Leonardo ile Michelangelo'nun öldürücü rekabeti
Leonardo da Vinci ve Michelangelo... Mona Lisa tablosu ile Davut heykeli... İtalyan Rönesans’ına saplantılı bir ilgi duyan televizyon yapımcısı Stephanie Storey ilk romanı “Yağ ve Mermer”de Rönesans İtalya’sının iki büyük ustasını amansız bir rekabet savaşının ortasında karşı karşıya getiriyor. Sürükleyici ve çok eğlenceli
SANAT TARİHİ
Stephanie Storey’nin romanı ‘Yağ ve Mermer’, 1501-1505 yılları arasında geçiyor. Kahramanları, Leonardo da Vinci ve Michelangelo. Bu iki büyük ustanın ortak özellikleri Floransalı olmaları ve yaşamları boyunca hep orada üretmeleri. Şöhretinin zirvesinde ellili yaşlarını süren karizmatik dâhi Leonardo ile büyük bir eser ortaya koyarak kendini ispatlamaya çalışan genç ve ateşli Michelangelo arasındaki rekabet, Davut heykelini yaratma görevinin Michelangelo’ya verilmesiyle beklenmedik bir noktaya gelir. Leonardo için belki de karanlık bir dönem başlamıştır. Tam yeri gelmişken, söyleyeyim... Bu iki adamın Floransa dışında bir ortak noktaları daha var: Birbirlerinden kelimenin tam anlamıyla nefret ediyorlar.
İtalyan Rönesans’ına saplantılı bir ilgi duyduğunu söyleyen yazar Stephanie Storey ilk romanı “Yağ ve Mermer”de, Rönesans İtalya’sının az bilinen ayrıntılarını, patlama yapan yaratıcığın yanı sıra yaşanan huzursuzluk ve şiddeti yazıya dökerken, iki büyük dâhinin günlük hayatları hakkında da okuru bilgilendiriyor.
Belirtmekte yarar var: Sanat tarihinin bu iki ikonik eserinin, yani Mona Lisa tablosu ve Davut heykelinin ortaya çıkmasını sağlayan ateşli ve öldürücü rekabete dair elde somut bilgi yok. Bu, tamamen Storey’nin “uydurduğu” bir şey. Fakat dâhilerin ne kadar fırtınalı tipler oldukları düşünülürse, olmayacak şey de değil. Ayrıca lütfen söyler misiniz, yazarların işi uydurmak değil de nedir?
‘SANDRA BULLOCK’A STİLETTO İLE YÜRÜMEYİ ÖĞRETİR, OBAMA İLE SİYASET TARTIŞIRKEN’
Stephanie Storey, Amerika’da yaratıcı yazarlık ve İtalya’da sanat tarihi okuduktan sonra Avrupa’yı karış karış gezmeye başlamış. Amacı Michelangelo’nun yarattığı tüm eserleri ‘yerinde’ görmekmiş. Daha sonra evlenip Los Angeles’a yerleşmiş ve 15 yıl boyunca çeşitli televizyon dizilerinde yapımcı olarak çalışmış. ‘Tavis Smiley’, ‘The Writers’ Room’ ve ‘The Arsenio Hall Show’, yapımcılığını üstlendiği dizilerden bazıları. İlk romanı “Yağ ve Mermer”i neden yazdığını şöyle anlatıyor... “Başvurduğum yayınevlerinden biri ‘Yağ ve Mermer’i basmayı kabul ettiğinde en yakın arkadaşım, ‘Yaşasın, artık umut veren bir yazar adayı değilsin’ demişti. Şahane bir şeydi... Düşünün; acemi işi ilk kitabım ‘Domuzcuk Horty Okula Gidiyor’u yazdığımda 7 yaşımdaydım ve hayatım boyunca yazdıklarımın yayınlanacağı günü hayal etmiştim. Kendimi bildim bileli hep yazdım. Üniversitede okurken, televizyon dizileri için bin küsur bölüm üretirken... Doğum günümü Candice Bergen’le kutlar, podyumda Sandra Bullock’a stilettolarla yürümeyi öğretirken... Maya Angelou’dan yatağının altına gizlenen kaplanları dinler, Salman Rushdie ya da Barack Obama ile dünya meselelerini ve siyaseti tartışırken... Sabahları uyanınca, akşamları yorgunluktan uykuya dalana kadar... Yazdım. Hep yazdım. Çünkü eğer böyle yapmasaydım, ürettiğim hikâyeler zihnimde hapsolup beni de kendileriyle birlikte esir edecek, en sonunda da patlayacaklardı. Onlarla birlikte ölmemek için yazdım.”
İKİ TAVSİYE
Çağdaş edebiyatın özgün seslerinden Valeria Luiselli’den karnaval etkili bir roman: “Dişlerimin Hikâyesi”, anlatmak için yaşayanların ve anlatıdan beslenerek yaşama tutunanların kitabı. Ve David Szalay’dan “Erkek Dediğin”.
