Diyarbakır'da Kılıçdaroğlu CHP'si
Dün Diyarbakır’da gerçekleşen Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi toplantısını daha da anlamlı kılan, çözüm sürecindeki belirsizlik ve bölgede yaşanan gerilimdi. Toplantının ana konuğu CHP Lideri Kılıçdaroğlu’ydu. Dikkat çekici olan ise çok yoğun gündem başlıkları içerisinde Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının birçok TV kanalında genişçe yer almasıydı.
Peki, anamuhalefet liderinin gündemin sıcak haber akışında yer edecek kadar önemli açıklamaları var mıydı? Kısaca buna bakalım. Konuşma uzun sayılabilir ancak içerik bakımından önemli gerçekleri barındırıyor. CHP’nin 1930 ve 1940’ların CHP’si olmadığı vurgusu önemliydi. Bu, partinin bugünkü yaklaşımını ortaya koymak için dikkate değer bir ayrıntı. Öyle ki Kılıçdaroğlu, partinin bugün Kürt meselesine yaklaşımda bırakın otuzlu ve kırklı yılları, Baykal dönemine göre ciddi farklılıklar taşıdığına değindi.
Bir muhalefet partisinin kapasitesi dahilinde dikkat çekici, yapıcı ve somut önerilere dayalı çözüm paketleri hazırladıklarını ve bunları Meclis Başkanı Cemil Çiçek ile Başbakan Erdoğan gibi aktörlerle paylaştıklarını söyledi. Konunun çözümüne yönelik verdikleri birçok kanun teklifinden bahsetti, ancak bunların itibar görmediğinden ve karşılık bulmadığından da yakındı.
Konuşmasındaki en can alıcı nokta ise sürecin kandırmacaya dayalı ve gizlilik içerisinde yürütülemeyeceği tespitiydi. Çünkü böylesi bir durumda toplumun ve siyaset kurumunun çözüme olumlu katkı sağlamasının olanağı yoktur. Nitekim çözümün bugün gelip dayandığı ve tıkandığı aşama da budur.
Zira gizlilik süreci körleştiriyor ve taraflar arasındaki güveni eritiyor. Dahası saydamlığa dayalı toplumsal iletişim noksanlığı, kriz anında ortak aklın oluşmasına dayanak teşkil edecek temel verilerin oluşmasını engelliyor. Fısıltı gazetelerinin algı operasyonuyla süreci belirsizliğe sürükleme tehlikesi hep vardır. Bu büyük riskin anahtarı ise sürecin genel hatlarıyla saydamlığında ve somut yol haritasının bulunmasında yatmaktadır.
Kılıçdaroğlu, bu denli kronik ve çok boyutlu bir sorunun çözümünde gerekli olan toplumsal desteğin sağlanabilmesi için sürecin daha başında siyasal destek verdiklerini söyledi.
İktidarın bu katkıyı kabul edip etmediği bir yana, CHP’nin Kürt sorununda aktif ve somut projelerle kendini ifade etmesi hayati bir adımdır. Çözüm için alternatifsizlik söyleminin boy gösterdiği yerde, CHP’nin sürecin ortaklarından biri haline gelmesi çok önemlidir.
Epey bir zamandır dillendirilegelen yeni CHP, alışılmış CHP refleksleri dışında ciddi riskleri almaktan çekinmiyor. Cumhurbaşkanlığı için ezber bozan çatı aday teklifi, Kürt sorununda elini taşın altına koyma yaklaşımı, akil insanlar heyeti önerisi, dil yasağının kaldırılması, seçim barajının % 3’e düşürülmesi... Bunlar gibi yapıcı tekliflerde bulunuyor olması CHP açısından hayli dikkat çekici.
Sonuç olarak Kılıçdaroğlu, hiç duymadığımız bir şey söylemedi ancak tam da ihtiyacımız olan bir şey yaptı: Bugüne kadar çözümden ne anladıklarını en net anlatan siyasal parti lideri unvanına sahip oldu.