kibir ve egolarını ön plana çıkarmazlar. Otoriteye karşı dayanışma artar. “Dovlatov”da olduğu gibi “Yaz”daki Rus rockçılar için de birlikte iyi vakit geçirmek dışında aslında çok fazla alternatif yok. Şarkılarında da bu duyguları anlatıyorlar zaten... Gündelik hayatın sıradan, basit güzelliklerini... Belki kayıp bir kuşaklar ama dayanışmayı, arkadaşlığı yaşıyor, özgürlüğün değerini belki herkesten daha iyi anlıyorlar.

        Serebrennikov, “Yaz”ı geçmiş zaman hissini güçlendiren siyah beyaz renklerle çekmiş. Film sırasında Mike'ın arkadaşlarından biri el kamerasıyla, ortalıkta dolaşıp çekimler yapıyor. Serebrennikov da kamerasını kalabalık sahnelerde tam da o şekilde kullanmış... Yani, amatör bir hatıra filmi çeker gibi... Özellikle ilk bölümdeki kumsal sahnesi çok hoş... Ama ikili üçlü sahnelerde kamerayı genelde klasik usulde kullanıyor. Leningrad Rock Kulübü sahnelerindeki uzun çekimleri de çok sevdim. “Yaz”da size o yılları hissettiren özel bir sinema duygusu var...

        Öte yandan hikâyesini ele alışı, anlatımı, karakterlerin psikolojisine uzaktan bakan mesafeli tavrı ve seyircilerin duygularını kendi haline bırakan yanıyla sıra dışı bir film olduğunu söylemeliyim. Bir müzisyen filmografisi olan “Bohemian Rhapsody”deki gibi güçlü duygu fırtınaları beklemiyor sizi. Bu filmi seyretmek, bir yaz gecesi uzaklardan gelen bir mandolin sesini dinlemek gibi... Dikkat kesilip, kendinizi vermeniz gerekiyor. “Yaz”ı sevdim. Umarım siz de seversiniz...

        Son olarak, filmin alışılmış standartlara göre daha dar bir panoramik formatta (2.76:1 ) çekildiğini belirtmek istiyorum. Görüntüye tam hâkim olabilmek için ön koltuklardan uzak durmanızı öneririm...

        Filmin notu: 7

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar