Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kuyuya attığı taşla başlayan “Türbana yasal güvence” konusunda el arttırma devam ediyor.

        AK Parti Genel Başkanı kendi bahçesine düşen topu değerlendirerek “Yasal değil Anayasal güvence sağlayalım” diyerek el yükseltmişti.

        Konunun keyfine daha varmak için olsa gerek, bu kez de türbana Anayasal güvence meselesini “referanduma götürme” çağrısı yaptı.

        Açıkçası bunun nedenini anlayamadım.

        Çünkü eğer gerçekten taraflar samimi ise, yani AK Parti ve CHP türbanın Anayasa ile güvence altına alınması konusunda uzlaşırlarsa bir referanduma falan Anayasa gereği lüzum yok.

        Anayasa değişikliği TBMM’den 400 oy ile geçerse türban ile ilgili değişiklik Anayasa’ya girmiş olur.

        Cumhurbaşkanı bunu veto ederse bir daha görüşülür.

        AK Parti ve CHP'nin toplam sandalye sayısı referanduma gerek bırakmayacağı için yine geçer.

        Yani iki partinin uzlaşması bile Anayasa değişikliğini her halükarda kesinleştirmiş olur.

        Ancak eğer Cumhurbaşkanı’nın canı istiyorsa, hiçbir gereklilik olmadığı halde bu değişikliği referanduma yine de götürebilir.

        REKLAM

        Referandum kararı için CHP’nin ya da Kılıçdaroğlu’nun bir yetkisi yok, olamaz da.

        Bunun için Kılıçdaroğlu’na çağrıda bulunmak son derece gereksiz ve manasız bir iştir.

        Ama eğer ille de referandum yapılacaksa.

        Fırsattan istifade Türk milletinin aşağıya sıralayacağım konulardaki fikri de sorulmalıdır:

        1. Suriyeli ve Afganistanlı göçmenlerin ve sözde sığınmacıların Türkiye’de kalmasını istiyor musunuz?

        2. Bu göçmenlere, sizin vergilerinizle hizmet sunulan devlet hastanelerinde bedavaya hizmet sunulmaya devam edilmesini istiyor musunuz?

        3. Bu göçmenlerin vergiden muaf bir şekilde ticaret yapmaya devam ederek sizlerle haksız rekabeti sürdürmesini istiyor musunuz?

        4. Bu göçmenlerin 1 milyona yakınının önümüzdeki seçimlerde oy kullanmasını istiyor musunuz?

        Hani hazır sandık vatandaşın önüne götürülmüşken halka bu sorular da sorulsa.

        Madem halka bu kadar değer veriyor ve TBMM’de rahatça çözebileceğiniz olmayan bir sorunu bile halkın önüne getiriyorsunuz.

        O zaman bu sorunu da halka sorun.

        Var mısınız baylar ya da beyler!

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Baro seçimleri öncesi aymazlık

        Baro seçimleri öncesi aymazlık
        0:00 / 0:00

        İki gündür İstanbul dışındayım.

        Nedeni ise mektep arkadaşlarımla buluşma.

        Galatasaray Lisesi’nden mezun oluşumuzun 40'ıncı, mektep arkadaşlarımızla tanışmamızın 50’nci yılı vesilesi ile 150 kadar devre arkadaşı bir araya geldik.

        İki gündür acayip eğleniyor, eski günleri yad ediyor, bir bölümünü uzun zamandır görmediğimiz arkadaşlarımızla yeniden bir araya gelmenin keyfini sürüyoruz.

        Keyifli ve mutlu gençlik yıllarımızdan söz ediyor, eski Türkiye’ye olan özlemimizi paylaşıyoruz.

        Bu yüzden de memlekette olan biteni çok da yakından izleyip, asabımızı en azından 2 günlüğüne de olsa bozmamaya çalışıyoruz.

        Ama biz gündemi takip etmesek de gündem bizi takip ediyor.

        Dün güne bir avukat arkadaşımın mesajı ile başladım.

        Ahmet Hakan’ın yazısını okudun mu diye sordu.

        Okumamıştım.

        Çok sinirliyim ve bunu seninle paylaşmadan edemeyeceğim diye aradı.

        İstanbul Barosu seçimleri öncesi cumhuriyetçi avukatlardan, Önce İlke Grubu'nun adayı Hasan Kılıç’a sinirlenmiş.

        “Bu genç avukat yıllardır meslekte yeni avukatlarla ilgilenen, her dönem aday olan ve kıl payı kaçıran birisi. Kazanmaya en yakın olduğu bu seçimde bir çuval inciri berbat ederek, gidip Ahmet Hakan’a röportaj vermiş. Ve daha da beteri Ahmet Hakan da yazısıyla ona referans olmuş. Yahu Ahmet Hakan’ın canla başla desteklediği iktidar gidip bu baroyu bölmüş. Uyduruk bir 2. Baro kurdurmuş. Sen gidip bu Ahmet Hakan’ın referansı ile sol, sosyal demokrat, Atatürkçü, ilerici avukatlardan oy istiyorsun. Böyle bir aymazlık böyle bir basiretsizlik olur mu! Oyumu bu çocuğa verecektim ama artık yüz oyum olsa birini bu zekaya vermem. İki kadın aday var gidip onlardan birine vereceğim. Ne varsa kadınlarda var” dedi.

        Haklı mı!

        Bence haklı.

        Bu şuursuzlukla baro yönetilmez.

        Yok şuursuzluk değil, hesap kitapsa.

        Hiç yönettirilmez!

        Şükür yerine küfür

        Şükür yerine küfür
        0:00 / 0:00

        CHP içinde aymazlık yapan olur da, AK Parti içinde olmaz mı!

        AK Parti’nin neyi eksik!

        CHP’de Sezgin Tanrıkulu var ise, AK Parti’de Mahir Ünal var.

        Mahir Bey Cumhuriyet’in dilimizi, kültürümüzü, lügatimizi hasılı bütün düşüncemizi yok ettiğini iddia ederek, Cumhuriyet’e olan karşıtlığını ifade etmiş.

        Baştan sona şuursuz bir cümle.

        Cumhuriyet’in öncesinde de sonrasında da halkın konuştuğu Türkçede bir değişiklik yok.

        Halk o gün neyi konuşuyorsa bugün de aynı şeyi konuşuyor.

        Cumhuriyet halkın diline dokunmadı, dokunsa da zaten başarılı olamazdı.

        Sadece devletin dili ile aydının dilini, halkın dilini yakınlaştırdı ki, halk da aydınla aynı dili konuşsun.

        Bunu da bir günde yapmadı. Yıllar içinde bu ikisi birbirine yakınlaştı.

        Tüm toplumlarda da dil böyle gelişir.

        Mesela baygını ve hastası oldukları Arapça da Kuran’daki Arapça ile farklı.

        Fransa’da da dildeki değişim büyük.

        Bugün İngilizler Shakespeare gibi konuşmuyor.

        “Dedelerimizin mezar taşını okuyamıyoruz” palavrası ise artık can sıkıcı boyutta.

        O gün dedelerinizin mezar taşına yazı yazacak kadar okuma yazma bilmiyordunuz, başkasının yazdığı bir taşı okuyabilenlerin oranı da yüzde 10’u geçmiyordu.

        O gün de kitap okuyan falan yoktu.

        O gün vatandaşların tamamı şakır şakır yazıp okuyup, Avrupalı alimlerin kitapları çevriliyor ve yayınlanıyor, bilim üretiliyor olsa idi zaten Cumhuriyet de alfabeyi değiştirme gereği duymazdı.

        Aslında Cumhuriyete en fazla teşekkür etmesi, minnettar olması gerekenler Mahir Ünal ve benzerleri olmalı.

        Eğer Cumhuriyet olmasa idi bugün oturdukları makamları hayatlarında göremez, o koltuklara değil oturmak uzaktan bakamazlardı bile.

        Hala hele o makam arabaları, o uçaklar, o yatlar.

        Bir tekini rüyalarında bile göremezler, Padişah Efendileri biner ve uçardı.

        Onlar da köylerinden bakardı.

        Bu Cumhuriyet’tir ki, Aydınlı bir çiftçi çocuğunu, çoban lakaplı İslamköylü bir gariban evladını, Malatyalı bir köylüyü, Afyon doğumlu bir öğretmenin oğlunu, Kayserili bir küçük esnaf ailenin ferdini, Rizeli bir taka kaptanının oğlunu neredeyse padişah yetkileri ile bu ülkenin başına geçebilmesinin yolunu açmıştır.

        Bu Cumhuriyet’e en fazla şükretmesi gerekenlerin, bu Cumhuriyet’e en fazla küfredenler olması da kaderin garip bir cilvesi, cehaletin simgesidir.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Hayvanlarda bile minnet duygusu olduğunu hatırladığımız zaman.

        Diğer Yazılar