Siyasetten, siyasetçilerden, sonuçsuz tartışmalardan, memleketten çok kendini düşünen siyaset ve sözde aydın çevrelerinden, terörden, karanlık ve asla aydınlatılamayacak, aydınlatılmaya çalışılmayacak olaylardan sıkıldım.
Birkaç gün köşemde farklı konuları işleyeceğim.
Moralimi daha az bozmaya çalışacağım.
Geçen hafta itibarıyla ligler “Dünya Kupası tatiline” girdi.
Futbol dünyasında gözler Katar’a çevrildi.
Futbolun kurumlarının hala tartıştığı, Dünya Kupası’nı nasıl aldığı belgesellere konu olan Katar’a.
Katar’daki Dünya Kupası’nda ne yazık ki Türkiye yok.
Elemeleri geçemedik.
Ama Türkiye Katar’daki Dünya Kupası’nda farklı bir şekilde temsil ediliyor.
Nasıl mı, anlatalım.
Biliyorsunuz, Türkiye’de Mercedes ve VW’nin ticari minibüslerini müthiş lüks binek araçlarına dönüştüren firmalar var. Bunların bazıları çok çok başarılı ve kendi alanlarında dünyanın muhtemelen en iyileri.
Bunların en bilineni ise üç kuşaktır otomotivci, eski ralli şampiyonu Şükrü Okçu’nun kurduğu “Okçu İndividual”.
Okçu, yıllardır iç piyasaya hemen hemen hiç yönelmeden, Arap Yarımadası, Avrupa ve Amerika’ya özel dizayn, özel yapım araçlar yolluyor. Mercedes’in bu konudaki anlaşmalı çözüm ortaklarından biri ve Okçu İndividual’in başında artık Savni Okçu var.
İki yıl kadar önce, Okçu İndividual’den üç Katarlı hükümet yetkilisi randevu alarak geliyor. Yapımı sürmekte olan araçları, bitirilmiş birkaç aracı, imalat detaylarını uzun uzun inceliyorlar.
Sonra da dünyada benzer işler yapan pek çok firmayı incelediklerini ve Okçu’da karar kıldıklarını ve Katar Hükümeti adına 55 adet sipariş vermek istediklerini söylüyorlar.
Ancak araçların VW ve M.A.N marka olmasını istiyorlar.
Araçların Dünya Kupası’ndaki VIP misafirler için olduğunu belirtiyorlar.
Uzun render çalışmalarından sonra Katar’ın milli renklerine yakın iç renklere sahip bir dizayn üzerinde karar kılıyorlar ve sipariş netleşiyor.
Ancak bu arada pandemi nedeniyle Almanya’dan araç tedarikinde sorun var.
Fakat VW’nin yüzde 18’ine sahip Katar için bu sorun değil.
Türkiye’deki distribütör bile araç bulamazken, Katar için üretilecek minibüsler zamanında teslim ediliyor.
Ve pandemi koşulları nedeniyle ortaya çıkan tüm aksamalara rağmen imalat başlıyor.
Sipariş üç tip aracı kapsıyor.
8 kişilik VW Cratfter, 8 kişilik M.A.N GTE ve 5 kişilik VW Caravelle’ler.
İlk Crafter geçen yılın sonunda teslim ediliyor.
Katar Şeyhi Tamim, lik aracı askeri bir uçak yollayarak aldırıyor ve bu aracı kullanmaya başlıyor.
O beğeniyor ki, Dünya Kupası sırasında gelecek yabancı devlet başkanlarının da bu araçlarla karşılanmasını istiyor.
Bunun üzerine devlet başkanları için yeni bir sipariş geliyor.
Sonunda tüm araçlar tamamlanıyor ve geçen hafta itibarıyla Katar’a yollanıyor.
Bu arada Savni Okçu, Katar’a giderek araçları kullanacak tüm şoförlere birkaç aylık bir özel eğitim programı yapıyor.
Tüm ekibiyle birlikte Dünya Kupası boyunca Katar’da araçlara bakım hizmeti verecek bir düzeni de kuruyor.
Anlayacağınız Katar’daki Dünya Kupası’nda sahada yokuz ama saha dışında gayet iyi temsil ediliyoruz.
Öyle ki, geçenlerde Katar’a giden VW’nin Başkanı Diess’i de havalimanından bir Okçu yapımı bir Caravelle alıyor ve Diess “Bizim böyle bir aracımız yok bu nereden çıktı” diyerek şaşkınlığını belirtiyor.
Ve hikaye burada bitmiyor.
Katar, bakanların ve dış temsilciliklerinin de bu araçlardan kullanmasını kararlaştırıyor ve Okçu İndividual’a yeni siparişler gelmeye devam ediyor.
Bence hikaye oldukça gurur verici.
Ve Okçu, Türkiye piyasasına araç yapmadığı ve zaten birkaç yıllık üretimi hali hazırda dolu olduğu için “Reklam yapma kaygısı” olmadan rahatça yazıyorum.
Ve keşke Togg da Okçu’ya bir özel dizayn yaptırsa ve fuarlarda bu aracı gösterse diye düşünüyorum.
Bana kızmak için bahane arayan okurlardan biri kızmış.
“Niye iki yazından birinde arkadaşlarla yemekteyiz, arkadaşlarla şuradayız, buradayız diyorsun. Sürekli liseden arkadaşlarından bahsediyorsun” diye.
Haklı mı haklı.
Evet, iki günde bir değil ama arada bir lise arkadaşlarımla buluşmalarımdan söz ediyorum.
Bunun tek bir nedeni var.
Özel hayatımı sergilemek değil o neden.
Dostlukların, eski dostlukların önemini vurgulamak için yazıyorum bunu.
Uzun, köklü dostluklar, elli yıla varan ve hatta aşan arkadaşlıklar önemlidir.
Bana sorarsanız bir toplumu toplum yapan, bir kültürün yaşamasını sağlayan, yeni kuşakları, gençleri, olgunlaşmış bir toplum yaşamına hazırlayan şey o eski dostluklardır.
Köklü dostlukları olmayanın, eski dostlukları olmayanların kökü yoktur.
Oradan orayla savrulurlar.
Birkaç yıl önce bir gazeteci için, dostları bir doğum günü partisi düzenlemişlerdi.
Katılanların tamamı, o gazetecinin son 10-15 yılda mesleği gereği tanıştığı insanlardan oluşuyordu.
Çok üzülmüştüm buna.
Ve niye oradan oraya savrulan, ilkesi olmayan biri olduğunu anlamıştım.
Kökü yoktu.
Eskisi yoktu.
Sevdiği, gurur duyduğu, bağlı olduğu ve kendisine bağlı bir geçmişi yoktu.
Haftanın en az iki üç günü buluştuğum dostlarım var.
75-80 yaşlarındalar.
Arkadaşlarının tamamı en az 60 yıllık.
Aralarındaki en yeni benim.
Ben de 35 yıldır onlarlayım.
Sınıf arkadaşlarım var.
50 yıldır beraberiz.
Altımıza işediğimiz günden beri birbirimizi tanıyoruz.
Eski dostluklar önemli, değerli.
İnsan yaşlanınca aklında kalan tek şey dostlarla geçirilen güzel anlar.
Satın aldığınız hiçbir şey size anı olmuyor.
Geçmişe bakınca onları anımsamıyorsunuz.
Ama dostlarla geçirilen her güzel anı, yapılan şakaları, paylaşılan varlıkları veya yoklukları, seyahatleri aradan uzun yıllar geçse de hatırlıyorsunuz.
Rusya bu kez de Polonya'yı vurdu. Ukrayna sınırındaki küçük bir kasabaya, Rusya kabul etmese de, iki Rus füzesi düştü.
İki kişi hayatını kaybetti.
Tabii bu saldırı Bali'deki G20 zirvesine de bomba gibi düştü.
Biden, saldırı sonrası zirvedeki NATO liderlerini acil olarak bir araya getirdi ve bir toplantı düzenledi.
Ancak ilginçtir.
Toplantı masasında Rusya ile Ukrayna arasında arabuluculuk yapan, tahıl koridorundaki çabaları nedeniyle Batılılar ve NATO liderleri tarafından sürekli takdir ve taltif edilen Cumhurbaşkanı Erdoğan yer almadı.
İstanbul'daki bombalı saldırının çok karanlık bir saldırı olduğunu yazmıştım.
Bu konudaki haklılığım giderek daha fazla ortaya çıkıyor.
Bombacının telefonla görüştüğü kişiler arasında bir MHP'li ilçe başkanının bulunduğu iddiası, söz konusu ilçe başkanının "Sahte belge ile adıma telefon çıkarmışlar" şeklindeki savunması gibi pek çok karanlık olay peş peşe ortaya çıkıyor.
Bu konu ile ilgili yazı yazmak şu andan itibaren çok sıkıntılı.
En iyisi biraz beklemek.
Nasıl olsa doğruların ortaya çıkmak gibi bir huyu var.