Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dün gazeteden yürüyerek İstiklal Caddesi’ne gittim.

        Patlatılan bomba bir miktar da olsa etkisini göstermiş.

        Mahşeri kalabalık yerini daha normal bir kalabalığa bırakmıştı.

        Belki de, ağaçlar ve banklar kaldırıldığı için daha boş görünüyordu.

        Emin olamadım.

        Ama emin olduğun bir şey var.

        Ağaçların ve bankların kaldırılması İstiklal Caddesi’ni daha güvenli bir yer yapmayacak.

        İstiklal Caddesi’nde bundan önceki patlama 19 Mart 2016 günü meydana gelmişti.

        O gün Galatasaray Spor Kulübü’nün mali genel kurulu vardı.

        Haliç Kongre Merkezi’ne yapılsa da, biz genel kurul çıkışı her zaman yaptığımız üzere Çiçek Pasajı’na geçmiştik.

        Bu nedenle o bombaya ve bomba sonrası İstiklal Caddesi’nin haline canlı tanığım.

        O gün cep telefonumla çektiğim ve asla hiçbir yerde yayınlamadığım fotoğraflar hala telefonumda duruyor.

        O fotoğrafları buraya koysam göreceksiniz ki, o gün İstiklal Caddesi’nde ne bir ağaç var ne de bir bank.

        Ağaç ve bankların olmadığı İstiklal Caddesi'nde IŞİD ya da Türkiye’de popüler adı ile DAEŞ bomba patlatmış, o gün de 5 kişi ölmüş, 36 kişi de yaralanmıştı.

        Bankları ve ağaçları kaldırarak bombalı saldırıları engelleyemezsiniz.

        Hatta muhtemelen tam aksine arkasına sığınacak bir şey kalmadığı için, bombanın parçalarının yayılmasını engelleyecek bir siper olmadığı için banksız ve ağaçsız bir ortamda bombanın vereceği zarar daha fazla olacaktır.

        Bombayı engellemenin yolu ağaçları kaldırmak değil, sınırlara sahip çıkmaktır.

        Bombacı terörist kadın anlatıp duruyor.

        Kendisi de, kendisine eylemde yardımcı olan kişiler de, hepsi ama hepsi Suriye sınırından Türkiye’ye kaçak yollarla girmiş kişiler.

        Hem de defalarca.

        Hiçbir kayıt kuyut olmadan onlarca kez sınırı delip geçmişler, hiçbir kayıt kuyut olmadan gelip İstanbul’a yerleşmişler.

        Hiçbir kayıt kuyut olmadan işe girmişler, çalışmışlar.

        Sonra da canları çekince bir bomba patlatmışlar.

        Ve kim bilir daha ne bombacılar şimdi “Ensar ve Muhacir” denilerek aramızda dolaşıyor, çalışıyor.

        Biz yıllardır bu tehlikeye dikkat çekerken kimse ne dediğimizi anlamadı.

        Bazı aptallar bizi ırkçılıkla suçladılar.

        Gördünüz mü neyi kastettiğimizi.

        Bu ülkede sınır güvenliği yoksa o ülkede güvenlik yoktur.

        Bir ülke tanımadığı bilmediği kayıt altına almadığı milyonlarca insanı, şehirlerine yığdıysa, yığılanların sayısını, kimliğini, geçmişini bilmiyorsa o ülkede güvenlik olmaması bir yana o ülkede büyük tehlike vardır.

        Eğer ülkenizin güvenli bir yer olmasını istiyorsanız yapılması gereken saksıları kaldırmak değil, saksıyı çalıştırmaktır.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        ÖSO ile PKK

        ÖSO ile PKK
        0:00 / 0:00

        Bombacı terörist kadının ifadesi alınıp, geçmişi yavaş yavaş da olsa ortaya çıktıkça ortaya oldukça tehlikeli bir durum çıkıyor.

        Nasıl bir tehlike olduğunu anlatalım.

        Bombayı İstiklal Caddesi’ne yerleştiren Elbeşir’in (Sudan’ın soykırım iddiası ile uluslararası suçlu devrik lideri ile isim benzerliği ilginç) bağlantıları tipik bir PKK’lı terörist profilinden uzak.

        Elbeşir’in kişisel ilişkileri ve çevresi yakın zamana kadar PKK değil Özgür Suriye Ordusu çevrelerine yakın.

        Bağlantıları genelde o yönde.

        Sonrasında hızlı bir şekilde PKK’ya intikal ediyor ve PKK’lı ya da YPG’li oluyor.

        Ancak buna rağmen ÖSO bağlantıları da devam ediyor.

        İşler burada ilginç hale geliyor.

        Eğer şu ana kadar medyaya yansıyan bilgiler doğru ise ve Elbeşir hakkındaki geçmiş analizi ve kişilik profili gerçek verilere dayanıyorsa aşağıda, Güney sınırımızda yepyeni bir sorunla karşı karşıyayız demektir.

        ÖSO ile YPG/PKK arasında bir işbirliği ve bir geçirgenlik.

        Suriye’de Esad’ı devirsin diye örgütleyip destek verdiğimiz ÖSO’nun sınırımızdaki bir terör örgütü ile bu denli yakınlaşması ya da eleman geçirgenliği olması Türkiye açısından yeni bir durumdur.

        Ve yeni bir yanlış politikanın ortaya çıkması demektir.

        Murathan Mungan der ki!

        Murathan Mungan der ki!
        0:00 / 0:00

        Sokak hayvanları daha doğrusu sokak köpekleri ile ilgili tartışma sonra ermeyecekmişçesine büyüyor.

        Azgın bir azınlık hala ortalığı terörize ediyor, hala bana saldırıyor.

