Önce filmi, sonra oyunu
Takeshi Nozue’nin yönettiği “Kralın Kılıcı: Final Fantasy XV” (Kingsglaive: Final Fantasy XV), hiper gerçekçi animasyon tekniğiyle öne çıkıyor. Film serinin hayranlarını kasım ayında çıkacak “Final Fantasy XV” adlı yeni video oyununa hazırlayan bir öykü anlatıyor.
FİLMİN NOTU:5
Final Fantasy 1987 yılında dünyaya bir video oyunu olarak geldi. Doğum yeri Japonya’ydı... Hironobu Sakaguchi imzalı yapım, kısa sürede yeni oyunlar ve TV dizileriyle bir markaya dönüştü. İlk sinema filmi 2001’de “Final Fantasy: The Spirits Within” ile geldi. Öne çıkan özelliği, hiper gerçekçi bilgisayar animasyon tekniğiyle üretilmesiydi. “Oyunculara artık ihtiyaç duyulmayacak mı?” tartışmalarına yol açtı ve belki de bu nedenle gişede başarılı olamadı. 2005’teki ikinci deneme “Final Fantasy VII: Advent Children” ise hem gişede hem eleştirmenler nezdinde daha başarılıydı.
ÖYKÜ TRUVA SAVAŞINI ANDIRIYOR
“Kralın Kılıcı: Final Fantasy XV” serinin üçüncü sinema filmi. İlk iki filmle bağlantısı olmayan hikâye, bu yaz çıkan “Final Fantasy XV” başlıklı video oyununa paralel olarak gelişiyor. Savaş fikrine dayalı video oyun estetiğine sadık olmak için olsa gerek, film uzun bir savaş sekansıyla açılıyor. Sürüp giden bir savaşın orta yerinde başlayan hikâyenin şekillenmesi zaman alıyor. Niflheim imparatorluğu, yayılmacı ve emperyal bir gücü temsil ediyor. Karşısında ise küçük Lucis krallığı var. Kral Regis şehri kristal bir kalkanla koruyor. Büyü gücüne sahip Nyx ve seçilmiş askerlerden oluşan Kingsglaive Birliği’nin görevi ise Kral Regis’i korumak... Bir süre sonra filmin Truva Savaşı’nı andıran bir öyküye sahip olduğunu görüyorsunuz. Niflheim, estetiğe, medeniyete düşman askeri bir güç. Sahip olmaktan ziyade yok etmekle ilgileniyor. Lucis krallığı ise sivil uygarlığın güzelliği kadar kırılgan yapısını da temsil ediyor. Koruyucu kristal kalkanın enerjisini manevi bir güçten alması kuşkusuz önemli.
SIRADAN AKSİYON
Filmde iyilerle kötüler arasındaki savaş kadar, saf değiştirenler ve hainler de var. Senaryonun göreve sadakat, manevi ideallere bağlılık gibi klişe temalar etrafında örüldüğü söylenebilir. Finalde “öteki dünya”nın olup bitenlere gösterdiği tavır ilginç... Sürükleyici de olsa, kendi adıma farklı, ilginç ve akılda kalıcı bir hikâyeden ya da iyi işlenmiş temalardan söz etmem mümkün değil. 2001’deki ilk film, daha hüzünlü ve duygusaldı. Yeni film ise bence çatışma ve tahribata dayalı çağdaş aksiyon sinemasının sıradan bir örneği.
OYUNCULUK SANATI YOK
“Kralın Kılıcı: Final Fantasy XV” bilgisayar kökenli görüntülerin geldiği son aşamayı temsil eden bir film. Bizi canlı çekimlerle animasyon tekniği arasındaki mesafenin giderek azaldığı bir noktaya götürüyor. Ayrıntı zenginliği ve canlılık müthiş ama iş karakterlere ve onların duygularına geldiğinde açıkçası benim için her şey anlamını kaybediyor. Animasyonlarda çizerlerin insan ya da hayvan karakterlere verdiği yüz ifadeleri grafik sanatının zenginliğini ve kişiliğini yansıtır. Burada ise hipergerçekçilik arayışı grafik sanatını geri plana itiyor. Hipergerçekçiliğe karşı değilim. Aksine, yeni teknolojilerin sinema sanatını estetik olarak geliştirdiğini düşünüyorum ama oyuncuların yüz ifadeleri ve hareketlerini temel alan “motion capture” tekniğiyle dahi olsa bilgisayarın, oyuncunun yerini asla tutamayacağını düşünüyorum. Sadece “Final Fantasy” hayranlarına...