Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yeniden değerleme oranı ile enflasyon arasındaki farka geçen yıl da dikkat çekmiştik.

        “Resmi enflasyon” ile yeniden değerleme arasındaki farkı eleştirmiştik.

        2021 yılının Kasım ayında 2022 yılı için uygulanacak yeniden değerleme oranı yüzde 30,2 olarak açıklandığında, ülkedeki yıllık enflasyon yüzde 16,3 idi ve “Merak etmeyen düşecek” deniliyordu.

        Ben de o zaman “Açıklanan yüzde 16,3 düşecek diyorsunuz. Ama yeniden değerleme oranı yüzde 36,2. Düşecekse bu oran ne?” diye sormuştum.

        Açıklanan enflasyon ile yeniden değerleme oranı arasındaki fark 19,9 puandı.

        Kasım 2022’de Yeniden Değerleme Oranı yüzde 122,9 olarak açıklandı. “Resmi” enflasyon ise yüzde 85.

        “Resmi” enflasyon ile Yeniden Değerleme Oranı arasındaki fark bu kez 37,9 puan.

        Üstelik de enflasyonun baz etkisi ile ister istemez bir miktar düşeceği bir zamanda.

        Maaşınıza zam enflasyon oranında yapılacak.

        Ama devlete ödediğiniz vergiler, harçlar, rüsumlar, cezalar Yeniden Değerleme Oranında artacak.

        Oturduğunuz daireye geçen yıl 3500 TL emlak vergisi öderken, bu yıl aynı dairenin emlak vergisi 7 bin 800 TL olacak.

        Buna karşılık diyelim ki, 10 bin TL olan maaşınız dört aylık enflasyon oranı olan yüzde 10,9 artacak ve 11 bin 800 TL olacak.

        Geçen yıl maaşınızın üçte biri ile evinizin vergisini öderken bu yıl evinizin vergisi maaşınızın yüzde 70’ini götürecek.

        Kimlik, pasaport harcı, trafik cezası, noter harcı, tapu işlemi, sağlık katılım payı, motorlu taşıtlar vergisi gibi şeyleri saymıyorum bile.

        Eğer bu iktidar bu oranları aynen böyle devam ettirirse, yakında maaş bile almayıp, ay başında devlete ekstra para ödemenizi bile isteyebilirler.

        E, ne de olsa lüks araçlarda, yatlarda, marinalarda kuyruk var.

        Bu paraların birilerinden çıkması lazım.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Herkesin mutfağı kendine

        Herkesin mutfağı kendine
        0:00 / 0:00

        Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bazen evindeki çalışma odasında, bazen de evinin mutfağında çektiği “Seçmene sesleniş” videolarını izliyorum.

        Kemal Bey bir yandan ülkenin sorunları ve memleket meseleleri ile ilgili fikirlerini anlatır, eleştirilerini sıralar ve çözüm önerilerini sunarken, diğer yandan da görsel mesajlar veriyor.

        AK Parti döneminin ve yönetiminin şaşalı, debdebeli yaşam tarzına, gösterişli mekanlarına karşılık mütevazılığı ön plana çıkarmaya çalışıyor.

        Orta halli bir vatandaş evi, kıt kanaat geçinen bir memur evi mutfağı görüntüsü sunuyor.

        Verilmek istenen mesaj net.

        “Ben de sizler gibi yaşıyorum. Ben de sizden biriyim.”

        Aslında “gösterişli yaşam” ve bu yaşama yönelik muhalefet eleştirisi Türk siyasetinde ilk kez karşımıza çıkmıyor.

        Daha önce de Turgut Özal’ın özellikle eşi Semra Özal ve “papatyaları” kimliğinde kendini bulan bir “lüküs hayat” görüntüsü vardı. O zamanki siyasi rakipleri ile arasındaki hayat tarzı farkına değinerek, bu durumu Turgut Bey’e sormuştuk.

        Cevabı ilginçti.

        “Elbette biraz gösterişli olacağız. Elbette iyi yaşayan insanlar görüntüsü vereceğiz. Aksi takdirde seçmen bunların kendisine faydası yok. Bize ne faydası olacak diye düşünür” yanıtını vermişti.

        Bugün de benzer bir durum söz konusu.

        Kemal Kılıçdaroğlu mutfağının görüntüsü ile “Ben sizden biriyim” mesajını veriyor.

