Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bilmem sizin de ilginizi çekiyor mu ama sürekli olarak aileden, ailenin öneminden bahseden AK Parti belki de en fazla bekar ve aile sahibi çocuk sahibi olmayan milletvekilinin olduğu parti.

        Partinin pek çok önemli ismi yıllardır süren bekarlıkları ile tanıyor.

        Ve hepsinden daha ilginç olarak AK Parti iktidarının hükümetinde Aileden Sorumlu Bakan olarak görev yapan ve 3 çocuğu olmayan kadınları kadından saymayacağını açıklayan Bakan Hanımefendi de evli değil, çocuklu hiç değil.

        Kimsenin özel hayatına karışmak işim değil.

        Evlenmeleri ya da çocuk yapmalar ile ilgili tek kelime söylemek zaten haddim değil.

        Ama her şeyimize karışan bir iktidarın kendi içindeki tutarsızlık da ilgimizi çekmiyor değil.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        TOGG yerli mi değil mi!

        TOGG yerli mi değil mi!
        0:00 / 0:00

        Manasız bir tartışmadır sürüp gidiyor.

        “TOGG yerli otomobil falan değil” diye.

        Özellikle internet ortamlarında ve sosyal medyada Türkiye’de üretilen çeşitli markalara ait otomobillerdeki Türk malı parça oranı TOGG’un Türk malı parça oranı ile karşılaştırılıp “Bu mu yerli” diyenler var.

        Hatta işi abartıp “Dizaynı bile bize ait değil” diyorlar.

        Otomotiv endüstrisinin geldiği noktada bundan daha anlamsız bir tartışma, bundan daha boş bir iddia duymadım, duyamam da.

        Zannederim bugün dünyada milliyetten en uzak sanayi ürünü her türlü otomotiv ve otomobil olsa gerek.

        Türkiye’de üretilen Ford, Fiat, Renault, Toyota, Hyundai gibi otomobillerdeki ya da Mercedes gibi kamyon ve otobüslerdeki Türk malı parça oranı bu otomobilleri Türk otomobili mi yapıyor!

        Yok öyle bir şey.

        Ford bir Amerikan, Fiat bir İtalyan, Renault bir Fransız, Toyota bir Japon, Hyundai bir Güney Kore otomobili. Daha doğrusu markası.

        Mercedes kamyon ya da Mercedes otobüs de nerede üretilirse üretilsin ve içindeki parçaların menşei neresi olursa olsun bir Alman otomotiv markası.

        Yıllar boyu aldığınız küçük motorlu Mercedeslerin motoru Fransız Renault’ya aitti.

        Renault bu küçük motorların bir bölümünü Japonya’da Nissan’da üretiyordu.

        Almanya’da üretilen Audilerin kaporta parçalarının büyük bölümü Türkiye’de, Gebze’de üretiliyor. Kullanılan alüminyum ise bambaşka bir ülkeden geliyor.

        Bu durumda Audi Alman otomobili olmuyor mu!

        Avrupa’da üretilen Fiat’ın, VW’nin, Skoda’nın, Seat’ın, Dacia’nın, Ford’un ve daha pek çoğunun koltuklarını ve iç donanımını bazen orada, bazen Türkiye’deki fabrikasında bir Türk yan sanayi firması üretiyor.

        Bu o markaların hangi ülkeye ait olduğu gerçeğini değiştiriyor mu!

        Hele dizayn.

        Pininfarina, Bertone, İtaldesign herkese otomobil çiziyor.

        Mesela Peugeot’nun bazı spor modellerini Pininfarina’nın çizmiş olması Peugeot’yu İtalyan, Pininfarina çizimi Bentleylerin olması Pininfarina’yı İngiliz veya Bentley’i İtalyan mı yapıyor!

        Neredeyse tüm altyapısı Volkswagen olan Bentley bir Alman otomobili mi!

        BMW tarafından geliştirilen Rolls Royce Münihli mi!

        Ya da meşhur TESLA. Belki de en net örnek…

        Bataryalarını uzun süreli anlaşması olduğu Japon Panasonic ve Güney Koreli LG’den temin ediyor.

        Bataryalar için gerekli lithiumu Çinli Ganfeng firmasından alıyor.

        TESLA’daki sensörlerin üreticisi G. Koreli Samsung.

        Aracın içindeki ekranları da yine G. Koreli LG üretiyor.

        3 ayrı kıtada üretilen elektrik motoru ve aktarma parçalarını kullanıyor.

        Prensip şu.

        “Ne nerede daha ucuz ve daha iyiyse oradan al.”

        Peki bu durumda TESLA bir Amerikan otomobili ve bir Amerikan markası olmaktan çıkıyor mu!

        Bir otomobilin milliyetini parçalarının nerede üretildiği değil, otomobilin fikri haklarının hangi firmaya ve bu firmanın hangi ülkeye ait olduğu belirliyor.

        Bu nedenle de TOGG’u tartışırken parça oranına bakmayın.

        Mesele o değil.

        TOGG tartışmasız bir Türk otomobilidir.

        Mesele bu otomobil ne kadar çağa uyumlu?

        Üretici firmanın yeni model üretme kapasitesi ve hızı ne olacak?

        Türkiye’de ve dünyada ne kadar pazar payı elde edecek?

        Yatırımını ne kadar sürece geri döndürecek, döndürebilecek mi?

        Firmanın gelecek projeksiyonu ne?

        Yoksa biraz özel sektör, bolca da kamu kaynağı bir süre önce yabancıların eline geçmesi muhtemel bir proje için heba mı ediliyor.

        Sorulması gereken soru parça oranı değil, bu markanın ne kadar süre ayakta kalabileceğidir.

        Üretilen her bir otomobil için ettiğini zararın ne zaman artıyı geçeceğidir sorulması gereken soru.

        O dev fabrikanın üretiminin satılıp satılamayacağıdır.

        Ve bir özel sektör ortaklığı olan TOGG’un sözcülüğünü de nedense siyasetçiler yapıyor, sormak lazımdır.

        Belki de asıl garabet budur.

        Kur korumaya 5 Çanakkale Köprüsü, 7 TOGG fabrikası

        Kur korumaya 5 Çanakkale Köprüsü, 7 TOGG fabrikası
        0:00 / 0:00

        Hatalı ekonomik kararlar nedeni ile hızla değer kaybeden Türk lirasının değer kaybını yavaşlatmak ve gizlemek ama aynı zaman “Faize faiz dememek” için çıkarılan Kur Korumalı Mevduat’ın süresi uzatıldı haberlerini görünce güldüm.

        Sıkıysa uzatmasınlar. Bakın bakalım ne oluyor.

        1960’ların sonunda Adalet Partisi iktidarı memlekete biraz döviz girsin diye Dövize Çevrilebilir Mevduat (DÇM) diye bir şey uydurmuştu.

        Ülkenin başına açtığı belayı temizlemek 20 yıl sürdü.

        1980’lerde Özal’a kalmıştı bu DÇM pisliğini ortadan kaldırmak.

        Ve ülkedeki yüksek enflasyonun temel sebeplerinden biri idi.

        Çünkü aradaki farkı ödemek için sürekli para basmak zorunda kalıyordu kamu ve 1984 ile 1989 arası emisyon hacminin yaklaşık yüzde 50’si DÇM kaynaklı idi.

        Turgut Özal, DÇM’lerden yakınırken “İnşallah gençlerimiz bundan ders alır. Bir daha böyle hesapsız kitapsız hatalar yaparak, gelecek nesilleri zor taşınan yük altına sokmaz. 84-89 arasında bu ödemeleri yapmasaydık aile başına herkese 1 milyon TL para ödeyebilirdik. 9 bin ilave okul, 900 orta boy fabrika, 500 hastane ve 4 bin km otoyol daha yapardık. 100 bin insan iş sahibi olabilirdi. İşte geçmişin hatalarının bir topluma ne kadara mal olduğunun basit bir bilançosu budur. 1970'li yıllarda o zaman kendilerini akıllı, uyanık sananlar böyle bir yol buldular. Tam 221 bankaya borçlandık ve Türkiye bunları ödeyemedi” demişti.

        Şimdi de durum farklı görünmüyor.

        Kur korumalı mevduatın devreye girdiği günden bu yana geçen 10 ayda bankada parası olan “zenginlere” asgari ücretli dahil hepimizden alınan vergilerle ödenen miktar 155 milyar TL olmuş.

        Zenginlerin parasına sizin benim cebimden ödenen 10 aylık “gizli faiz” ile TOKİ’nin sosyal konutlarından 150 bin tanesi fakir fukaraya bedava verilebilirdi diyeyim siz anlayın.

        Ya da birkaç Çanakkale Köprüsü ve Osmangazi Köprüsü daha yapılırdı.

        7 TOGG fabrikası daha kurulurdu.

        Bu arada kur fazla artmasın diye satılan dövizler de cabası.

        DÇM pisliğini Özal temizlemişti ama 20 yıl bedel ödemiştik.

        Bakalım KKM'yi kim temizleyecek.

        Ve kaç yıl bedel ödeyeceğiz.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Hadsizlik makama ve kültüre ters orantılı olduğu zaman.

        Diğer Yazılar