        Bunları görüp okudukça HAYTAP Başkanı’nın “Başı boş köpekler değil, başı boş insanlar sorunu var” sözleri aklıma geliyor.

        Galiba gerçekten böyle bir sorun var.

        Vicdansız bir sosyopat grubu sözde bir hayvanseverlik arkasına saklanarak edepsizliklerini sergiliyorlar.

        Kendilerini elbette ciddiye almıyoruz.

        İhale takipçisi, hiçbir yerde barındırılmayan sözde muhalif gazetecileri almadığımız gibi.

        Ama emin olun ki, başı boş köpekler bunlar kadar tehlikeli değiller.

        Ve kesinlikle bunlardan daha sevimliler.

        Sokak hayvanları meselesi ile ilgili akademisyenlerden çokça geri bildirim alıyorum.

        Bugün bunlardan birini, bir Anadolu kentimizdeki üniversitenin Veterinerlik Bölümü öğretim üyesi bir profesörünkini:

        “Fatih Bey, bendeniz, Veteriner hekim ….. ….., …. … Veteriner Fakültesi profesörüyüm, hayvan refahı çalışma ve ilgi alanım;

        Haytap Başkanı ile yayınınızı dinledim, başa aldım tekrar dinledim.

        Hikaye anlatıyor. Kültür, batılılaşma, Batı karşıtlığı, bu nedir?

        Bunlar sebep ve çözüm değil.

        Sokaktakilerin yüzde 99’u cins değil, yurtdışından gelme, pet shopta satılanlar değiller.

        Benim de köpeğim var, bahçesiz bir evde 60-70 kg'lık bir hayvana kimse bakamaz, sahiplendirme de çözüm değil.

        Acilen barınak kapasiteleri artırılacak, basit bir sundurma ile köpekler ülkemizin her yerinde açık arazide barındırılabilir, artı eksi 50 çevre sıcaklığında yaşayabilirler.

        Sokaklardan toplanacaklar, Barınaklarda yaşayacaklar, toplananlar bir yandan da kısırlaştırılacak. Kısırlaştırma için, belediyeler serbest klinisyen veteriner hekimlerden iş/hizmet alımı yaparlarsa, kısa sürede kısırlaştırma, aşılaması sağlanır.

        Kesinlikle toplu halde barınaklarda sınırlandırılmalı, Haytapçılar, diğer hayvan severler, sokaktakileri besleyenler, yemleri barınaklara götürsünler.

        Mesleğimin ilk döneminde, korkunç kuduz ölüm sürecine tanık oldum, kendimi paraladım, devlet memurlarının daha korkunç umursamazlıklarına da tanık oldum. (Sudenaz, Erzurum, 2006).

        Bu tip sözde hayvanseverler için Murathan Mungan bir yazısında başka bir yazara ithafen der ki;

        ‘En azılı hayvan severler, en azılı insan düşmanlarıdır’

        Bunların baskısı ve akilleri sindirmesi ile bugünlere geldik.

        Elimden geleni yapmaya hazırım.”

        NOT: Veteriner Hekim okurumun adını kendi öyle istediği için değil, ruh hastalarının saldırısından korumak için özellikle ben gizledim.

        Çözüm önerileri

        Çözüm önerileri
        0:00 / 0:00

        Sokak köpeklerine iki paket yem verip, kendini hayvansever zannedenler ve bu hayvanların sokaklardaki halinden sadistçe bir zevk alanların aksine, çocukluğumdan bu yana evde köpeklerim ve kedilerim oldu.

        Onlarla beraber yaşadık.

        Şu anda da kızım tarafından sahiplenilmiş iki adet engelli köpek ile aynı evi paylaşıyoruz.

        Sokak köpeklerinin toplanıp belirli bir süre sahiplenme beklemesi ve sonra itlaf edilmesi gibi bir çözüme taraftar olmam mümkün değil.

        Ancak mevcut durum da kabul edilebilir değil.

        Kısırlaştıralım sokağa tekrar salalım diyenlere en güzel yanıtı Karadenizli Amcanın verdiğini herkes kabul edecektir.

        Bu köpekler belediyeler tarafından, belediyelerin gücünün yetmediği yerlerde Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı tarafından toplanmalıdır.

        Toplanan köpeklerin, yaşayabileceği geniş alanlı, barınma alanları yapılmalıdır.

        Buralarda sahiplendirme çalışmaları yürütülmeli, bu köpekleri sahiplenenlere belediyeler mama ve veteriner desteği vererek, ekonomik gücü olmayanların da köpek sahiplenebilmesini ve köpek sahibi olma keyfini yaşamasına imkan verilmelidir.

        Veteriner kliniği açacak olanlara her ay belirli sayıda sokak köpeğini kısırlaştırma mecburiyeti getirilmelidir.

        HAYTAP Başkanı’nın açıkladığı verilere göre sokaklarda yaklaşık 3 milyon dişi sokak köpeği vardır. Her yıl 1 milyon köpek kısırlaştırılsa bile, geri kalan 2 milyon dişi köpek kısırlaştırılan sayıdan çok daha fazla yeni köpeği sokaklara bırakacaktır. Kısırlaştırıp sokağa atma çözüm olamaz, barınak şarttır.

        Köpek sahibi olmak için bir belge gerekmelidir.

        Özellikle kentlerde sahipli köpekler, Tarım Bakanlığı ya da İçişleri Bakanlığı tarafından kayıt altına alınmalı, doğumları ve ölümleri belgelenmeli, kayda geçirilmelidir. Köpek sahiplerinin bakamadıkları köpekleri sorumsuzca sokağa bırakmalarının önüne geçilmelidir.

        Köpek ithalatı ve kaçakçılığı kesinlikle engellenmelidir.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        En çok sesi çıkanı en haklı olan zannetmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar