FAZLA gösteriş 'Pan'ı bozar
“Kefaret” (Atonement) ve “Anna Karenina” gibi filmleriyle tanınan İngiliz yönetmen Joe Wright, daha önce hiç anlatılmamış bir Peter Pan hikâyesiyle geliyor karşımıza. “Pan” görüntüleri ve aksiyon sahneleriyle çok gösterişli olsa da yeni bir yorum olarak zayıf kalıyor
2004 tarihli “Düşler Ülkesi” (Finding Neverland), İskoç yazar J.M. Barrie’nin Peter Pan’ın hikâyesini yazdığı günlere götürür seyirciyi. Barrie’nin amacı çocukları hayal dünyasına kaçırmak, acıtıcı gerçeklerden uzaklaştırmaktır. Peter Pan, Barrie’nin içindeki o “hiç büyümeyen çocuğu” temsil eder. Steven Spielberg’in 1991 tarihli “Hook” filminde ise Peter Pan, uçabildiğini ve gerçek kimliğini unutmuş orta yaşlı bir işadamıdır. “Düşler Ülkesi” Peter Pan’ın gizli anlamını ortaya koyan filmse, “Hook” da orijinalini tamamlayan hoş bir devam filmidir. Joe Wright’ın Jason Fuchs’ın senaryosundan çektiği “Pan” ise hikâyenin öncesine bakmayı, yani Peter Pan’ın hiç anlatılmamış yıllarını karşımıza getirmeyi amaçlıyor. Ne var ki, yukarıda sözünü ettiğim filmler kadar anlamlı bir noktaya vardığını söylemem zor.
‘SEÇİLMİŞ ÇOCUK’ PETER PAN
Wright filmini eski Alman dışavurumcu filmlerini andıran sisli ve karanlık bir Londra dekorunda açıyor. Annesi Peter Pan’ı henüz bir bebekken Londra’daki bir yetimhanenin kapısına bırakıyor ve hemen ardından Wright, şık bir geçişle bizi 12 yıl sonrasına götürüyor. Peter (Levi Miller) ile yetimhanedeki arkadaşlarının tek sorunu zalim ve açgözlü rahibe değildir. Almanlar da her gece Londra’yı bombalamaktadır. İşte yine böyle bir bombardıman gecesinde Karasakal’ın (Hugh Jackman) adamları Peter ve arkadaşlarını Neverland’e kaçırır. Peter, Neverland’de geçmişiyle yüzleşir, “seçilmiş kişi” olarak yerliler ve perilerle birlikte Karasakal’a karşı koyar. Bütün bu macera sırasında Karasakal’ın madenlerinde tanıştığı James Hook (Garrett Hedlund) ile omuz omuza mücadele eder. Gelecekte Peter Pan’ın en büyük rakibi olacak Kaptan Hook’un henüz kötülerin safına geçmemiş olması kuşkusuz ilginç bir nokta ama öyküye zenginlik getirdiğini söylemek zor.
Hook’tan boşalan kötü adam kontenjanını Karasakal doldururken Tinker Bell’in yerine de Tiger Lily (Rooney Mara) geçiyor. Wright’ın amacı belli ki, Christopher Nolan’ın “Batman Üçlemesi”nde yaptığı gibi meselenin özünü koruyarak hikâyeye taze bir bakış açısı getirmek. Ancak olayları 2. Dünya Savaşı yıllarına çekmek başta olmak üzere tüm bu değişikliklerin Peter Pan’a yeni bir yorum getirdiğini iddia etmek zor.
AKSİYON ŞOVU
Sonuç olarak, dişe dokunur bir şey söylemeyen bir büyüme öyküsü seyrediyoruz. Yegâne amaç, çocukların iyi vakit geçirmesini sağlamak. Wright, bu amaç doğrultusunda bugüne kadar çekilmiş en görkemli Peter Pan prodüksiyonuna imza atıyor. Ancak fazla gösterişin öykünün aleyhine çalıştığını, hızlı tempolu anlatımın öykü ve karakterleri ezdiğini düşünüyorum. Ayrıca aksiyon sahnelerinin şov gibi düzenlendiğine, hikâyeyle çok iyi bütünleşmediğine de inanıyorum. Joe Wright’ın prodüksiyon tasarımına büyük bir özen gösterdiği, her kareyi gergef gibi işlediği kesin ama tüm bunlar, sıradan bir iyi – kötü mücadelesini görselleştirmenin ötesine geçmiyor. Yine de özellikle küçük seyircilerin iyi vakit geçireceğini tahmin etmek zor değil. Zaten Wright da filmi oğlu için çektiğini söylemiş.
Filmin notu: 6