Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Scooter terörü ile ilgili dünkü yazım üzerine bir trafik polisi okurumdan mail geldi.

        O da kanunsuzluktan yakınmış.

        Şöyle diyor:

        “Fatih Abi sizi sürekli takip eden bir polis, bir vatandaş, bir yurttaş olarak yazıyorum. Bu iki tekerli ilginç scooterlardan biz de rahatsızız.

        Ama sorun trafik polislerinde değil. Mesele yasa koyucunun bu konudaki sorumsuzluğunda. Bu araçlarla ilgili yasal bir düzenleme yok. Ehliyet zorunluluğu yok, yaş sınırı yok, güvenlik ekipmanı şartı yok. Kanuna göre bunlar yok.

        Bizim bir işlem yapabilmemiz için önce bunların yasada tanımlanması kitapta, genelgede ya da bir KHK’da olması lazım.

        Bu yüzden bunlarla ilgili bir işlem yapamıyoruz.

        De ki kafamız attı birini çevirdik ve ceza kestik. Öyle bir hesap sorarlar ki olan o gariban polise olur

        TV'ye çıkıp desinler, izin versinler, talimat versinler, düzenleme yapsınlar trafik polisleri o scooter sürenleri "Mum eder şamdana diker" ama o vakit o ilin vekili ortalığı ayağa kaldırır, o scooterları işleten şirket tüm gücüyle memurun üzerine gelir. Polis zulmü diye bas bas bağırırlar.

        Yani polis öyle kafasına göre kanun uyguluyorum diye ceza yazamaz, hiçbir şey olmasa ceza yazılan vatandaş adliyeye gider kanunda yeri yok kafasına göre bana ceza yazdı der ceza iptal olur mahkeme mahkeme gezersin.

        Yani bu işin son noktası o sözde dediğin trafik polisleri.”

        Polis memuru haklı mı haklı.

        Ben yine de bu scooterları kimin getirip kimin işlettiğini merak ediyorum.

        Çok torpilli olmasa, bu kadar kolay yürütemezlerdi bu işi.

        Var bunun arkasında bir şey.

        Kesin var.

        Yazı Boyutu

        Genç üye tezgahı

        Birkaç gün önce İlber Ortaylı’nın Kayseri’de, Erciyes Kültür Merkezi’nde bir konferansı vardı.

        Kitap Fuarı kapsamındaki konferans, fazlaca ilgi olduğu için EKM’ye alınmıştı ve daha geniş bir salon olduğu için, herkes açısından daha uygundu.

        12’de başlayacak konferansa, pek çok kişi daha önceden gitti.

        Ancak ilginçtir, konferans salonu girişinde uzun kuyruklarla karşılaştılar.

        Konferansa girmek için “Bir form doldurmak gerek” deniyordu.

        Çoğunluğu genç üniversite öğrencilerinden oluşan izleyiciler, form doldurmak için kuyruğa girmişti.

        Görevli bir grup genç de bu formları doldurtup topluyordu.

        Formlardaki sorular şöyle idi:

        1. Ad soyad

        2. Doğun tarihi

        3. Telefon numarası

        4. Okunan bölüm

        Bazı meraklı gençler, “Bu formlar ne için dolduruluyor?” diye sordular.

        Daha önce de benzer konferanslara gelmişlerdi ve form falan doldurmak gerekmiyordu.

        Görevli gençlerden “Valilik bir araştırma yapıyor. Resmi bir form” yanıtını aldılar.

        Valilik gençlerin telefonunu alıp da ne yapacak diye sorduklarında yanıt alamadılar.

        REKLAM

        Ancak ilginç olan şuydu.

        Valilik adına formları toplayan gençlerin üzerinde tek tip bir kıyafet vardı ve üzerinde “ÜniAK” yazıyordu.

        Tahmin edeceğiniz üzere aslında formların Valiliğin yaptığı bir araştırma ile falan alakası yoktu.

        AK Parti Gençlik teşkilatı, İlber Ortaylı’nın konferansını fırsat bilmiş, gençlerin telefonlarını alıyor sonra da partiye üye yapmak için çalışıyordu.

        Elbette her parti, gençleri üye yapmak, bünyesine katmak isteyebilir.

        Ama bunu açık açık yaparsın.

        Valilik adını kullanarak telefon numarası toplamazsın.