        İktidar tarafı ise kareli ceket ve gömlekleri ile “500 milyon dolarlık uçağa binsem de, Mercedes makam arabamda konvoyla gezsem de, hala sizden biriyim. İçinizden biri bu koltukta oturuyor, yabancı biri değil” mesajı.

        Peki bu mesajlardan hangisi doğru…

        Bence ikisinin de hiç önemi yok.

        Vatandaş ne Kemal Kılıçdaroğlu’nun orta halli mutfağının verdiği mesaja bakıyor ne de Beştepe’nin son derece şık mutfağının.

        Vatandaş kendi mutfağına bakıyor.

        O mutfakta tencere kaynıyor, keyifle yemek yapılıyorsa gerisi hikaye.

        Bu nedenle muhalefetin sergilemesi gereken mutfak kendi mutfağı değil, vatandaşın mutfağı.

        Taksi tarifesi bizi hiç ilgilendirmiyor

        Taksi tarifesi bizi hiç ilgilendirmiyor
        0:00 / 0:00

        İstanbul Taksiciler Odası Eyüp Aksu “Taksi tarifesi artmalı” demiş.

        Bunu niye bize söylüyor anlamadım.

        Konunun ne benimle ne de İstanbul’da yaşayan Türk vatandaşları ile bir ilgisi var.

        Eyüp Aksu, bu meseleyi bizimle değil, Turizm Bakanlığı ile tartışsın.

        Bu mesele bizi hiç ilgilendirmediği gibi, bizim açımızdan taksi tarifelerinin 100 TL’ye açılmasının ve kilometre başına 500 TL yazmasının da hiçbir mahzuru yok.

        İstanbul’daki taksilerin fiyatları beni hiç ama hiç ilgilendirmiyor.

        Çünkü binemiyorum.

        O taksiler, bizi, sizi almıyorlar.

        Bir Türk vatandaşının taksi bulması, bulduğu taksiye binmesi imkansız.

        Ne duruyorlar ne alıyorlar.

        Yanlışlıkla alsalar bile asla istediğiniz yere gitmiyorlar.

        Bu yüzden de Taksiciler Odası ne kadar zam istiyorsa, AK Parti onlara o kadar zam yapsın.

        Konu bizim dışımızda.

        Aranızda halledin.

        Hatta AK-UKOME'ye de gerek yok.

        Turizm Bakanlığı halletsin.

        Randevuda kim kimi ekti

        Randevuda kim kimi ekti
        0:00 / 0:00

        Hastanelerde aldığı randevuya gitmeyenlere üç ay süreyle başka randevu verilmesin diye yazınca itirazlar geldi.

        “Geçen ay hastane randevusuna gidemeyenlerden biriyim. Marmara Üniversitesi Eğitim Araştırma hastanesi Kardiyoloji bölümünden aldığım saat 9.15 randevusuna 15 dakika öncesinde gitmiş olmama rağmen saat 11.30'a kadar bekledim ancak sıra bir türlü gelmediğinden doktoru görmeden hastaneden ayrıldım. Randevu aldığım doktorun adı, 3 farklı kapıda da yazmakta, ancak her oda da farklı bir doktor bulunmaktaydı! Randevu saatinde hastaneye geldiğinizde sizi kayıt eden biri yok, kapıda isminiz yazacak diyorlar ve başlıyorsunuz beklemeye. 65 yaş üzeri hastalar öncelikli olduğundan (Doğru bir uygulama ama daha iyi organize edilmeli) ve doğal olarak kalp hastalarının birçoğu 65 yaş üzeri olduğundan 40 yaşındaki bana bir türlü sıra gelmedi. Çalışan biri olduğum için gün boyu bekleyemedim ve 3 saate yakın bekledikten sonra ayrıldım. Randevusuna gitmeyen 2 milyon küsur kişinin bir kısmının benimki gibi nedenleri olabileceğini düşünmekteyim. Kusursuz sağlık sistemimiz bazen böyle sonuçlarda doğurabiliyor”

        Anlaşılan bu yaygın bir durum.

        Acaba Bakanlığın “Randevuya gelmediler” dedikleri arasında gelip de gidenlerin oranı ne kadar.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Yoksulluğun nedeninin Adaletsizlik olduğunu anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar