Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Mustafa Kemal Atatürk’ü çok sevenlerin başında hiç şüphesiz Neyzen Tevfik gelirdi.

        Onun Atatürk karşıtı hainlere karşı yazdığı, had bildiren o müthiş şiiri hemen hepiniz duymuşsunuzdur.

        Ama Neyzen’in o kadar bilinmeyen fakat Atatürk özlemini çok iyi anlatan bir başka şiiri o kadar bilinmez.

        Ben bugün çok ama çok özlediğim Atatürk’ü onu çok seven Neyzen Tevfik’in şiiri ile anmak istiyorum.

        “O ölmedi!

        Tanrı ölmez, O dilerse görünür bir müddet,

        Kaybolunca O’nu kalbinde bulur her millet.

        Biliyormuş kaderin cilvesini evvelce,

        Bütün ecrâm-ı semâ yasla büründü o gece.

        Yaklaşan bir acı önce güneşi korkuttu,

        Ay tutuldu diyemem, gökyüzü mâtem tuttu.

        Ata geçtin ebedin mevki-i müstahkemine

        Bir direktif veriyor arza, beşer âlemine!

        REKLAM

        Bize ilhâm ile isâl ediyor her haberi,

        Ki O’nun kudret-i külliye, emirber neferi.

        Bağladı dâr-ı fenânın ebede telsizini,

        Güdelim açtığı yollardan mübârek izini.

        Atatürk’ün beşere sunduğu peymânı budur:

        Atatürk’e inananlar er olur, sulhu korur!”

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Yavaş'a vermezler mi!

        Yavaş'a vermezler mi!
        0:00 / 0:00

        Mansur Yavaş’ın adının Cumhurbaşkanı adayı olarak geçtiği anda ortaya bir ön kabul çıkıyor.

        “Kürtler Mansur Yavaş’a oy vermez.”

        Kürtler denilen elbette tüm Kürtler değil.

        HDP seçmeni ya da siyasal Kürt hareketi kastediliyor buradaki Kürtler ile.

        Elbette bu ön kabulü destekleyen siyasi bir yaklaşım da var ama bu durumda ben de hep şunu soruyorum.

        “Mansur Yavaş’a oy vermeyecek o Kürtler, AK Parti-MHP koalisyonunu mu tercih ediyorlar?”

        Bunu bir siyasi tavırdan ötürü değil, gerçek anlamda meraktan ötürü soruyorum.

        Aldığım yanıt genelde şöyle oluyor:

        “Böyle bir durumda sandığa gitmezler. Zaten AK Parti’nin de istediği bu. HDP seçmeni sandığa gitmesin. Seçim 7 milyon eksik seçmenle yapılsın.”

        Bir süre önce Kürt siyasal hareketinin farklı partileri içinde yıllar boyu siyaset yapmış biriyle karşılaşınca, ona bu soruyu sordum.

        “Mansur Yavaş 6’lı masanın Cumhurbaşkanı adayı olursa Mansur Yavaş’a oy vermeyeceğiniz tezi doğru mu?” dedim.

        “Doğrudur” dedi.

        Ve anlattı.

        “Bundan mevcut iktidarı destekleyeceğimiz anlamı çıkmasın. Muhalefet içimize sinmeyen bir aday ile çıkarsa biz de kendi adayımızı çıkarırız. Bu durumda seçim büyük olasılıkla 2. tura kalır. İkinci turda ise tabii ki, büyük oranda Mansur Yavaş’ı destekleriz. Mevcut iktidarı desteklememiz, tüm yaşananlardan sonra pek mümkün görünmüyor.”

        “Peki Öcalan çıkıp Cumhur İttifakı’nı destekleyeceksiniz” diye emir verse.

        “Öcalan’ın tutsaklık koşullarında önderliğin nasıl hareket edeceğini önceden anlattığı bir sır değil. Böyle bir durumda Kürt halkı Öcalan’ın ne dediğine değil, benzer koşullarda nasıl davranacağına bakar. Tutsaklık koşullarında nasıl davranacağını Öcalan öngörmüş ve bunu da kitlesiyle paylaşmıştır. O orada uyumlu davranış sergileyebilir” yanıtını verdi.

        Aynı şeyin laciverti

        Aynı şeyin laciverti
        0:00 / 0:00

        Belki çok tekrarlıyorum ama beni gerçekten rahatsız ettiği için tekrarlıyorum.

        Ne yazık ki, maalesef, üzülerek görüyorum ki, AK Parti’nin siyaset tarzı ülkenin genel siyaset tarzı haline dönüşmeye başladı.

        Muhalefet partileri de, AK Parti’yi kıyasıya eleştiren partiler de, aynı üslupla siyaset yapmaya başladılar.

        Bu tarzdan kastım şu.

        Tehdit, sindirme, aşağılama, medyaya akreditasyon uygulama, gazetecilere hakaret etme, siyasi gücü kötüye kullanma…

        Ben örneklerini tek tek saymayayım siz zaten bunu gözlemliyorsunuzdur çevrenizde.

        Ne yazık ki, bu tarz genel geçer ve tüm siyasi kanatlarca kabul edilmiş makbul tarz olmaya başladı.

        AK Parti içinde kimilerini “Goebbels” olmakla suçlayanlar kendi Goebbelslerini yaratmaya ve aynı üslubu benimsemeye, benimsemek ne kelime, içselleştirmeye başladılar.

        Burada vasıfsız ve başka türlüsünü görüp öğrenmemiş sözde basın danışmanlarının ya da siyasi danışmanların yanı sıra kazık kadar siyasetçilerin de ciddi hataları, yönlendirmeleri var.

        İktidar kadar muhalefet siyasetçilerinden de tehditler, hakaretler havada uçuşuyor.

        Son örnek İngiltere’den.

        Bir gazeteci, CHP liderine maksatlı bir soru soruyor.

        Evet soru maksatlı.

        Evet gazeteci iktidarın kontrolündeki, hatta elindeki bir gazetenin Londra temsilcisi.

        Evet bu gazeteci bu soruyu belli ki, iktidarın isteği doğrultusunda muhalefeti gözden düşürmek, sıkıntıya sokmak için soruyor.

        Ama ne olursa olsun bu gazeteciyi aşağılayamazsınız.

        Orada elinde gazeteci olduğunu gösteren belge ile bulunan birini “trol" olarak niteleyemez, aşağılayamazsınız.

        En fazla sorusunu duymazdan gelebilir, bu soruyu maksatlı sorduğunu söyleyebilir, siyasetçi gibi değil gazeteci gibi davranmasını isteyebilir, tartışabilirsiniz.

        Ama “Sen trolsün” demek doğru bir şey değildir.

        O zaman eleştirdiğiniz iktidarın bir kopyası, aynısının başka rengi olursunuz.

        O zaman da iktidarın bu yanlış tavırlarını eleştirme hakkınız kalmaz…

        Siz de bir anda kötü örneğe dönüşürsünüz.

        Toplumdaki umutsuzluk da tam orada başlar.

        İki seçenek de birbirine çok benzemeye başlıyorsa, ortada seçenek kalmamış demektir.

        Seçeneksizlik de umutsuzluğun ta kendisidir!

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        12 Eylül'ün antidemokratik yasalarının işimize gelenini korumadığımız zaman.

        Diğer Yazılar