        Telefon numarasını kaptıran bir genci yarın arayıp “Sizi AK Parti’ye üye kaydetmek istiyoruz” diyecekleri aşikar.

        Bu gencin, Türkiye’nin bugünkü ortamında “Hayır istemiyorum kardeşim” demesi kolay değil.

        Üniversite ile sıkıntı yaşayacağını, yurtta yer bulamayacağını, yurttan atılacağını hatta başına daha da beter işlerin gelebileceğini düşünerek kendisini baskı altında hissedebilir.

        İstemeye istemeye bu üyelik talebine boyun eğebilir.

        Valiliğin haberi yoktur tahmin ediyorum.

        Varsa da nasıl izah edeceklerini merak ediyorum.

        Cumhuriyet eşittir TOGG olmamalı

        Meşhur yerli otomobilimiz TOGG’un Gemlik fabrikası 29 Ekim’de yapılacak bir törenle seri üretime başlayacak ve hayırlısı ile ilk araçlar üretim bandından çıkacak.

        Muhtemelen o gün açılış sırasında Cumhurbaşkanı’na da bir TOGG hediye edilecek.

        Gerek TOGG’daki gelişmeleri, gerekse fabrikanın inşaatı ile ilgili en kapsamlı yazıları daha önce yazdım.

        Fabrika inşaatını ilk gezen ve tek gezen gazeteciyim.

        Hayırlı uğurlu olur inşallah.

        Keşke CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da açılışa gitseydi.

        Sonuç olarak bu fabrika iktidarın babasının malı değil.

        Davetli olsam ben giderdim.

        Severim sanayi tesislerini görmeyi. Hele hele konu otomotiv ve otomobil ise.

        Daha önce de dediğim gibi, fabrika üretime geçti ama ilk üretimler tip onay için çıkacak ve en azından Mart ayına kadar satılacak tek bir otomobil bile olmayacak.

        Sonrasında ise TESLA’nın uyguladığı yöntemle satışına başlanacağı söyleniyor.

        Zaten ilk yıl 5-6 bin araç ancak satılır.

        Sonrası Allah kerim.

        Beni rahatsız eden ise şu.

        Keşke bu açılış 28 Ekim veya 30 Ekim günü olsaydı.

        Cumhuriyet’in ilan edilişinin 100. yılına girerken, bir otomobil fabrikasının açılışına indirgenmesi ve kutlamanın bir otomobil fabrikası ekseninde yapılmasını doğru bulmuyorum.

        Anadol’dan sonra yerli ilk otomobil markamızın ilk üretimini yapması elbette önemli ama koskoca bir Cumhuriyet’in kuruluş yıldönümünün bir otomobil fabrikası açılışı ile denkleştirilmesi Cumhuriyet’e yapılan bir haksızlık.

        Ama buna da şaşırmıyorum.

        AK Partili Mahir Ünal’ın Cumhuriyet ile ilgili sözlerinden sonra bu kadarına bile şükrediyor insan.

        Çocuk olmadan kadın kadın değil midir

        Yine utanç verici sözler işitiyor, yine utanç verici olaylara tanık oluyoruz.

        Bu kez de konut üzerinden.

        3 çocuğu olan, 3 çocuğu henüz 18 yaşının altında olan, aynı zamanda eşini kaybetmiş olan ve bir miktar da birikimi olan kadınlara sosyal konut alımında 300 bin TL’lik destek verilecekmiş.

        Bakar mısınız rezalete.

        En az 3 çocuğun yoksa kadın değilsin.

        3 çocuğun 18 yaşından büyükse muhtaç değilsin.

        Kocan ölmediyse varlık değilsin.

        Böyle bir ayıp, kadına karşı yapılmış daha büyük bir terbiyesizlik ben görmedim.

        Hele hele bu kadınlığı çocuk yapmakla özdeşleştirmek.

        Binlerce, on binlerce kadın çok istemesine rağmen çocuk yapamıyor.

        Hani sizin şu “kader planı” dediğiniz şeyden ya da bilimsel olarak “biyolojik” nedenlerden.

        Onlar insan değil mi!

        Onlar kadın değil mi!

        Bu mu kadına bakışınız.

        Bu mu sosyal devlet, sosyal yardım anlayışınız.

        Sizi dinledikçe biz utanıyoruz.

        Utanmak ne kelime yerin dibine giriyoruz.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        Kadına damızlık muamelesi yapmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar