Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Büyük İstanbul Tüneli Projesi ismiyle bu koca şehrin nüfusunun daha da artmasına sebep olacak, yeni cazibe merkezleri kazandıracak ulaşım sisteminden bahsediliyor. Hatta 2028 yılında hizmete açılması planlanıyormuş. Günlük toplam 1,3 milyon yolcuya hizmet vermesi öngörülüyormuş.

        Böyle bir proje neye göre planlandı bilmiyorum. Ama ulaşım sistemlerinin, özellikle doğru düzgün planlama yapılmadan hayata geçirilenlerin şehirlerin ulaşımını daha da kötü hale getirdiği ilgili uzmanların çok iyi bildiği bir husustur. Çünkü yeni yol, tünel demek, yeni imkanlar, fırsatlar anlamına gelir. Şehrin nüfusunun artmasına, kalabalıklaşmasına sebep olur. Böylece kendi cazibe merkezlerinin ihtiyacını karşılamadan öteye geçmesi de zorlaşır. İstanbul’un keşmekeşliğini artırır.

        İstanbul Ulaşım Ana Planı verileri doğrultusunda yapılan hesaplamalara göre şu anda günlük 2 milyonu aşan Avrupa ve Asya yakası arasındaki geçişlerin gelecekte günlük 3 milyonunun üzerine çıkması öngörülüyormuş. Peki çözümü yeni yol ve tünel midir?

        Gelişmiş, modern ülkeler, hatta şehirleşmede belli aşamaya gelen devletler nüfusun artmaması, yoğunluğun azalması için tedbirler alırlar. İstanbul’un ihtiyacı da yeni yollar, köprüler, tüneller değildir. Acilen yoğunluğunun azaltılması lazım. Bunun için Türkiye’nin çeşitli illerine geriye göçü başlatacak bir endüstri haritası çıkarılarak gerekli adımların atılması icap ediyor. Ancak böyle projeler de inşaatçı mantığı yerine daha kapsayıcı bir vizyonu zaruri kılıyor. Bizde galiba o yok!

        Daha net ifade etmek gerekirse artan trafik hareketliliği, yapılacak inşaatlardan elde edilecek rant motivasyonuyla ortadan kaldırılamaz. Şehrin ne kadar ve nasıl büyüyeceğine veya gelişeceğine dair ortaya bir plan koymadan, köprü, tünel, yol planlamak, geleceği planlamak anlamına kesinlikle gelmez. Bu yaklaşım çok amatörcedir ve yanlıştır.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Bir hayalin belgeseli

        Bir hayalin belgeseli
        0:00 / 0:00

        Gerçek anlamda değerini henüz kavrayamadığımız önemli, hatta tarihi bir serüvenin içinden geçtiğimizi yıllar sonra anlayabileceğiz. Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı karmaşık hadiseler içinde hak ettiği değeri görmediği bir teknoloji hamlesi yaptık ve dünyanın önünde gitmeye başladık. Ancak son dönemlerde yaşadığımız bir sürü olay, bu teknoloji hamlesini görmemizi engellediği gibi aslında daha kötü durumlara düşmemizi de yine bu gelişmeler sayesinde atlattık. Onun da farkında olduğumuzu sanmıyorum.

        Rahmetli Özdemir Abi’nin önderliğinde ve onun attığı tohumlarla Baykar Makine, küçük bir atölyede Türkiye’nin yerli, milli ve özgün Bayraktar insansız hava araçlarını (İHA) geliştirerek, alanında ülkemizi dünyanın ilk üçü arasına soktu. Art niyetli yorumlar ve yaklaşımlar sebebiyle bu işlerin siyasetle, hamasetle olmayacağını anlatma derdine düşmeyeceğim. Önemli bir süreci bizatihi yaşadım. Özdemir Abi’nin, Baykar Teknoloji Lideri Selçuk Bayraktar’ın ve Genel Müdür Haluk Bayraktar’ın projeleri nereden, nereye taşıdığını çok iyi biliyorum.

        Baykar’ı ziyarette ettiğimde dünyanın önde gelen ülkelerinin milli savunma bakanlarının ve genelkurmay başkanlarının Baykar’da saatler geçirirken, bizimkilerin 5-10 dakika görüntü verip, çekip gittiğini de biliyorum. Dolayısıyla ülke olarak yerli, milli ve özgün ürün geliştirme konusundaki sıkıntılarımız kadar, başarılı projeleri geliştirip, büyütme ve istikrarlı hale getirmede de maalesef sorunlarımız var.

        REKLAM

        Ülkemiz tarihinde önemli iz bıraktığını gelecek nesillerin daha iyi kavrayacağı, Türkiye’nin ilk insansız savaş uçağı olan Bayraktar Kızılelma’nın geliştirilme aşamaları eşliğinde Baykar’ın yolculuğunu anlatan Hedef Kızılelma belgeselinin ilk bölümü için düzenlenen galada birçok şey film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti durdu. Belgesele odaklanmakta bile zorluk yaşadım.

        Aslında biz sermayesi derdi olan bir adamın, Özdemir Bayraktar’ın belgeselini değil, hayatını ve hayallerini izliyorduk. İnsansız savaş uçağı Kızılelma’yı yapmadan daha sorunun içimizde, devletin her kademesine yerleşmiş, dışarıyla irtibatlıları aşmak olduğunu da defalarca ondan somut örnekleriyle dinlemiştim. Selçuk ve Haluk Bayraktar’ın babalarının vefatından sonra bir hayali gerçekleştirerek Kızılelma’yı gökyüzüyle buluşturması sıradan bir olay değildir. Belgesele sığmayacak bir arka planı olduğunun da unutulmaması lazım.

        Benim de ikinci bölümünde dilimin döndüğü kadarıyla yer aldığım Bayraktar Kızılelma’nın geliştirilme serüvenini anlatan belgeselin yönetmenliğini Altuğ Gültan ve Burak Aksoy yaptı. İstanbul Kongre Merkezi’ndeki ilk bölüm galasına ilgi yoğundu. Ancak ülkemizin halen daha yerli, milli ve özgün projeler geliştirmede sağlıklı bir modele, yol haritasına sahip olduğu söylenemez. Belgesele bir de bu açıdan bakılması lazım. Neden kendi evlatlarımızla, kendi projelerimizi geliştirmemiz gerektiği hususunun iyi irdelenmesi icap ediyor. Yerli ve milli projeleri en fazla yazan gazeteci / yazar olarak net bir şekilde ifade edebilirim ki bu hususta en büyük vebal liyakatsiz kamunun…

        Kızılelma projesi Baykar’ın 20 yıllık hayaliydi ama öylesine bir hayal değildi. Ondan önceki tüm projeler ve programlarda asıl hedefe varmak için tüm Baykar çalışanlarını, ülke sevdalılarını motive eden birer kademe oldu. Tüm yüksek teknoloji özellikleriyle ülkemizin ilk robot uçağı Kızılelma, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılını gerçek anlamda taçlandıran yerli, milli ve özgün çok değerli bir eser olarak da tarihteki yerini alacaktır.

        Akkuyu NGS'nin elektriğini ne zaman kullanacağız?

        Akkuyu NGS'nin elektriğini ne zaman kullanacağız?
        0:00 / 0:00

        Türkiye’nin elektrik üretiminde önemli bir baz güç olacak Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin (NGS) hizmete girmesi iki ülke için de önemli. Rusya yurt dışındaki en büyük yatırımını hizmete sokmuş olacak, Türkiye’de yılda yaklaşık 35 milyar kilovat saat elektrik üretecek, 7/24 emre amade olacak bir santrale kavuşacak. Fakat biraz daha sabretmemiz gerekiyor. Çünkü inşaatın hızla devam ettiği Akkuyu NGS’nin elektriğini kullanmamıza nereden baksanız en az 1,5 yıllık zaman var.

        “Nükleer santralin elektriğini 2025’in başında veya ilk çeyreğinde kullanabiliriz” ifadesi konuya vakıf kaynaklara ait. Ben de onların verdiği detaylarla süreci incelendiğimde zaten ortaya böyle bir tablo çıkıyor. Dolayısıyla Türkiye Elektrik İletim AŞ’nin (TEİAŞ) sistemine Akkuyu NGS’nin elektriğinin bağlanması için bu sene inşaatının bitmesi beklenecek. Gelecek yıl da güvenli ve sorunsuz nükleer elektrik üretiminin temini için testler yapılacak.

        Net ifade etmek gerekirse ilk üniteden 2025’ten önce elektriğin üretilip, sisteme verilmesi zor görünüyor. Ancak toplam 4 santralden oluşan Akkuyu’da ilk reaktörün tamamlanıp hizmete alınması diğerlerinin de daha hızlı bir şekilde devreye girmesine katkı sunacak. Böylece Rusya, Batı ile çok yakın müttefik olan Türkiye’de 1965’te başlattığı devasa yatırımlara bir tanesini daha eklemiş olacak. Benzer yatırımları maalesef başta ABD olmak üzere hiçbir Batılı müttefikimiz ne yapmış ne de desteklemiş durumda. Akkuyu NGS bir yatırım olarak Türkiye’nin Batı ile Doğu ya da ABD ile Rusya ilişkilerinde dengeli olmasının ne derece önemli olduğunun da nişanesi olarak değerlendirilebilir.

        Akkuyu NGS çok uzun süredir Türkiye’nin gündeminde. AK Parti Hükümeti’nin tüm enerji bakanları sürece şahit oldu. Çeşitli sebeplerden de proje epece gecikti. Enerji Bakanlığı yetkilileri de sene sonuna doğru ilk reaktörde ilk elektrik deneme üretiminin başlanabileceğini, ancak sisteme elektrik verilmesi veya sisteme alınması yani net ifadeyle elektrik üretimi için bir yıllık deneme süresi olduğuna işaret ediyorlar. Bu detaylarla da hesap edildiğinde 2025’ten önce Akkuyu’nun elektriğinin kullanılma imkânı yok.

        Akkuyu NGS ile birlikte Rusya – Türkiye ilişkileri daha da derinleşecek, aradaki bağlar güçlenecek. Çünkü uzun yıllar boyunca Akkuyu NGS’nin sahibi ve işletmecisi Rusya olacak. SSCB Başbakanı Aleksey Nikolayeviç Kosigin’in 1966’da Ankara’da Süleyman Demirel’i ziyareti ile başlayan ilişkilerin ağır sanayi ve büyük yatırımlarla günümüzde de sağlıklı bir şekilde devam ettiğini gösteren bir örnek olacak.

        Aslında Rusya ile Türkiye’nin ilişkilerini geliştirmesinde özellikle ABD’nin ikircikli ve zaman zaman da rencide eden tavırları itici bir güç olmuştur. Günümüzde ABD ile yaşadığımız sorunlar 60 ve 70’li yıllarda da yaşandı. Türkiye NATO üyesi olmasına rağmen günümüzde olduğu gibi geçmişte de ABD’den istenilen derecede müttefiklik desteği görmediğinden, Türkiye mecburen Rusya’ya yönelmiş ve ilişkilerde büyük yatırımlarla ilerlemiştir.

        Türkiye, SSCB’den ağır sanayi tesislerinin kurulması konusunda sermaye ve teknoloji sağlaması hatta daha önemlisi Rus askeri silah ve teçhizatı tedariki konusunda da Demirel zamanında teşebbüslerde bulunmuştur.

        Rusya’nın desteği ile yapılan büyük yatırımlardan bazıları şunlar; Seydişehir Alüminyum tesisleri, Aliağa Rafinerisi, PETKİM, Bandırma Sülfirik Asit Üretim tesisleri, İskenderun Demir Çelik Fabrikası, Mersin Kimya Kompleksi,Seyitömer-Seydişehir elektrik iletim hattı.

        Akkuyu NGS’nin diğer alt detaylarını bir kenara bırakıp iki ülke olarak ilişkileri değerlendirdiğimizde önemli, stratejik bir yatırım olarak karşımıza çıkıyor. ABD, Küba krizinde Türkiye’ye danışmadan Jüpiter Füzelerini İzmir’e yerleştirince önemli bir gerginlik yaşanıyor. Böylece ilk Rusya’ya yönelme, yakınlaşma söz konusu oluyor. Akabinde yine aynı dönemde ABD krom ihtiyacının önemli bir kısmını müttefiki Türkiye’den karşılarken, Rusya’nın fiyat düşürmesiyle Rusya’ya yöneliyor. Bu gelişme de ikinci kırılma olarak değerlendirilebilir. Çünkü ABD’nin Türkiye’ye karşı tutumu tarifi zor bir durumdur.

        Akkuyu NGS'nin hizmete girmesiyle de Rusya – Türkiye ilişkilerinde farklı ve yeni bir dönem başlayacak gibi görünüyor.

        Diğer Yazılar