YAŞANTI
“Sizin şehir mızıkacılarınızın masallarına göre davranamayacağım. Bir şey anlatmak, şarkı söylemek istemiyorum, vaaz etmek istemiyorum. Ama şurası doğru: Masalların zamanı geçti. Şehir ve devlet masallarının ve tüm o bilimsel masalların -felsefi olanlar da dahil-; artık âlemi yok. Evrenin masallık bir yanı kalmadı. En güzel masal olan Avrupa ölü. İşte hakikat. Hakikat asla masal olmamıştır.”
Konuşmalar, okur mektupları, söyleşiler, edebiyat yazıları... Düzyazının huysuz sesi Thomas Bernhard’dan kalanları bir araya getiren “Hakikatin İzinde”, tıpkı romanlarında ve tiyatro oyunlarında çizdiği baş karakterlerinden biri gibi söz alan hakiki Thomas Bernhard’ı çıkarıyor okur karşısına. Ve bu kitapta bütün aksiliği ve dürüstlüğüyle konuşuyor. Ülkesi Avusturya’ya duyduğu nefrete karışmış sevgiyi de anlatıyor, parlak yazın sahnesinde odağa aldığı darkafalılık, kötülük, eylemsizlik meselelerini de. Onu hayata bağlayan edebiyat, tiyatro, müzik, felsefeye hatta intihar kavramına dek Bernhard’ı Bernhard yapan her şey var bu kitapta. Kitap, yazarın edebiyatçı kişiliğinin somut hayatına yansıyan siyaseti.
LEZZET
“Öyle bir adam düşünün ki çok güzel olsun. Güzelliği ta içinden yansısın. Şu an yazdığım kalemi bana hediye eden, beni yazmaya teşvik eden birisi olsun. Ve öyle bir kitap düşünün ki kapağı bembeyaz, saf ve sek olsun. O kadar beyaz olsun ki üzerindeki siyah leke sizde merak uyandırsın, düşünmeye itsin, hissetmeye sürüklesin. Yaratıcılığın kapılarını 24 saat açık tutabilsin. Sayfalarında dolaşmaya başladığınızda da mutlu, huzurlu, birleştirici, dinamik, bol kahkahalı, tutkulu ve dopdolu bir sofraya götürsün sizi. Masadaki herkes de seksever olsun!”
Ender Merter, yeni kitabında grafik sanatının, siyasetin, reklamın, sporun ve erotizmin peşinden giderek okurları soluk kesen bir maceraya sürüklüyor.
ÇAĞDAŞ KLASİK
Gökyüzü bunca geniş, hayat bunca kısa, hayaller bunca sonsuzken yol özgürlüktü. Yol dostluktu, maceraydı; sonsuz olasılığın toplamı, yaşamın kaynağıydı. Yolun sonunda aşk vardı, söz vardı, ses vardı; başlangıçlar hep şen, hep heyecanlıydı. Hızla giden bir arabanın dikiz aynasına yansıyordu hayatın anlamı, öyle bir şey varsa tabii; tan kızıllığında, gecenin bağrında, bir dostun yanı başında. Hareket halinde olan için ölüm yoktu, tasa yoktu; devinim vardı sadece, dünyayı berraklaştıran, yaşamı anlamlı kılan. Yıldızların altında, hızla giden arabaların arka koltuklarında, kaçak atlanan tren vagonlarında, çadırlarda, barakalarda, uzak diyarlarda kutsal yaşam vardı ve yüreklerindeki coşkuyu daracık bir dünyaya sığdıramayanlar, yollarda şahlandı. Nereye olursa...
Amerikan edebiyatının devi Jack Kerouac’tan, Beat Kuşağı destanını yazan kitap. Kerouac, “Yolda”da kendi şahsi hikâyesini anlatıyor; sansürsüz, yalansız, olduğu gibi. Şarkıyı; özgürlüğün, arayışın, dostluğun, kayıp babaların ve küskün oğulların, onulmaz yaşam hasretinin şarkısını andıran benzersiz bir kitap.
ÇOCUK
Akromantula’dan Burnuk’a, Okami’den Yeti’ye... A’dan Z’ye fantastik cavanarlar!
Harry Potter kitaplarına bir kez dalmışsanız mutlaka bilirsiniz: “Fantastik Canavarlar Nelerdir Nerede Bulunur”, yayımlandığından beri Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’nun temel kitaplarından biridir. Newt Scamander’ın başyapıtı nesiller boyunca büyücü aileleri eğlendirmiş ve büyücüler dünyasının sihirli yaratıklarıyla ilgili muhteşem bir başucu kitabı olmuştur. Scamander’ın yılların yolculuk ve araştırmasının meyvesini temsil eden bu eşsiz eser, şimdi altı yeni canavarın da dahil edildiği genişletilmiş özel baskısıyla hem büyücüler hem de Muggle’lar için kaçırılmaması gereken bir kitap olarak kitapçılarda. Hipogrif, Basilisk, Macar Boynuzkuyruk gibi bazı canavarlar Harry Potter kitapları okurlarına muhakkak tanıdık gelecektir. Bazıları ise en tutkulu amatör büyüzoologları bile şaşırtacak!