Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Keşfet

Türkiye’nin jetonu geç düşüyor anlaşılan. En iğrenç olaya bile “tepki” üç gün sonra akla geliyor.

Ama neyse ki, geliyor.

Aslında ilk teşekkür edilmesi gereken gazeteci Timur Soykan ve tabii Birgün gazetesi.

Ardından Murat Ağırel.

Gazetecilik yaptılar.

Timur Soykan’ın haberi yazdığı gün “İstanbul Sözleşmesi’ni bu yüzden de istemediler” diye yazdım.

Tabii kızanlar oldu.

“İstanbul Sözleşmesi ile bu pisliğin ne alakası var?” diye.

Sözleşmenin 32. Maddesi tam da bu konuya değiniyor, 18 yaşın altındaki kız çocuklarının zorla evlendirilmesini, ana baba rızası da olsa yasaklıyor.

Türkiye’de Çocuğa Karşı Şiddete Karşı Ortaklık Ağı o günlerde bildiri yayınlamıştı zaten.

“İstanbul Sözleşmesi çocukların da güvencesidir” diyerek “Kadınların ve gençlerin zorla evlendirilmesinin şiddet olduğunun altını çizer ve çocukların evlilik yoluyla istismar edilmesinin önlenmesine yönelik devletlerden tedbir almalarını bekler” diyerek sözleşmeyi hatırlatmıştı.

Şimdi anladınız mı, tarikatların, cemaatlerin niye baskı yaparak bu sözleşmeden çıkılmasını istediklerini.

Ensar Vakfı gibi yerlerde çocuklara tecavüz edilmesini örtbas edilmesini kutlayabilmek, TBMM'deki örtbası kutlayanları desteklemek içindi elbet.

Ama şimdi sosyal medyada ve medyada 6 yaşındaki kızla evlenen “sapkın” ve 6 yaşındaki kızını peşkeş çeken “canavar”a karşı büyük tepki var.

Ben ise meselenin orasında değilim.

Kötü ve sapık ve rezil insan her zaman çıkabilir.

Böylesi elbette mide bulandırıcıdır ama olmayacak şey değildir.

Olabilir.

Buradaki asıl vahamet bu rezaletin, bu pisliğin, bu sapkınlığın, bu sapıklığın kurumsal bir şekilde örtbas edilmesi, edilebilmesidir.

Asıl sapıklık bu sapıklığa göz yummaktır. Göz yummak, örtbas etmeye çalışmak bu sapıklığın da ötesinde bir sapıklıktır.

Tarikat içinde böyle bir rezillik yaşanırken, sözde dindar tarikatın mensuplarından, olayı bilenlerden görenlerden, duyanlardan çıt çıkmaz.

Tarikat lideri, İslamcı vakıf başkanı babanın 6 yaşında evlendirdiği, o yaşta cinsel istismarına başlanan, 7 yaşında tecavüze uğrayan çocuğunun durumunu 13 yaşına geldiğinde bir hekim fark eder.

Hemen savcılığa bildirir.

Tarikatın bir bölümü bu işin içindedir.

Ve tarikat öyle güçlüdür ki, eli kolu her yerdedir.

Sonuç alınamaz.

İş uzar.

Çocuğun yaşı 17 olmuştur. Normalde doğum raporu istemesi gerekirken, çocuğun kemik yaşının tespitini ister niyeyse.

Hastanede yapılan kemik yaşı tespit muayenesine o sırada 17 yaşında olan çocuğun yerine 21 yaşındaki bir başkası sokulur.

Kimse garipsemez bile.

Yargı bağlanmıştır.

Örtbas için kim olduğunu bilmediğimiz kişiler devrededir.

Ve şimdi herkes sapık baba, sapık anne ve sapık sözde damada kızgın.

Elbette bunlar suçlu ama asıl suçlular bu işi örtbas etme operasyonunun ortakları.

Doğum raporunu istemeyen savcı kim mesela!

17 yaşındaki çocuk yerine 21 yaşındaki birinin kemik yaşını tespit eden ve bunda bir gariplik görmeyen kim!

Bunlar bu pisliğe emir komuta zinciri altında göz yumdularsa o emir komuta zincirinde kimler var?

Bu sapkın silsile kimlerden oluşuyor?

Bunların önündeki, arkasındaki, yanındaki siyasi güç kim?

Asıl enerjimizi bunları bulup ortaya çıkarmaya harcamadıkça ve bunları bulup cezalandırmadıkça daha çoook böyle acılar olacak.

Pek azı Timur Soykan ve Murat Ağırel gibi gazeteciler sayesinde ortaya çıkacak.

Daha çoğu tarikatların gücü ve onların destekçileri sayesinde örtbas edilip gidecek.

Bugün bu pisliğin takipçisi devlet olacakmış,.

İnşallah...

Ama keşke 2012'de bu iş ilk farkına varılıp, Adalet'in önüne geldiğinde birileri takipçisi olsa idi.

Devlet adına görevlendirilmiş birileri.

Hani adına savcı dediklerimiz.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar