Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Herkes için ve her koşulda "Benim bedenim, benim kararım" dediğimi bilirsiniz. Kız kardeşlik kontenjanından, şartlar icabı, çok da haklı olmasa bile kadının tarafında olurum. Ama iş, hayatın akışını değiştirecek bir karara gelip dayandığında, haklıyken haksız duruma düşen bir kadının yanında olamam. Evet, mesele Meryem Uzerli'nin hamileliği dolayısıyla bekar annelik... Bir kadının tek başına çocuk yetiştirmesini de doğru bulmuyorum ama asıl karşı olduğum mesele, o çocuğu istemeyen bir babayı hiç dinlemeyip meseleyi "Benim bedenim, benim kararım" noktasına kilitlemek.

        KORKU FİLMİ GİBİ

        Yok. Yapamazsın. İnsanın hayatını bir defada ve tamamen değiştirecek, tek başına karar verilemeyecek bir mesele ebeveynlik. Üstelik insan, ebeveyn olmayı istemiyorsa zaten hazır da değildir. Öyle değil mi?

        Meryem Uzerli'nin çocuğunun babası olan Can Ateş (bir ara şaibe oldu konuyla ilgili ama biz öyle biliyoruz) "Elbette sorumluluğumun farkındayım" dedi.

        Hayal edin. Lütfen objektif olup kendinizi, isteğiniz dışında bir kişiden ve kontrolünüz dışında bir vakitte (bu aşamada korunma işi devreye giriyor, oraya geleceğim) çocuk sahibi ilan edildiğinizi hayal edin. Korku filmi gibi. Hayatınızın bütün kontrolünü kaybediyorsunuz. Belki başka şeyler yapacaktınız. Bitti. Sizin yerinize başkası karar verdi. İstemeseniz de artık çocuk sahibisiniz.

        "Erkekler de kendilerini bu durumdan korusun. Prezervatif kullansın" diyenler var. Tek mesele bu mu?

        Kadınlara sonsuz hak verilsin istiyoruz ama erkek de "benim hayatım benim kararım" diyemez mi? Kendi bedeniyle ilgili kararları, hele yataktayken düzgün veremediklerini bildiğimiz erkekler yüzünden değil midir doğum kontrol yöntemlerinin daha çok kadınlara yönelik olması? Bu konuyu çok araştırmış biri olarak sizi temin ederim ki kadınlar eziyet çeksinler diye değil, kadınlar kendilerini koruyabilsin diye bu yöntemler. Üstelik hamile kalmak da öyle bir defalık birliktelikle şıppadak olacak kadar basit bir hadise değil (elbette risk var).

        İsterseniz aynı yollardan geçen Deniz Akkaya'nın durumuna bakalım. Kendisiyle bir yuva kurup çocuk sahibi olmak istemeyen bir erkek (ki bu durumda ne kadın ne erkek, kimseye kızamayız tercih etmedi diye) şimdi onun tek başına verdiği kararla "baba" oldu.

        Oysa bir insanı anne yapamazsınız, baba yapamazsınız; kendileri isterse olurlar. Olmak istemiyorlar diye de kimseyi suçlayamasınız. Zorla yaptığınız her şey de size de, ona da, çocuğa da sadece zarar verir.

        Defalarca bakıcı yüzünden, şundan bundan edilen kavgalarını haber yaptık. Efe Önbilgin'e "şerefsiz" mi demedi, "baba müsveddesi" mi demedi. Davalar açıldı, ifadeler verildi. Bir çocuk bu şartlarda büyüdü. Umarım şimdi çok mutludur hepsi. Peki ama değdi mi?

        SENİN BEDENİN-BENİM HAYATIM

        Daha birkaç aydır tanıdığı bir erkeğe, "Seni o kadar seviyorum ki senden çocuk yapmak istiyorum!" diyen kadınlar ve onlardan koşarak kaçan onlarca erkek tanıyorum. Kendilerine hak da veriyorum. Durum tersine işlese diye düşünüyorum. Mesela bir erkek beni çok seviyor diye beni birden bire "anne" ilan edebilse, kucağıma da çocuğu verse... Böyle bir risk olsa tahminen erkeklerle arama barikat kurardım. Çünkü madem senin bedenin, senin kararın; bu da benim hayatım. İdeal olanını yapacak durumda değilsek, yani ortak karar verecek kadar "birlikte" değilsek hiçbir şey yapmaya da hakkımız yok.

        Bir de şu var ki sizinle birlikte çocuk sahibi olmak istemeyen birinden rızası olmadığı halde çocuk yapmak hiç onurunuza dokunmaz mı?

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar